Emperyalist savaşlar neden kaçınılmazdır?
Savaş siyasetin silahlarla yürütülmesidir.
Ekonomik mücadele (rekabet) olmadan kapitalizm/emperyalizm olamaz.
Kapitalist ekonomi nasıl ki emek sömürüsü yapmadan, işçinin ürettiği değerin bir kısmına (artı değer) el koymadan var olamayacaksa, aynı şekilde farklı sermayedarların birbiriyle rekabeti olmadan da var olamaz. Burjuvalar bize, istedikleri kadar, rekabetin kalite ve ucuzluk olarak yansıyacağı yalanını yutturmaya çalışsınlar, aslında pazar için rekabet işsizlik, pahalılık ve kaosa yol açtığı gizlenemez. Serbest piyasa adını taktıkları bu katıksız sömürü düzeninde bir yandan ücretler sürekli aşağıya çekilirken, fiyatlar da türlü mazeretlerle sürekli bir şekilde yükseltilmektedir. Sermaye her geçen gün daha az ellerde birikmekte, her alanda tekelleşme hız kazanmaktadır. Sonuç; her gün artan küçük sermaye iflası, her gün proleterleşen küçük üretici ve her gün işsizliğe mahkum edilen yığınlar…
Ekonomik mücadele siyasal (diplomatik) mücadelesiz olamaz
Bu mücadele tıkandığı noktada silahlar (şiddet) devreye girer, bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Sadece farklı uluslar veya devletler arasında değil, aynı devlet içinde dahi farklı sermaye gurupları birbirlerinin ticari sırlarını çalmak için büyük paralar harcamakta, birbirlerine darbe indirmek için elde ettikleri gizli belgeleri (kirli çamaşırları) ifşa etmektedirler. Bu faaliyetler genellikle devletin bir parçası, bir kurumu haline gelmiş, adına “organize suç örgütü” denen mafya eliyle yürütülüyor.
Anlayacağınız, kapitalist-emperyalist üretim ilişkileri her yönüyle kokuşmuş, gericileşmiş ilişkiler haline dönüşmüş durumdadır. Üretici güçlerin önünü açacak yeni üretim ilişkileri tesis edilmediği müddetçe, bu var olan gerici ilişkilerin kokuşması, tüm toplumsal yapıyı (organizmayı) zehirlemesi de kaçınılmazdır. Bugün, gözlerimizin önünde her alanda ve her anlamda bir çürümüşlük ve kokuşmuşluk içine yuvarlanmamızın temeli budur.
Kapitalist üretim ilişkileri tutucu ve gerici ilişkiler olduğu durumda, bu uğurda yapılan ve yapılacak savaşların da gerici niteliği aşikardır. Bu anlamda, kapitalist savaşlar, bu uğurda yürütülen propagandalar ve aslında üretim ilişkileri de gericidir. Bu anlamda da tüm bu eylemler insanlık suçudur.
Ekonomideki bu çürümüşlük ve kaosun savaşlara yol açması kaçınılmazdır
Üstünlük elde edebilmek için burjuva sermayedarların elinde şiddet ve vahşetten başka silah kalmamış durumdadır. Sermayedarların elinde, sermayelerini korumak ve artırmak için savaştan başka bir sermayeleri kalmamıştır…
Onlar, yakıp yıkacaklar, tekrardan üretime yol açmak için var olanı yakıp yıkmak zorundadırlar. Güç ve hakimiyet dengelerini, hakimiyet ilişkilerini tekrardan oluşturmak zorundadırlar. Bunun da tek yolu kalmıştır: vahşet ve yıkım…
İşte şu an Ukrayna’da yaşanan tam da budur.
Proletarya (işçi sınıfı) bu insanlık suçunun ortağı olamaz, olmamalı!
Nasıl ki, kapitalist üretimde hep kaybeden taraf oluyorsa, kapitalist savaşlarda da kaybeden işçi ve emekçiler olmaktadır. İşçi ve emekçilerin bu tür savaşlarda kazanacakları hiçbir şey yoktur. İşçi ve emekçiler kazanabilmek için, savaşın galibi olabilmek için burjuvaziyi iktidardan uzaklaştırmak ve iktidarı eline almak zorundadır. Bu anlamda proletarya enternasyonalist olmak ve dünya işçi sınıfının çıkarlarını savunmak zorundadır.
Proletarya iktidarı eline aldığı ülkelerde üretim ilişkilerini işçi sınıfı lehine toplumsallaştırmak, işçi sınıfının sömürülmesine son verecek önlemleri devreye sokmak zorundadır.
Uyan artık ey işçi, uyan!
Sahtekarsın ey burjuva, sahtekar!
Savaşırken de sahtekarsın, barışırken de…
İşine gelince, “sporu siyasete alet etmeyin!” fetvası verirsin, işine gelmeyince sporu boğazına kadar siyasete gömersin;
İşine gelirse “basın özgürlüğü” dersin, işine gelmedi mi gazete kapatır, tv susturursun…
İşine gelirse, özel mülkiyete ve bankalara bile el koyarsın…
İşine gelirse “barış harekatı”, gelmezse “işgal” olur savaşın adı;
Yani, işine gelirse haklı, gelmeyince haksız olur savaşlar…
Ama, her halükarda ölüyor çocuklar, kadınlar ve erkekler, ölüyor insanlar…
Ve, her halükarda doluyor burjuva kasalar…
Uyan artık ey işçi; ey erkek, ey kadın!
Uyan artık ey asker; ey “dost”, ey “düşman”!
Uyan da kurtar dünyayı sahtekar burjuvalardan, sömürüden barbarlıktan!