Karikatür: Utku KARSU
Ya da, Gecikmiş bir Yazı (*)
Bilirsiniz, gerçeklerin “inatçılık” gibi bir huyu vardır. İstediğiniz kadar üstünü örtün, gerçekler bir yolunu bulur ve kendilerini ortaya saçarlar…
İşte o anda, iki tür insan ortaya çıkar gerçekleri göremeyen veya görmek istemeyenlerin arasından; birincisi, ki bunlar “hacıyatmaz”dırlar, gerçekleri her zaman savunduklarını iddia ederler. Dün de doğruydular, bugün de… Diğerleriyse, ortaya saçılan bu gerçeklere ragmen, hiçbir şey olmamış gibi, bildiklerini okumaya devam ederler…
Yok, yok, sıradan insanlardan bahsetmiyorum. Kıbrıs’ın kuzeyindeki birçok siyasetçiden, sendikacıdan, gazeteciden, dernek başkanından falan bahsediyorum…
Herkes barışsever…
Herkes savaş karşıtı…
İyi de, KSP yıllardır, “savaş propagandası yapmak insanlık düşmanı suçtur, savaş yapmak insanlık düşmanı suçtur” derken, sizler n’apıyordunuz?
20 Temmuz’u “Barış Harekatı” diye savunmuyormuydunuz?
Ya, TC’nin Afrin’i işgalini???
KSP, gerek Ledra Palace partiler toplantılarında size gelin Kıbrıs’ın partileri olarak, “savaş propagandası yapmak insanlık düşmanı suçtur, savaş yapmak insanlık düşmanı suçtur” diye imzalayıp deklere edelim dediğinde, alın bunu meclisinize götürüp yasalaştırın dediğinde ne yaptınız?
Sizi gidi sahte savaş karşıtları, sizi gidi sahte barış yanlıları…
Sizi gidi sosyal şovenler!
Bir de kalkmış, bizi de ortak olmaya zorluyorlar bu sahte barışseverliklerine…
Neymiş efendim, Akıncı barışı savunmuş da, Erdoğan ve adamları onu tehdit ediyormuş da…
Geçin bunları, bayatladı artık bu taktikleriniz.
Akıncı’nın açıklamasını dikkatlice inceleyelim bakalım, aslında neler demiş:
“Söyleyeceklerinizle durumu etkileme olanağını göremediğiniz durumlarda sessiz kalmak da gerekebilir. Ancak Türkiye’nin Suriye’deki son operasyonu konusunda sürekli üzerime geliniyor.” (Akıncı’nın açıklamasından. İtalik ben yaptım)
Sayın Akıncı’nın niyeti pek yokmuş aslında, TC’nin Suriye’ye askeri harekatı konusunda düşüncelerini açıklamaya. O, söyleyecekleriyle durumu etkileme olanağını görmediğinden sessiz kalmak niyetindeymiş ama, sürekli üzerine geliniyormuş…
Kimler mi? Akıncı’nın ağzından yazalım kimler olduğunu:
“Kimi görüşümü merak ettiğinden, ama bir çoğu da kendi politik amaçlarına malzeme yapmak telaşı ile sabırsızlanıyor. Bazı çok bilmişler de bu sessizlik üstüne komplo teorileri bile icat etmeye başladılar. Bu durumda ne düşündüğümü açıklamak kaçınılmaz oldu:” (Akıncı’nın açıklamasından. İtalikler bana ait)
Gördünüz mü, niye açıklamak zorunda kalmış görüşlerini sayın Akıncı?
Kimlermiş görüşünü açıklasın diye “üzerine gelenler”?
- Akıncı’nın görüşünü merak edenler,
- Akıncı’nın görüşünü kendi politik amaçlarına malzeme yapmak telaşı ile sabırsızlananlar,
- Akıncı’nın sessizliği üstüne komplo teorileri icat etmeye başlamış olan bazı çok bilmişler…
“merak edenler”i anladık, ve gayet doğaldır liderlerinin ne düşündüğünü merak etmeleri. Peki, Akıncı’nın TC’nin Suriye işgali konusunda ne düşündüğünü “kendi politik amaçlarına malzeme yapmak telaşı ile sabırsızlananlar” kimlerdir acaba?Kimler olduğu bir yana, bir düşünceyi başkaları kendi politik amaçlarına nasıl “malzeme” yapabilir? Birinin düşüncesini “malzeme yapmak” düşünce sahibi açısından olumsuz bişey değil ki! Yeter ki, o düşünce çarpıtılmasın, tahrif edilmesin…
Biz de bu yazımızda, Akıncı’nın o açıklamasındaki düşüncelerin tam olarak ne olduğunu bu yüzden anlamaya çalışıyoruz. Akıncı’nın düşünceleri hem destekçileri ve hem de “köstekçileri” tarafından yeterince çarpıtıldı zaten. Ama, buna ilerde değinmek üzere, Akıncı’nın “üzerime gelenler” katagorisinin 3 numaralı müsebbipleri kimlermiş ona bakalım. Sessizliği üstüne komplo teorileri icat etmeye başlamış olan bazı çok bilmişler var diyor sayın Akıncı. Yani sayın Cumhurbaşkanı sussa vay, konuşsa vay… Sussa, neden sustu diye komlo teorileri uydurulacak aleyhine, konuşsa, söyledikleri komplo teorilerinin malzemesi yapılacak… Yani, ne hocaya yaranacak, ne de popaza… Hem Tayyip’i ve hem de Kıbrıs Türk halkını memnun etmek, kollamak ve savunmak, yani temsil etmek mümkün mü? Değil tabi. Değil, çünkü, Tayyip’in çıkarları ile Kıbrıs Türk halkının çıkarları aynı değildir.
Sayın Akıncı’nın, açıklamasında Kıbrıs Türk halkını temsil etme iddiasına ragmen, ettiği laflar aslında Tayyip’i temsil ediyor. Örneğin, 1974 ile ilgili yazdıklarını görelim:
“Daha önce de söyledim 1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı.” (Akıncı’nın açıklamasından. Bİby.)
Sözde, Kıbrıs Türk halkının savaş karşıtı duygularını temsil ediyor görünme çabasıyla edilmiş boş laflar…
“Barış Harekatı” da “savaştı” ve akan da “kandı” dediğnizde, gerçeği itiraf etmiş olmuyorsunuz.
Savaş ne demektir? Savaş, sorunların silah kullanılarak halledilmeye çalışılmasıdır. Bu genel tanımlamayı inkar edecek geri zekalı biri olabilir mi? “Savaş” genel bir tanımlamadır ve bu yüzden haklı ve haksız diye ikiye ayrılır. Örneğin, II. Dünya Savaşı da bir savaştı, ama haksız bir savaştı, Nazilerin dünya hakimiyeti amacıyla başlatıp, sürdürdüğü bir savaştı ve bizler açısından o bir emperyalist paylaşım savaşıydı. Ne zaman ki, Sovyetler Birliği ve diğer anti faşist güçler karşı saldırıya geçip anti faşist savaşı başlattılar, işte o andan itibaren savaşın karakteri değişmiştir. Haksız, faşist/emperyalist bir karakterden, haklı, anti faşist bir karaktere bürünmüştür. Ama, savaş olmaktan da çıkmamıştır.
Sözün kısası, savaş kelimesinin başına, haklı/haksız gibi bir sıfat konmadan o savaşın karakterini ortaya koymuş olmuyorsunuz. Sadece, gerçeği gizlemiş oluyorsunuz. Hele de ardından, “akan su değil, kandır” dediğinizde tam bir boş laf etmiş oluyorsunuz.
Ve, bu boş laflarla, aslında halkı aldatmaya çalışıyorsunuz.
Üstte, Akıncı’nın hem destekçileri ve hem de “köstekçileri” tarafından çarptırıldığını belirtmiştik. Örneğin, destekçileri gerek yazılı ve görsel basında, gerekse sosyal medyada öylesine abartmışlar, öylesine süsleyip püslemişler ki, nerdeyse biz bile Akıncı’nın Erdoğan’ın Suriye’yi işgalini mahkum ettiğini zannedecektik!!!
Halbuki, aynı Akıncı daha kısa bir zaman önce gerçekleştirilen Afrin işgaline onay vermiş ve savunmuştu.
“Türkiye sınır güvenliği açısından başlattığı Afrin Harekatı, Türkiye’ye tehdit oluşturan terör örgütleriyle birlikte ordu oluşturma yönünde attığı adımların etkili olduğu görülmektedir”
“Gelecekte büyük acıların yaşanmaması için Türkiye’nin tedbir alma hakkının olduğunu görmezden gelemeyiz”
“Türkiye’nin önemli bir bölge gücü olarak bu hedeflere varma konusunda, tüm zorlukların üstesinden gelebilecek yetenekte olduğuna inanıyorum” (Akıncı’nın Afrin açıklamasından)
Evet, bunlar Akıncı’nın Afrin’in TC ordusu tarafından işgali üzerine ettiği laflar.
Ne de hoş karşılanmıştı Ankara tarafından…
Aslında, bu lafların şimdikilerle, yani “Barış Pınarı” operasyonu üzerine ettiği laflarla öz itibarıyla aynı olduğunu söylemek hiç de yanlış değil. Ama, ne destekçileri, ne de “köstekçileri” öyle düşünmüyor. Destekçilerinden bazıları, iki açıklama arasında nitelik farkları olduğuna inanıyor. Farkın nedenini de bakın nasıl gerekçelendiriyor:
“Akıncı’nın, Afrin Harekatı’ndaki duruşu ile şimdiki duruşu arasındaki fark neden kaynaklanıyor” diye soranlar var!..Füze kardeşim füze!..
Hani o Taşkent yakınlarına düşen S200’den bahsediyorum…
O füze Kıbrıs’ın kuzeyine düşüne kadar, coğrafyamızda yaşanan savaş bizler için çok bir anlam ifade etmiyordu…
Hep uzaktan izleyip olan biteni anlamaya çalışıyorduk…
Ve açıkçası, bizleri pek fazla etkilemediği için çok da umursamıyorduk!..
Kimse bana kalkıp da, “Biz umursuyorduk” falan demesin!..
Yalana gerek yok…
Ne zaman ki gecenin bir vakti S200 füzesinin Kıbrıs’ın kuzeyine isabet etmesi sonucunda yaşadığımız sarsıntıyla kendimizi sokağa attık, işte o zaman coğrafyamızda yaşanan savaşın ne anlama geldiğini anladık…
Daha da önemlisi, öyle veya böyle Kıbrıs’ın da bu savaşın bir parçası olduğunu fak ettik…
Oysa insanlar savaş nedeniyle can verirken veya ülkesini terk etmek zorunda kalırken, bizim burada keyfimiz gayet yerindeydi…
Yaşanan kazalar sonucu mülteci çocukların cansız bedenlerini gördüğümüzde anlık bir refleksle insanlığımızdan utanıp 1-2 paylaşım yapıyorduk, sonrasında ise normal yaşantımıza geri dönüyorduk…
Fakat o füze birçok şeyi değiştirdi…
Hepimizin aklına, “Ya o füze Lefkoşa’nın göbeğine düşseydi” sorusu geldi…
O geceden sonra üstümüzden geçen yolcu uçaklarının sesinden dahi korkar olduk…
Ve anladık ki, bu savaş devam ettiği sürece her an Kıbrıs’a S200 veya ondan daha güçlü bir füze isabet edebilir…
Hele de Türkiye bu savaşın bir parçasıysa, bu olasılık bizler adına çok daha yukarılara çıkıyor…
O nedenle Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, bir lider gibi çıkıp açıklama yaptı…
Kendi toplumunun da tehlike altında olduğunu bilerek barış çağrısında bulundu…” (Ali Kişmir’in Füze Kardeşim Füze başlıklı köşe yazısından)
Gülermisiniz, yoksa ağlarmısınız Ali Kişmir’in bu dediklerine bilemem ama, sadece burda yazılanların bile aslında, öveyim derken, sayın Akıncı’yı “dövdüğünü” söylersek yanlış olmaz herhalde.
Bir
cumhurbaşkanı, yanıbaşında yaşanan savaşın,
hele de ülkesini askeri işgali altında
tutan bir ülkenin, TC’nin
postallarıyla içindeyken,
Suriye’yi paramparça eden IŞİD’çilere destek verirken “bizi ilgilendirmez” diyebilecek kadar “cahil” olduğunu varsayıyor.
Ayıp, ayıp… Ve bu “cahil” cumhurbaşkanı, Ali Kişmir’e göre, Taşkent yakınlarına bir S200 füzesi düşünce “uyanıyor” ve savaşa karşı çıkma
ihtiyacı hissediyor…
Bu yazıyı okuyan Akıncı, “Allah beni destekçilerimden korusun” demiştir herhalde…Akıncı’nın bir
de “köstekçileri” var
dedik ya, işte onlar da Akıncı’nın sözlerini,
abartarak övenler gibi, abartmışlar ama bunlar övmemişler, sövmüşler…
Vay efendim, Akıncı “Barış Pınarı”na karşı çıkmış…Vay efendim, Akıncı TC’nin PKK ile masaya oturup, sorunlarını dialog yoluyla çözsün demiş…
Daha neler, neler…
Reis düdüğü çalmış bir kere, “Akıncı haddini aştı. O makamda bizim sayemizde oturuyor” gibi laflar eder de, “sürüleri” etmez mi? Çakar’ından çakmazına hakaretlerin ve tehditlerin bini bir para…
Reklamın kötüsü olmaz derler ya, bu sayede Akıncı’yı duymayan, bilmeyen kalmamış…
Hani, mafya veya aşiret cinayetlerinin işlendiği filmlerde mafia liderinin ya da aşiret reisinin oğlunun işlediği cinayeti başkası üstlenir ve “ben öldürdüm” diye ortaya atılır ya, işte Ahmet Çakar da öylesine “ortaya atılmış” ki, Erdoğan ve diğer yetkililerin söyledikleri hafif kalmış, sineye çekilmişlerdir.
Ve, nihayet Suriye’de ateşkes ilan edilmiş, 13 maddelik “sözleşme” yapılmış. Kimler arasında? Amerika ve Türkiye imzaladı “sözleşmeyi”…
Trump, “tıpkı okul çocukları gibi, önce biraz kavga etmelerine müsade ettik, ondan sonra müdahale ettik ve ayırdık” gibi laflar ederken, Erdoğan da Amerika ile birbirlerini ne kadar sevip saydıklarından, “Barış Pınarı”nın hedefine ulaştığından falan bahsetmeye başladı…
Bu gelişmeleri iyi takip edenler, “Barış Pınarı”nın ABD’nin Suriye planının bir parçası olduğunu rahatlıkla görebilirler. Ama, bu yazının misyonu bu değil. Biz bu yazıda, Akıncı’nın “Barış Pınarı” operasyonuyla alakalı ettiği lafları ne amaçla ettiği, bu laflar aslında ne anlama geliyor ve niye hem lehte ve hem de aleyhte abartılmışlardırı ince lemek istedik.
Sonuç olarak şunları diyebiliriz:
- Akıncı ve TC yetkilileri arasındaki çatışma suni bir çatışmadır.
- Bu suni çatışmanın amacı, Akıncı ile TC arasında siyasal farklılık olduğu imajı yaratmaktır.
- Ne işe yarayacak bu suni imaj? Kıbrıs Türkleri de dahil tüm dünyayı buna inandırıp, Kıbrıs Rum egemenlerini Akıncı’nın (aslında TC’nin) önerdiği çözüm şekline razı etmek. Kabul etmezlerse, “Akıncı sizinle anlaşma yapma uğruna anavatanı ile kavgayı bile gözalmış, ona bile hayır diyorsunuz. Kıbrıslı Türklerin farklı çareler aramaktan başka çareleri kalmamıştır ve bunun suçlusu sizlersiniz.” şeklinde suçlayarak yeni oldu bittiler yaratmak.
(*) Bu yazı 21 Ekim 2019 tarihinde kaleme alınmıştır.