Bizim ülkemizde en çok bu zamanlarda kendini göstermeye başlar kış…
Erken bahar zannettiğimiz havalar birden soğur…
58 yıl önce Lefkoşa’da Çağlayan semtindeki evimizde o geceyi mangalın başında geçirdiğimizi hatırlıyorum…
Çok uzağımızda olmayan Çağlayan Gazinosu’nda yıllarca hafızalarımızdan silinmeyecek olay yaşanıyordu o gece…
Ama bundan hiç haberimiz olmadı…
Lefkoşa küçüktü, şimdiki gibi hızlı bir iletişim yoktu…
1962 Nisan’ında Ahmet Gürkan’ı Kaymaklı’da vurmuşlar, ama surlariçinde Karababa sokağında oturan Ayhan Hikmet’in bundan haberi olmamış ve dört saat kadar sonra onu da evine giderek öldürmüşlerdi…
İşte Lefkoşa’da yaşam birbirinden habersiz böyle sürüp gidiyordu…
O gece öğrenemediğimiz olup bitenleri ertesi sabah öğrenebilecektik ancak…
Hem de Türkçe yayınlar da yapan Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’ndan…
![](https://gazeddakibris.com/wp-content/uploads/2025/02/image-13-836x1024.webp)
***
Çağlayan Gazinosu’nda bir düğün vardı o gece…
Ve yüksek düzey TMT komutanları da davetliydi düğüne…
Bir tartışma çıkmış aralarında…
Alpay ile komutanlar arasında…
O geceden beri dilden dile bir efsane gibi dolaşır halkın dilinde bu tartışma…
Bana anlatılanlara göre, eşi Huriye hanım ile orada bulunan Alpay’a hakaret etmişler…
Onu eşinin önünde aşağılamışlar…
Hatta ona bir de tokat attığı söylenir Kemal Şemi’nin…
Bu aşağılanmaya katlanamayan Alpay da tabancasını çekip ateş etmiş…
Nevzat Uzunoğlu ile Fikret Kürşat’ı ayaklarından vurmuş…
Sonra pencereden atlayarak oradan kaçmış…
Çok iyi bir nişancıydı…
İstese vurup öldürebilirdi de onları…
Nişancılığı da hala her yerde anlatılır…
Hatta, bir akşam bir meyhanede ışıkları söndürüp duvardaki fotoğrafta bulunan kişiyi karanlıkta gözünden nasıl vurduğu da anlatılır…
TMT komutanları ile girdiği o tartışmada görgü tanığından dinlediğim o ünlü sözünü o gece onlara isyan ederek söylemiş:
-Beni çocuk katili de yaptınız… Ben çocuk katili olacak adam mıyım?
Çağlayan Gazinosu’nda o gece yaşanan bu olayı birebir “Rum Radyosu”ndan dinledik…
Hem de ertesi sabah…
Buna çok şaşırmıştım…
Burada geçen bu olayı noktası virgülüne kadar nasıl bu kadar çabuk öğrenmişlerdi?
Köstebek mi vardı?
***
Meyhaneci Kemal Demirkıran, Çağlayan Gazinosu’ndan kaçarak Girne Caddesi’nde koşarken görmüş Alpay’ı…
Yakın arkadaştılar…
-Ne oldu be Alpay, diye sormuş telaşla…
Cevap vermemiş Alpay, hızını kesmemiş…
Dr. Küçük’e gidiyordu.
Doktor teslim olmasını söylemiş ona…
Kendisine hiçbir zarar vermeyeceklerine dair söz vermiş ve ikna etmiş onu…
O da teslim olmuş…
Ve onu Sarayönü polis hücresine kapatmışlar…
***
![](https://gazeddakibris.com/wp-content/uploads/2025/02/image-14-png.webp)
TMT lideri Kenan Coygun, ki biz uzun yıllar, önce “Bozkurt”, sonra da “Kemal Coşkun” olarak bildik onu, Çağlayan’da tüm bunlar olup biterken bir meyhanede içiyormuş…
Kimisi Anayasa’da diyor, kimisi Çetinkaya kulübünde…
Gidip ona haber vermişler…
Anlatmışlar durumu…
Herkes bilir sonrasını…
Kenan Coygun, yanına Kale Bey’i de alarak karakola gitmiş…
Alpay’ın hücresine…
Aralarında geçen konuşma hakkında hiçbir kesin bilgi yok…
Kimisi Alpay’ın ona sarıldığını, onun da bu anda onu şakağından vurduğunu anlatır…
Kimisi Alpay’ın diz çökerek elini öptüğünü ve o anda vurulduğunu söyler…
***
Çok hazin, çok trajik bir hikaye bu…
Alpay’ın cansız bedenini bir landrovere koyup götürdüler sonra…
Hamit Mandrez tarlalarında bir yere gömdüler. Ne tümsek yaptılar, ne mezar taşı diktiler…
Kamil Hür,
-Onu ben gömdüm, dedi bana…
Ve anlattı sonrasını da…
***
![](https://gazeddakibris.com/wp-content/uploads/2025/02/image-12-1024x652.webp)
Alpay’ın bu şekilde katledilmesi silah arkadaşlarını çok öfkelendirmiş ve harekete geçirmişti…
Bölükler arası çatışma çıkması an meselesiydi…
Alpay’ın Mandrez ovalarına gömülmesi de çileden çıkarmıştı onları…
Oradan çıkarılıp Lefkoşa mezarlığına defnedilmesini talep ediyorlardı…
TMT kurmayları isyanı bastırmak için bunu kabul ettiler…
Ancak Alpay’ı tam olarak nereye gömdüklerini hatırlamıyorlardı…
Kamil Hür,
-Beni aradılar yine, diye anlatıyor. Sen gömdün, nerde olduğunu sen bilirsin. Çıkıp gittik, gömdüğümüz yeri bulduk… Alpay’ı ben çıkardım ordan… Kolunda saati hala işliyordu ve hala parfüm kokusu vardı…
***
Cinayetin ertesi günü Alpay’ın eşi Huriye Hanım’a giden Doktor Küçük, onun üstüne sarılarak ağladı…
-Yediler kızım, bu boku da yediler, dedi ağlayarak…
Alpay’a normal cenaze töreni düzenleyerek onu Lefkoşa mezarlığına gömdüler…
Ortalık günlerce, haftalarca yatışmadı…
Çok çalkalandı…
***
Bir sohbetimizde Huriye Hanım şunu anlattı bana…
Bir gün arabasındayken Kenan Coygun’u görmüş kaldırımda yürürken…
-Dayanamadım, arabayı üstüne sürdüm, ama kaçtı, dedi…
Tarihimizin en önemli kesitlerinden biridir bu da…
Alpay’ın hikayesi…
58 yıl geçti…
Hala sırlarla dolu…
Rivayetler hiç bitmedi…
Bu yazı ilk olarak 7 Şubat 2025 tarihli Avrupa Gazetesi’nde Şener LEVENT’in köşesinde yayınlanmıştır.