Yetmek.
Gitmek.
Özlemek.
Yenilenmek.
Sırf yol çağırdı diye bu çağrıya kulak verenleri, çoğu zaman hiç beklemedikleri yerlere sürükler hayat. Çünkü çıktıkları yol, yalnızca bir şeyler görmek için yürüdükleri bir yol değildir; aynı zamanda yanlarında ne taşıdıklarını, neyi bırakıp neyi daha fazla taşımayi istediklerini sorguladıkları bir yolculuktur.
İşte bu hikâye, yola sadece yol çağırdığı için çıkanların hikâyesi.
Bu söyleşi serisinin ilk konuğu Ardıç Taşçıoğlu. Ardıç, genç yaşlarda Mağusa bölgesinde, hatta ada genelinde katıldığı ve organize ettiği etkinliklerle dikkat çekti. Eğitimi için önce İngiltere’ye, ardından Barcelona’ya gitti. Burada yakaladığı çalışma fırsatları, adaya dönüşünü ertelemesine neden oldu. Ardıç, hem çalışıp hem de 20’lerinin sonlarını Barcelona’da geçirmeyi seçti.
Şimdi, bu yolculukları ve aldığı kararları Ardıç’tan dinlemek için biraz sohbet edelim.
1) Ardıç Taşcıoğlu kimdir?
“Ardıç Taşçıoğlu, 15 yaşından beridir sivil toplumda yer alan, farklı sportif, kültürel ve sanat aktivitelerini hobi edinmiş; memleket gayesi çok olsa da son sekiz yıldır eğitim, gelişim ve farklı deneyimler edinmek için bir süre yurt dışında yaşamaya karar vermiş, fakat ülkesinden umudunu hiç kesmemiş, gururlu bir Mağusalı’dır.”
2) Neden Barcelona, Barcelona’dan önce yurt dışında yaşadın mı? Bir sonraki planın nedir?
“Barcelona’ya taşınmadan önce, Etkinlik Yönetimi lisans eğitimim için 2,5 sene Güney Galler’de yaşadım. Üniversite son sınıftayken bir proje için ziyaret ettiğim Barcelona’nın beni etkilemesi sadece üç gün aldı ve daha sonra buraya taşınmaya karar verdim. Yüksek lisans eğitimim sırasında, Barcelona’nın sıcak bir kıyı şehri olması dışında, dünyanın her yerinden insanların burada birlikte yaşaması, spor, müzik ve farklı sanat alanlarının günlük hayatın bir parçası olması, bizim toplum tabularından uzak, herkesin açık görüşlü ve huzurunu önceliklendiren bir yaşam tarzı sürmesi, gerek teknik gerekse sosyokültürel alanlarda gelişime elverişli olan inovatif bir dünya merkezi olduğunu fark edince, gençliğimin baharını geçirmek için en doğru şehir olduğunu anladım.
Beş seneyi aşan serüvenim devam ederken, önümüzdeki sene hem dünyayı daha çok gezmek hem de Kıbrıs’la olan bağlarımı tekrardan güçlendirmek için planlar yapmaktayım.”

3) Stake kültürüne nasıl ve ne zaman dahil oldun?
“Skate kültürüne Barcelona’ya taşındıktan bir ay sonra, sırf şehirde hızlıca ulaşım sağlamak için dâhil oldum. Üç ay sonra, sahil kenarında gezerken o zamanlar Dock Sessions, şimdi ise El Banquito isminde olan topluluğu görmemle, longboard’a kesin olarak geçiş yaptım. Kaykaycıların yaptığı çılgın hareketler beni her defasında hayran bıraksa da ben, longboard’un üstünde dans edebilme fikrine bayıldım. Folklor hasretimin hâlâ daha geçmediği o dönemlerde izlediğim arkadaşlarım bana çok büyük ilham oldular ve benim de dans geçmişimi kaykayla birleştirebileceğimi bana kanıtladılar. Beş sene longboard’un dancing, freestyle, downhill ve cruising gibi farklı dallarını deneyimledikten sonra, benim hedefimin herhangi bir dalda profesyonelleşmek olmak yerine, bu sporu ve sanatı ülkeme, arkadaşlarıma ve benden gençlere öğretmek, kazandırmak olduğunu fark ettim.”
4) Bir kesim seni yaptığın aktivismle tanıyor… Şu sıralar içinde bulunduğun bir örgüt var mı? Varsa çalışmalarınız neler?
“Perde arkasında, 2024 Kasım’dan itibaren canlandırma çalışmalarına başladığımız Kıbrıs Türk Genç Profesyoneller Birliği-KTGPB, 2025 Haziran ayında resmî olarak tekrardan aktifleşti. Haziran’dan beridir birliğimizin başkanlık görevini büyük bir heyecanla yürütüyorum. KTGPB’nin temel amacı; Kıbrıs Türk genç profesyonelleri tek bir çatı altında toplamak, gençler arasında tanışma ve dayanışmayı sağlamak ve yurt dışında yaşayan gençlerin sesi olmaktır.
11 kişilik ekibimizle, görevde bulunduğumuz bu altı aylık kısa sürede, üç farklı ülke ve şehirde toplam yedi etkinlik gerçekleştirdik. Ayrıca, iş arayanlar için bir Mentorluk Projesi başlattık, yeni Askerlik Yasa Tasarısı hakkında bir milletvekiliyle röportaj yapıp rapor hazırladık ve 14 farklı ülkede 18 kişilik temsilci ekibi kurduk. Son olarak, internet sitemizi aktif hale getirerek faydalı bilgilere ulaşımı kolaylaştırdık.”.
5) “Kıbrıs’tan kaçtım, uzaklaştım, terk ettim gibi çok farklı yorumlar var. Sen kendi hikayeni nasıl anlatırsın? Neden başka bir yerde yaşamayı seçtin?
“Ben Kıbrıs’tan hiçbir zaman kaçmadım ve hâlâ daha sabırsızlıkla döneceğim günü beklerim. Birçoğumuz gibi, lisans eğitimimi yurt dışında alırken farklı deneyimler edinmek istediğim, kendimi geliştirmek ve ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmek istediğim için yurt dışına çıktım. Daha sonra, ülkemizin gidişatı yüzünden benim orada istediğim gibi gelişemeyeceğimi ve farklı bir ülke/şehirde gençliğimi daha güzel ve faydalı geçirebileceğim gerçeğini idrak etmem sonucu, yüksek lisansım sonrası Barcelona’da iş aramaya başladım.”

8)2050’ye geldik diyelim… Daha yetişkin biri olarak nasıl bir Kıbrıs hayal ediyorsun? Nasıl bir ada görmek istersin?
“2050 yılına geldiğimizde, camiler ve saraylar yerine okullar ve hastaneler yapmaya başladığımız, nefret kültürü yerine sevgi dilini kullanmaya ve eğitmeye başladığımız, her dil, din ve ırktan arkadaşımın huzur içinde birlikte yaşayıp eğlenebileceği, birleşik ve barış içinde bir Kıbrıs hayal ediyorum. Ayrıca, ambargo ve tabularından arınmış, ezber bozmaya başlayıp yeni şeyleri keşfetmeyi vizyon edinmiş bir ada görmek isterim. Yolumuz uzun, ama enerjimiz yüksek!”
9)Evren geniş, yıldız çok… Başka bir galakside yeniden doğsan yine Kıbrıs’ta doğan ve anadili Türkçe olan bir yıldız olarak gelirmiydin dünyaya?
“Belki gelmezdim, ama ben doğduğum yerden ve toplumdan memnunum. Bugün ben olmaktan gurur duyduğum kişi, bir Kıbrıslı Türk olarak dünyaya gelmeseydi ve yaşadığım şeyleri yaşamamış olsaydı, şu an buralarda veya bu vizyonda olamazdım.
Çok hayranlık duyduğumuz ülkeleri gezip, oralardan insanlarla arkadaşlık edindiğim süreçte anladım ki, bizim topraklarımız ve kültürümüz aslında düşündüğümüzden çok daha değerli ve başkaları için çekici bir gerçektir. Biz Kıbrıslılar olarak, kapasitesi yüksek ve istediğinde bir şeyleri çok iyi yapabilen bir toplumuz. Bir eksiğimiz, gaile duyduğumuz konularda konuşup aksiyon almamak; bir de fazlamız, ‘el âlem ne der?’ diye düşünerek kendimizi zihnimize köle etmiş olmamızdır.”



