“Gerçeği her şeye tercih et.”[1]
Ahmet Arif’in, “Gel haberi nerden verek/ Turna sürüsü değil bu/ Gökte yıldız burcu değil/ Otuzüç kurşunlu yürek/ Otuzüç kan pınarı,” dizelerindeki vurguyla betimlenmesi mümkün olan Roboskî Katliamı üzerine yazmıştık;[2] 10. yılında bir kez daha unutturulmaya inat hafıza tazelemek gerekli/ vazgeçilmezdir…
Çünkü Eduardo Galeano’nun, “Özgürlük benim ülkemde politik mahkûmların yattığı bir cezaevi, aşk, insanla otomobil arasındaki ilişki, devrim, mutfakta bir deterjanın yapabilecekleri, zevk, belirli marka yumuşak sabunun ürettiği bir şey,” biçiminde tarif ettiği bir dekadansın orta yerinde; Wilhelm Reich’ın “Seni sürüden ayırsa bile, vicdanından gelen sesi dinle,” uyarısının altını çizip; “Haksızlık karşısında susmanın ne denli yanlış bir tutum olduğunu belirtmek, haksızlık yapmanın ne denli yanlış olduğunu belirtmekten daha önemlidir. Haksızlık yapma fırsatı az insanın eline geçer; haksızlığa boyun eğenlerin sayısı ise çok yüksektir,” diyen Bertolt Brecht’i anımsamak/ anımsatmak insan olmanın ve kalmanın gereğidir.
Tarifsiz acı ve hüznün yeri Roboskî, savaş uçakları ile 34 kişinin katledilip; sorumluların bulun(a)madığı(?) bir insanlık suçu mekânıdır.
Şirnex’in (Şırnak) Qilaban (Uludere) ilçesine bağlı Roboskî köyünde, 28 Aralık 2011 tarihinde TSK’ye ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 19’u çocuk, 34 kişi öldürüldü. Gecenin kör karanlığında, TSK savaş uçakları, Roboskî ile Irak sınırı arasındaki bir bölgede kendilerine tanımlanan canlı hedefi imha amacıyla bombaladılar. Günün ilk ışıklarıyla birlikte imha edilen canlı hedefin içeriği tanımlandı.
Şırnak’ın Uludere İlçesi’nin Roboskî köylüsü, çoğu çocuk olan; Bedran Encü (12), Erkan Encü (13), Şivan Encü (14), Muhammet Encü (15), Bilal Encü (15), Aslan Encü (15), Adem Ant (15), Savaş Encü (15), Orhan Encü (15), Celal Encü (15), Fadıl Encü (16), Mahsum Encü (16), Şervan Encü (16), Cemal Encü (16), Cihan Encü (16), Vedat Encü (16), Serhat Encü (17), Salih Encü (17), Özcan Uysal (18), Hüseyin Encü (19), Nevzat Encü (20), Hamza Encü (22), M. Ali Tosun (22), Selam Encü (22), Zeydan Encü (22), Yüksel Ürek (23), Salih Ürek (23), Nadir Alma (23), Seyithan Encü (23), Hüsnü Encü (27), Osman Kaplan (32), Şerafettin Encü (40), Selman Encü (40) ve Karker Encü ile birlikte taşımacılıkta kullandıkları katır ve atlarıydı “imha” edildiler.
Roboskî’de aralarında kardeşi Serhat’ın bulunduğu akrabalarından 26 kişiyi kaybeden ve milletvekilliği düşürülen Ferhat Encü’nün deyimiyle “Roboskî, o tarihten beri sadece o küçük köyde yaşayanlar için değil, insanım diyen ve barış isteyen herkes için sembol”ken;[3] Erdoğan’ın, “30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir, Mehmet midir, bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır,”[4] diye yorumladığı faciadır!
‘Roboskî Derneği’ Başkanı Veli Encü, yaklaşık 2 haftadır köylülerin 10’ar kişilik gruplar hâlinde kaçağa gittiğini belirterek, “Karaçalı Karakolu’nun olduğu güzargahı kullanıyorlar. Asker engel olmuyor. Kim olduklarını çok net görüyorlar. 60-70 kişilik bir grup kaçağa çıkmış. Kaçağa giderken Roboskî katliamının olduğu yerde yaklaşık aynı saatlerde saat 21.40 sıralarında ateş açılmış. Orada bulunan köylülerin anlattıklarını göre Gülyazı Alay Komutanlığı’ndan obüs, Beyaztepe Üs Bölgesi’nden tank ve ağır silahlarla ateş açılmış. Yaralıları almak için gittiğimizde korucubaşları askeriyeyi aradı. ‘Tamam biliyoruz, yaralılarını alabilirsiniz’ demişler. Yani biliyordu köylü olduklarını. Kim olduklarını çok net olarak görüyorlardır,”[5] diye anlattığı katliam gerçeğinin yedinci yılında TBMM Başkanvekili Levent Gök’ün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil dönemin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyelerinin tamamının katliamdan sorumlu olduğunu ifade ettiği[6] kırım hakkında dönemin HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, “Roboskî olayı halkımızın yüreğinde kapanmayan ve kapanmayacak bir yaradır,” der![7]
Haksız mı?
10 YIL SONRA!
Şair Ataol Behramoğlu’nun, kan dökücülüğün tarihi yazıldığında Roboskî’nin en üstte yazılacağını söylediği[8] tabloda elbette haksız değil!
Çünkü Max Horkheimer’ın, “Başkası adına savunma yapan kişi, kendini de savunuyor demektir,” ifadesindeki üzere Roboskî ile yüzleşme olmadan coğrafyamızda kimse güvende olduğunu düşünmesin!
Çünkü Vijay Prashad’ın, “Gülyazı ahalisi bu cinayetlerin kazara işlenmediğini biliyordu. Katliamı devletin Kürt halkına karşı zulüm tarihinin bir parçası olarak gördüler,”[9] notunu düştüğü “Roboskî bir kırılmadır! Geçiştirilecek bir katliam değildir! Her gün devam eden bir süreçtir.”[10]
Ve 34 kişinin acısı, o acının cevapsız sorusu hâlâ dipdiridir; korkunun egemenliğince unutturulmaya çalışılsa da… Ancak her şey ortadadır; devletin gözü önündedir!
Tam da bu noktada Montesquieu’nün, “İstibdat hükümetinin ilkesi korkudur,” vurgusuna Larken Rose’un eklediği üzeredir hemen her şey:
“Gerçek şu ki, otoriteye inanan birisi özgür olamaz, çünkü devlet masalını kabul eden bir kimse, sahibine itaat etme yükümlülüğünü kabul etmiş olur, bununla beraber kişi köleleştirilmeyi kabul etmiş olur. Ne yazık ki, birçok insan efendiye politik yollardan yalvarmanın, yapabilecekleri tek şey olduğuna inanmaktadır. Zalimlere basitçe itaat etmemek yerine, sonsuza kadar sadece efendi-köle ilişkisini geçerli kılan ritüellere katılırlar. Onlar için otoriteye itaatsizlik etme, yasaları çiğneme ve suçlu olma fikri, köle olma fikrinden daha da rahatsız edicidir.”
TANIKLIKLAR, SORUMLULAR VE MEDYALARI
Andrey Tarkovski’nin, “Biri bir şeyden çok söz ediyorsa, onun yokluğundan mustariptir… Şereften çok söz ediyorsa, demek ki, şeref ile bir sorunu vardır,” saptamasıyla betimlenmesi mümkün olan Türk(iye) medyasının hâl-i pür melali “otoriteye inanan kişi, özgür olamaz” gerçeğinin kanıtıdır!
“Nasıl” mı?
Roboskî Katliamı’nda daha ilk andan itibaren devlet ve hükümet yetkilileri katliamın üstünü örtme yoluna giderken ana akım medya katliamı saatlerce görmezden geldi, resmi söylem ve açıklamaların dışına çıkmadı. Ya da yer vermeme, katliama “kaza” süsü vererek üstünü kapatma yoluna gitti.
Örneğin Milliyet: “35 ölü. Çok üzgünüz”… Sözcü: “Silah taşıyorlardı”… Bugün: “İstihbarat faciası”… Haber Türk: “Sınırda vahim hata”… Takvim: “İnsafsız hava aracı”… Vakit: “Terörist mi, kaçakçı mı?”… Yeni Şafak: “Ölümcül hata”… Radikal: “35 yurttaşa İHA Bombası”… Aydınlık: “TSK’nın hava operasyonunda 35 kişi öldü” üst başlığı ile “Operasyon ABD istihbaratıyla”… Star: “F- 16’lar K. Irak sınırında yanlış hedef vurdu: 35 Ölü” üst başlığı ile “Kahreden hata”… Zaman: “Kuzey Irak sınırında 35 vatandaşımız hayatını kaybetti” üst başlığı ile “Ölümcül İstihbarat”… Vatan: “35 köylü PKK’lı diye vuruldu” üst başlığı ile “Kahreden hata”… Güneş: “Uludere’ye 123 bin TL şehide 50 TL tazminat”, başka bir başlıkta da “Asker ne yapsın”… Sabah: “Uludere’de PKK ötesi güç var”, başka bir başlıkta da “Gediktepe sendromu kaçakçıyı vurdu,”[11] manipülatif yalanlarına sarıldı.
Mine Söğüt’ün ifadesiyle “Roboskî’de herkes adalet arıyor”ken;[12] gerçek Eski HDP Milletvekili Ferhat Encü’nün anlattığı gibi apaçık ortadaydı: “Dönüş yolunda 34 kişi bombalandı. Tabii giderken bunlar gündüz gittiler, askerler tarafından heronlarla izleniyor. Sınırın öbür tarafına geçişleri görüntü altına alınıyor, gelişleri görüntü altına alınıyor. Sivil oldukları biliniyor. Dönüşler iki grup hâlinde gerçekleşiyor. Bir grup tam sınırın sıfır noktasındayken bir grup 500 metre kadar geride takip ediyor. O sırada onlara haber gidiyor askerlerin yolu kestiğine dair. Gelenler, askerlerin getirdikleri mallara el koyacağı korkusu ile orada beklemeye başlıyorlar. Bombardıman bu sırada başlıyor. Tam 45 dakika insanlar bombalanıyor. Haber köye ulaştığında bütün köy yola düşüyor. Orada kıyamet manzarası ile karşılaşıyorlar. Halk kendi imkânlarıyla traktör kasasında ya da katır sırtında cenazeleri köye getiriyor. Ne ambulans ne de başka bir destek görüyorlar, yetkililerden.”[13]
“Tanıklık” mı? Sözü Işıl Özgentürk’ün satırlarına bırakıyoruz:
“Söze önce Muhtar Mehmet Bey başlıyor. ‘Bizim buralarda yıllardan beri kaçağa çıkılır ve Gülyazı’daki tugayın komutanından erlere kadar herkes bunu bilir. (Bir tugay 3 alaydan oluşuyor, her alayda 3000 asker var-yn.) Ayrıca kaçak yolu, yani sınıra sıfır bölge tepedeki kulelerden açık açık görünür, yani insansız uçaklara gerek yoktur. O yoldan bir gün önce de 150 katır geçti, ertesi gün kırk katırla bizimkiler yola çıktı. 5.30 gibi yoldaydılar, güle oynaya gittiler; anneleriyle babalarıyla helalleştiler. Cep telefonları açıktı.
‘ Muhtar sözlerine devam ederken, kapı açılıyor ve yirmilerindeki Davut Encü odaya giriyor, Muhtar ‘Bundan sonrasını o anlatsın’ diyor, ‘katliamdan kurtulan üç kişiden biri o’.
Davut sözü alıyor: ‘Köyden yola çıktık, iki kilometre sonra Irak’a geçtik, bir süre malları bekledik, sonra mallar geldi, biz oralarda yaşayan herkesi tanırız, çoğu akrabamız olur, oralarda daha ucuz olduğu için mazot, benzin, sigara, cep telefonu, bir de şeker çok alırız. O gün de öyle oldu, mallarımızı katırlara yükledik, yemek yedik, sekiz gibi yola koyulduk, bir saat sonra sınıra geldiğimizde daha önce açık olan üç yolun askerler tarafından tutulduğunu gördük. 15’lik üç grup hâlinde yürüyorduk. Baştaki grup biz arkadakileri telefonla uyardı. Durduk. Birden havan topu atışı başladı, bunun üstüne köydekilere telefon ettik.’
Sözü burada Muhtar alıyor: ‘Ben korucuyum, hemen tugay komutanına telefon ettim. ‘Komutanım geçenler bizim çocuklar’ dedim. ‘Biliyorum’ diye cevapladı, bunu Şırnak’a da bildirdim.’
Davut devam ediyor: ‘Havan topu ateşi kesildi. Biz bekliyoruz, askerler yolu açsın diye, birden büyük bir patlama oldu, bir ses ve ışık ortalığı kapladı, öndekilerin hepsi ölmüştü. Bize F16’lardan bomba atılmıştı. Durduk, arkadaşlarımızın çığlıkları ve can çekişme sesleri geliyordu, cep telefonlarıyla köyü aradık, ‘üstümüze bomba atılıyor’ diye feryat ettik. Kayaların altına doğru kaçtık, birden ikinci bir bomba daha geldi, ardından üçüncü bomba. Bu bombanın patlamasıyla ben şans eseri dereye düştüm, öylece kurtuldum. Bizim gruptaki arkadaşlarımız korunmak için katırların atına yatmışlardı, bu nedenle katırların organlarıyla arkadaşlarım organları bir arada öleyazdı.’
Bir hıçkırık sesi, Davut’un anlattıklarını bölüyor, 13 yaşında ölen Erkan’ın annesi Felek, ellerini bize doğru uzatıyor: ‘Ben Erkan’ımı bu ellerle bir katırın altından çıkardım. Sadece gövdesini gördüm, başı bir başka yerdeydi, onu aradım!’
Felek bir çığlık atıyor ve herkes başı önünde susuyor. Kuzenleri, ağabeyi ölmüş Derviş Encü söze giriyor: ‘Biz fırlayıp olay yerine ulaştığımızda gördük ki, el fenerleri hâlâ yanıyor, ölülerimizin parmakları fenerin üstünde donup kalmış, yani çaresizce biz PKK değiliz diye işaret vermeye çalışmışlar.’
Davut, ‘Bir şey daha var’ diyor, ‘bombalardan sonra ortalık sessizleşti. Askerler yoldan çekilmişlerdi, yol açıktı’.
Derviş Encü devam ediyor: ‘Biz köycek olay yerine doğru yola çıktık, kadınlar erkekler olay yerine geldiğimizde sekiz kişi yaşıyordu, ambulanslara telefon ettik, bize hep ambulanslar yola çıktı diyorlardı ama ambulanslar yoktu. O sekiz kişi kan kaybından, donarak öldü, ambulanslar sabaha karşı altı gibi bölgeye gelmeye başladılar. Nerede kaldınız deyince, ‘biz çok önceden yola çıktık ama askerler bizi bırakmadı’ dediler.’
Sonra sözü Mehmet Encü alıyor, o bir savaş gazisi. Nüfusu binin biraz üstünde olan köyde dört savaş gazisi var. Mehmet Encü korucu olduğu yıllarda, 1998’de korucuların da katıldığı bir sınır ötesi operasyonda gözünün birini yitirmiş. ‘Benim 13 yaşındaki oğlum Erkan öldü, iki kardeşim öldü. Onların ölüsünü sırtımda birer birer taşıdım. Şöyle sözler söylüyorlar; onlar da kaçağa gitmeselerdi. Biz neyle geçinelim bize söyleyin! Meralarımız PKK olayından sonra elimizden alındı. Bir karış toprağımız yok! Bölgede gençlerin gideceği fabrika mı var? Çocukların çoğu o gün, aldıkları bilgisayar taksitlerini ödemek için kaçağa gittiler. Biz çok ölüm gördük, biz hep yüreğimiz ağzımızda yaşadık. Kim bana yavrumu geri verecek?”[14]
“Ya sorumlu(lar)” mı?
F Tipi Cezaevi’nde tutuklu eski HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü, SEGBİS ile yaptığı savunmada yanıtlıyor:
“Bu katliamın kimler tarafından gerçekleştirildiği, kimlerin sorumlu olduğu tarafımızca bilinmektedir. Ancak sorumlular yargılanmış değillerdir. Yargılanmadıkları gibi dosya kapatılmış, iç hukuk yolları tüketilmiş, hem yargı hem siyasi makamlar tarafından ‘kaza’ oldu, ‘kasıt’ yok denilerek üzeri kapatılmaya çalışılmıştır.”[15]
“Uludere karanlıkta bırakıldı,”[16] vurgusuyla Uludere Komisyonu üyesi TBMM Başkanvekili Levent Gök de, Roboskî Katliamı’nda saldırı öncesinde istihbaratı veren görevlinin yedi yıldır gizlendiğinin altını çizip, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil dönemin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyelerinin tamamının katliamdan sorumlu olduğunu[17] ekliyor!
ROBOSKÎ VE DEVLET!
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “Sanılıyor ki artık kölelik ortadan kalkmıştır. Hâlbuki her zamankinden daha fazla kulluk, kölelik vardır,” sözünü doğrulayan devletin Roboskî Katliamı’nın MİT’ten gelen istihbarat ile yapıldığına ilişkin belgeleri yayınlandı:[18] MİT’in, Roboskî Katliamı’ndan önce Genelkurmay’a PKK’li Bahoz kod adlı Fehman Hüseyin’in eylem arayışında olduğunu, bölgede 28 Aralık 2011 tarihini de kapsayacak şekilde eylem yapacağına ilişkin belge gönderdiği ortaya çıktı.[19]
Bu istihbaratın, bombardıman kararında “önemli rol oynadığı”[20] ve katliamla ilgili 23 Aralık 2013’te askeri savcıya ifade veren Albay Aygün Eker’in de, İHA görüntülerini Yarbay Taner Dündar, Tuğgeneral Halil Erkek ile birlikte izlediklerini ve grubun kaçakçı olduğu kanaatine vardıklarını belirtti.[21]
Konuyla ilintili olarak dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’ndaki ifadesinde bombardıman kararının “uluslararası hukuka göre meşru müdafaa kapsamında doğru olduğunu” savundu.
Bombardıman kararındaki kritik isim olan Güler, olay sonrası hiçbir soruşturmaya uğramazken, orgeneralliğe terfi etti. Hâlen Genelkurmay 2. Başkanı olan Güler’e bu terfi ile Genelkurmay Başkanlığı yolu da açık tutuldu.[22]
Ayrıca 28 Aralık 2011’de 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürüldüğü dönemde Şenoba Tugay Komutanlığı’nda görev yapan Tümgeneral Abdullah Baysal, katliamdan 3 yıl sonra 2015’in Ağustos ayında Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı olarak yeniden bölgeye atandı.
Katliamın ardından silah bırakan koruculara, “Bunu unutun kazaydı. Diyelim ki ben yaptım ne olacak? Sizler devlete karşı ne yapabilirsiniz ki” dediği iddia edilen Baysal, attığı tweet’ler nedeniyle, Roboskî Derneği Başkanı Veli Encü’den kendisine hakaret ettiği iddiasıyla şikâyetçi oldu. Encü hakkında kamu görevlisine hakaretten iki yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.[23]
Tüm bunlarla birlikte, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun yapısı içerisinde, beşi AKP’li sekiz üyeden oluşan ‘Uludere Alt Komisyonu’nca hazırlanan inceleme raporu da bir utanç belgesi olarak toplumsal tarihimizdeki yerini aldı…[24]
Tıpkı her hafta Perşembe günü çocuklarının mezarı başında Roboskîli ailelerin yaptığı anma ve adalet çağrısının OHAL gerekçesiyle engellenmesi[25] ya da Roboskî Katliamı’nda kaybettikleri çocuklarının faillerinin yargılanması için adalet arayışlarını sürdüren annelerden üçü hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” gerekçesiyle soruşturma açılması[26] gibi…
Dahası da var!
Ferhat Encü’nün, “8 yıldır bir kişi bile yargılanmadı,” dediği[27] kesitte katliam esnasında başbakanlık koltuğunda oturan Erdoğan, “çözüm süreci” döneminde “Bu olayın failleri Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak,”[28] dese de, hükümet ve yargı kanadında izleyen yıllar içerisinde yaşananlarla Roboskî Katliamı’nın failleri cezasız kalmaya devam etti.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Roboskî için “FETÖ yaptı” denilse de,[29] aileler olarak hükümetten hesap sorduklarını söyleyen (ve katliamda 25 yaşındaki oğlu Nadir Alma’yı yitiren) Azime Alma, sekiz yıldır adaletin yerini bulmamasının öfkesiyle; “AKP’den, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan soruyoruz. Emri kimin verdiğini açıklamasını istiyoruz. Bu hesabı bu soruları biz hükümete soruyoruz” dedi. Alma, katliamın faillerden hesap sorulmasını beklerken, eşi ve 3 çocuğuna davalar açıldığını[30] belirtti.
Roboskî-Der Başkanı Veli Encü, “Türkiye’de taraflı olan yargı ve hukuk sistemi tüm boyutları ile Erdoğan ve AKP hükümetinin vesayeti altına geçmiş bağımsız bir yargı olmaktan çıkmıştır,”[31] derken; katliamda oğlunu kaybeden Zeki Tosun, “Adaletin kapıları Roboskî’ye kapalı,” diye ekliyordu!
Yaşananlar bunun kanıtıydı!
2011’de televizyonlar, olayın üzerinden ancak 12 saat geçtikten ve TSK’den yapılan açıklamadan sonra haberi verebildi. Dönemin Başbakanı, “Genelkurmay Başkanı ve komuta kademesine bu konudaki hassasiyeti nedeniyle teşekkür ediyorum” diye konuştu.
2012’de katliamın ardından saatlerce yardım ulaşmadığı için donarak ölenlerin olduğu belirtildi. Gülyazı Sınır Alay Komutan Vekili görevinden alındı. 17 muvazzaf askere de sınır kaçakçılığına göz yumdukları gerekçesiyle “görevi ihmal” gerekçesiyle soruşturma açıldı.
2013’de TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Uludere Alt Komisyonu’nun raporunda “Kasıt yok, koordinasyonsuzluk var’ dendi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, “Taksirle ölüme sebebiyet vermek” gerekçesiyle açılan soruşturmada, görevsizlik kararı verdi.
2014’de Genelkurmay Askeri Savcılığı da “takipsizlik” kararı verdi. Genelkurmay Başkanı’nın “ölenlerin arasında terör örgütü mensupları olduğunu” söylemesi nedeniyle yapılan suç duyurusu “kovuşturmaya yer olmadığı” kararıyla sonuçlandırıldı.
2015’de 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı, “Roboskî’de sınırı geçen grubun kaçakçı olduğunu üstlerine bildirdiklerini ama dikkate almadığını söylediği” ortaya çıktı. AYM’ye yapılan başvuru reddedildi.
2016’da Roboskî’de öldürülen 34 kişinin yakını 281 kişi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yaptı.
2017’de faaliyeti durdurulan Roboskî İçin Adalet Yeryüzü İçin Barış Derneği, Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı.
2018’de AİHM, Roboskîli Ailelerin başvurusunu reddetti.[32]
Evet, evet Roboskî Katliamı’yla ilgili başvuru AİHM tarafından, AYM’ye belgelerin 2 gün geç gönderilmesi gerekçesiyle reddedildi.
Ancak “Dosya eksik evrak gerekçesiyle düşürüldüyse AİHM’i de devlet mahkemesi de insanlığa karşı işlenmiş suçlarda nasıl ortaklaştığının belgesiydi Roboskî Katliamı.”[33]
NİHAYET!
Anatole France’ın, “Ah kardeş, kanunları gördünüz ya! Bir milletin temsilcileri bir baskıcının çatısı altında oturmamalılar!” satırlarını çağrıştıran Roboskî Katliamı’na ilişkin olarak; 10. yılında da Selahattin Demirtaş’ın katliamın 6. yılında dedikleri noktasındayız:
“Ermeni Soykırımı’ndan Dersim Katliamı’na; Maraş, Çorum ve Sivas’tan Roboskî, Suruç ve Ankara’ya kadar bütün acıları yüreğimizde hissetmekle birlikte, bu katliamların acılarını hafifletmek ve hesaplaşmak için hakikâtle yüzleşmeyi mücadelemizin bir gerekçesi olarak talep etmeye devam edeceğiz. Sorumlular tarih ve yargı önünde hesap verinceye kadar çabalarımızı sürdüreceğiz.”[34]
Veli Encü’ün, “Katliamı yapanların yerine katliamlara karşı çıkanlar yargılanıyor. Katliamın faillerini aklayan, koruyan bir hukuk ve yargı sistem var,”[35] ifadesindeki üzere.
O hâlde şimdi Jim Rohn’un, “Bir şeyi yapmak isterseniz, bir yolunu bulursunuz. İstemezseniz de bir bahane bulursunuz”…
John Berger’in, “Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkûm edilmeyi reddetmektir”…
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruşundadır”…
Albert Camus’nün, “İnsan, var olmak için başkaldırmak zorundadır,” sözlerine kulak verme zamanıdır!
10 Kasım 2021 14:19:45, İstanbul.
N O T L A R
[*] Newroz, Aralık 2021…
[1] Albert Camus.
[2] Bkz: i) Sibel Özbudun, “Roboskî’nin Kanayan Karanfili”, Özgür Gündem, 4 Ocak 2013… Newroz, Yıl:7, No:227, 4 Ocak 2013… ; ii) Sibel Özbudun, “… ‘Devletin Kürtajı’: Roboskî”, Tîroj, Yıl:13, No:73, Mart-Nisan 2015… ; iii) Temel Demirer, “Bir Savaş Suçu: Roboskî Katliamı”, Newroz, Yıl:8, No: 261, Tarih: 25 Aralık 2014… ; iv) Temel Demirer, “Roboskî: Taammüden Devlet Katliamı!”, Kaldıraç, No:151, Ocak 2014… ; v) Temel Demirer, “T. ‘C’nin Hülasası: ‘Hayata Dönüş’ Harekâtı’ndan Roboskî’ye!”, Kaldıraç, No:139, Ocak 2013…
[3] Günay Aksoy, “Ferhat Encu: Roboskî Direnişiyle Küçük Bir Kürdistan”, Özgürlükçü Demokrasi, 28 Ocak 2017, s.10.
[4][4] Ferhat Encü, “Roboskî Kavgamız Sürecek”, Cumhuriyet, 3 Ekim 2017, s.14.
[5] “Roboskî’de 36. Kurban 17 Yaşındaki Yılmaz”, Cumhuriyet, 1 Haziran 2016, s.11.
[6] Hüseyin Şimşek, “Roboskî Katliamı’nda Yedinci Yıl: İstihbaratı Kim Verdi?”, 28 Aralık 2018… https://www.birgun.net/haber-detay/Roboskî-katliaminda-yedinci-yil-istihbarati-kim-verdi.html
[7] “Uludere’de Katırların Öldürülmesine Tepki”, Milliyet, 24 Mart 2015… http:// www.milliyet.com.tr/ uludere-de-katirlarin-gundem-2033525/
[8] “Roboskî Hâlâ Kanıyor”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2017, s.10.
[9] Vijay Prashad, “Roboskî’de Ne Oldu, Neler Yaşandı?”, Birgün, 11 Ocak 2016, s.12.
[10] Özgür Amed, “Roboskî’de Ne Oldu?”, Özgürlükçü Demokrasi, 28 Aralık 2017, s.7.
[11] “Unutturulmak İstenen Bir Katliam: Roboskî”, Özgürlükçü Demokrasi, 28 Aralık 2017, s.6.
[12] Mine Söğüt, “Unutursak… Yüreğimiz Kuruyacak”, Cumhuriyet, 27 Aralık 2014, s.8.
[13] Hüseyin Kalkan, “Roboskî Katliamı’nın 9’uncu Yılında Encu Ailesiyle Konuştuk”, Yeni Yaşam, 29 Aralık 2020, s.6.
[14] Işıl Özgentürk, “Üç Yıl Önce Roboskî’de”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2014, s.15.
[15] Mahmut Oral, “HDP’li Vekil Encü ve Roboskîliler Yargılanıyor: ‘Üzeri Kapatılıyor’…”, Cumhuriyet, 30 Aralık 2017, s.11.
[16] “Uludere Katliamı Karanlık Dehlizlerde”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2018, s.9.
[17] Hüseyin Şimşek, “Roboskî Katliamı’nda İstihbaratı Kim Verdi?”, Birgün, 28 Aralık 2018, s.6.
[18] “Roboskî’yi MİT Bombalatmış!”, 13 Ocak 2014… https://www.demokrathaber.org/guncel/Roboskî-yi-mit-bombalatmis-h27068.html
[19] Kemal Göktaş, “İşte Roboskî Belgeleri”, Cumhuriyet, 21 Eylül 2015, s.12.
[20] Kemal Göktaş, “Genelkurmay MİT’i Suçladı”, Cumhuriyet, 22 Eylül 2015, s.12.
[21] Mahmut Oral, “Roboskî Katliamı Sansürle Aklanmış”, Cumhuriyet, 17 Şubat 2015, s.6.
[22] Kemal Göktaş, “Roboskî’den Genelkurmay Başkanlığı’na”, Cumhuriyet, 30 Eylül 2015, s.9.
[23] “Önce 34 Kişinin Hesabını Verin”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2015, s.6.
[24] Onur Hamzaoğlu, “Roboskî Katliamı”, Özgürlükçü Demokrasi, 22 Aralık 2017, s.6.
[25] “Roboskîli Ailelere OHAL Engeli”, Özgürlükçü Demokrasi, 4 Şubat 2017, s.8.
[26] “Roboskî Annelerine ‘Erdoğan’a Hakaret’ten Soruşturma”, Cumhuriyet, 28 Nisan 2016, s.11.
[27] “Roboskî Katliamı’nda 8 Yıldır Yargılama Yok”, Birgün, 29 Aralık 2019, s.7.
[28] Ahmet Kanbal-Müjdat Can, “Roboskî Katliamı: Adalet Arayışı Bitmeyecek”, Yeni Yaşam, 26 Aralık 2019, s.9.
[29] Enerji Bakanı Berat Albayrak, katıldığı televizyon programında Uludere dosyasının yeniden açılacağını ve düşürülen Rus uçağının düşürülmesi olayının yeniden inceleneceğini açıkladı. (“Uludere ve Rus Uçağı Dosyaları Yeniden Açılıyor”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2016, s.5.) Açıklamasından sonra tüm sorumluların hesap vermesi istendi. (Selin Görgüner, “Roboskîliler Hesap Soruyor”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 2016, s.6.)
[30] Ahmet Kanbal-Müjdat Can, “Failler Ülkeyi Yönetenler Arasında”, Yeni Yaşam, 27 Aralık 2019, s.9.
[31] “Roboskîli Aileler AİHM’e Gidiyor”, Gündem, 20 Mayıs 2016, s.5.
[32] Dilan Esen, “Adaletin Kapıları Roboskî’ye Kapalı”, Birgün, 28 Aralık 2020, s.7.
[33] Ayşe Gökkan, “Roboskî Karşısında Devlet Hakkı (!)”,Yeni Yaşam, 11 Aralık 2019, s.2.
[34] “Selahattin Demirtaş’tan Roboskî Mesajı: Belki İnanmayacaksınız Ama Bu Sözleri Duydum”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2017, s.10.
[35] “Unutursak, Kalbimiz Kurusun”, Evrensel, 26 Aralık 2014, s.8.