Üzerinden tam 45 yıl geçti.
İkinci harekatın!
Kim ne derse desin, bu harekat sonuçları, getirileri ve yarattığı sosyal koşullar anlamında tam bir fetih, işgal ve gasp harekatıydı.
Tam 45 yıldır oldu…
*
14 Ağustos 1974 günü açılan kapıdan içeri girdik,
Ve kendimizi küçük, yalan dünyamızın içine kapadık, üzerine kilitler vurduk.
Kilitler, bayrak bayrak, heykel heykel ve barikat barikat kilitler…
Son dönemde buna camiler de eklendi…
Savaşta yaşanan acıların ortasına barikatlar çektik…
Her iki taraf da kendi yalanında, küçük avuntularla büyük doğrularını oluşturdu.
Yanlış hayat doğru yaşanmaz diyemedi kimse,
Ne 74’te ne de 83’de…
*
45 yıldır kendimizi kapadığımız fanusta sahte sahte uğraşlarla kendimizi avuttuk sadece…
Önümüze oyuncaklar attılar, adına ‘devlet’ dediler
Elimize ganimetler ve yoktan var edilmiş statüler verdiler, ‘adına toplum olduk’ dediler…
Başkasının acısının üzerine ucubeler diktik…
Hayatlar kurduğumuzu,
Zenginliği paylaştığımızı sandık…
İstila ile ne elde ettiysek, hunharca ve görgüsüzce tükettik.
Toprağı gasp ettik,
Dağları yerle bir ettik,
Denizleri bile ganimetledik, kirlettik, mahvettik,
Adına kktc dedikleri ceberut yapı içerisinde siyasi varoluşumuzu başka bir devlete teslim ettik,
Erken emeklilikler, yüksek yüksek baremler, yavşak yavşak statüler, renksiz renksiz bürokrasiler ile ‘olduk biz’ zannettik…
Şımarık ve görgüsüz bir toplum olduk
45 yıl oldu.
*
Geriye dönüp baktığımızda bu süre içerisinde hep birbirini tekrar eden kısır senaryoların sahte kahramanları olduk.
Yalanlar içinde sadece tükettik.
Öyle dışarıdan gelen yabancılar değil,
işgali, istilayı ve onun kültürünü içimize çekerek,
bağışıklık kazanarak tükendik.
Ayşe tatilden döner mi?
Ayşe tatilden dönse de içimizdeki Ayşe’den nasıl kurtulabiliriz?
Suni zenginliklerden,
sahte statülerden,
sonradan görme orta sınıf alışkanlıklardan vazgeçebilir miyiz
özgürlük ve bağımsızlık uğruna?
Yoksa böyle biz iyimiyiz?
Yoksa 45 yıldır ezberlenen muhalefet kalıplarının içinde yanlış hayatın doğruymuş gibi olan kısmında zaman tüketmeye devam mı?
*
Bu fanusun içerisinde artık boğuluyoruz. Korkarım ki buna da bağışıklık geliştireceğiz.
Nefes alamayan, hayatı ve aşkı arzulamayan, meymenetsiz tüketiciler haline geleceği.
Evet, bu yukarıda saydıklarımı ben yapmadım, muhtemelen sen de sevgili okuyucu, sen de yapmamışsındır.
Ama sustuğumuz, bağışıklık geliştirdiğimiz ve içselleştirdiğimiz sürece biz de bunun bir parçasıyız.
Kaçarı yok.
Böyle bir yaşamın tutarı da yok ama…
Kendi adıma çok feci sıkıldım artık.
Siyasetçilik oyunlarından, sahte devletçiliklerden, memur hallerimizden, -mış gibi devrimciliklerden, bayat bir tükeniyoruz edebiyatından ve bütünlüklü çözümün kaybedenler kulübünden ve de yeni kktccilerin inkarcılığından…
Yeni bir yola çıkmak için, pasif tüketiciler değil, aktif reddediciler olmamız lazım.
İlk olarak da bu sistemle ve konfor alanlarımızla barışık benliğimizi reddetmeliyiz belki de.
Yalandan bir yaşamın sonsuz döngülerini parçalayıp, özgürlük ve barış arzusunu salıvermemiz lazım.
Çünkü bu sistemle barışık bir muhalefetin daha fazla yalandan başka bir getirisi olamaz.
Hadi yüzleşelim… Ama önce en sahte noktamızdan, belki de kendimizden başlayarak.