“Vizyon Dışı Filmler”de bu hafta iki yeni bir eski filmimiz var. Bu haftaki filmlerimizin ortak özelliği hepsinin tek mekanda geçmesi.
İlk filmimiz tek mekan filmlerin kült filmi 1957 yapımı Sidney Lumet’in yönettiği “12 Angry Men”. Bir film düşünün ki siyah beyaz, 57 yapımı, 12 karakter var ve 93 dakika boyunca bir odada Amerika hukuk sistemini ilgilendiren bir konuda muhabbet ediyor ve siz 2019’da izliyorsunuz; düşüncesi bile sıkıcı gelirken inanın 93 dakikanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. 18 yaşında babasını öldürmek suçundan yargılanan bir çocuğun davasında jürilik görevi üstlenen 12 farklı karakter arasında geçen film, jüri odasında karar verme sürecini anlatıyor. İlk oylamada herkes çocuğu suçlu bulup çocuğun idamı için el kaldırırken bir tek Henry Fonda’nın canlandırdığı 8. Jüri suçsuz olabileceğini düşünür. Tarafsızca vermeleri gereken karar aşamasında kendileriyle ve diğer jüri üyeleriyle verdikleri psikolojik savaşa ve bu sırada yaşanan bir güç gösterisine dönüşüyor jüri odası.
Önyargıların, toplumsal duyarsızlığın, bir insanın hayatını karartabilirken; vicdan olgusunun, bir insanın hayatını nasıl kurtarabileceğini özetleyen güzel bir film. Sorgulama, karar verme, önyargı gibi kavramları film tartışırken kendinizi o jüri odasında bir jüri olarak konumlayabileceğiniz nefis bir film. Muhakkak ama muhakkak izleyiniz derim. “Amerikan hukuk sisteminin karar aşamasından bana ne” diyenleri bir alt paragrafa alalım.
The Man From Earth, 2007 yapımı bir Richard Schenkman filmi. Tek odada geçen, neredeyse sıfır prodüksiyonlu, enfes bir bilim kurgu filmi. Bilim kurgu denilince akla uçan arabalar, uzay mekikleri, bir takım ne idüğü belirsiz canlılar falan geliyor ister istemez; ama inanın bu filmi seyrederken ne bu saydıklarımı ne de tek bir efekt göreceksiniz. Profesör John Oldman, yaşadığı kasabadan ayrılıp yeni evine taşınmadan önce üniversiteden profesör arkadaşları ona veda etmeye gelir. Arkadaşları John’un neden gideceğini sorgular ve John gerçeği açıklamak zorunda kalır: 14 bin yıldır yaşadığını, yaşlanmadığı ve hep aynı görünüşte kaldığı için de sürekli yer değiştirmek zorunda kaldığını açıklar. Arkadaşları biyoloji, antropoloji, teoloji, arkeoloji, psikiyatri alanlarında profesör oldukları için John’u sorularıyla köşeye sıkıştırmaya, John’u yalanlamaya çalışsa da film sorgularla ilerledikçe 14 bin yıl yaşayan insan kavramı rasyonelleşiyor.
John’un 14 bin yıldır yaşadığını iddia etmesi üzerine gelişen sohbeti daga doğrusu tartışmayı izlerken; mitlerin nasıl oluşturulduğunu; kültürün nasıl yayıldığını özellikle din mitlerinin nasıl bir ihtiyaçtan doğduğuna cevaplar buluyorsunuz. 14 bin yıl yaşadığı sadece teorik sohbet içerisinde çürütülemeyecek herhangi birisinin, İsa olduğunu söylediğinde aksini ispatlamanın mümkün olmadığını da film sayesinde öğrenmiş oluyoruz. Sinematografi adına pek parlak bir film olmamasına rağmen; bir bilim kurgu hikayesini bu sadelikte anlatmasından dolayı, başarılı bulduğum bir film. Nerden geldik nereye gidiyoruz; bu dinler nerden çıktı gibi sorulara cevap arayanlar muhakkak izlesin; ben bir odaya tıkılmış sıkıcı profesörlerin teolojik ve antropolojik konuşmalarını izlemekten sıkılırım diyenleri de başka bir tek mekanda geçen ve içinde sadece dansçıların olduğu 3. Filmimiz CLİMAX’i tavsiye edelim.
CLİMAX bence 2018’in kült filmi adayı. Yıllar sonra 2010’lar derlemesi yapıldığında muhakkak adı geçecek olan bir tek mekan filmi. Daha önce “Dönüş Yok/İrreversible”, “Boşluk /Enter The Void”, “Aşk/love” gibi filmler çekmiş Avrupa’nın 56 yaşındaki ergen yönetmeni Gaspar Noe’nin son filmi Climax, gerçek bir hikayeden yola çıkarak yapılmış bir film. Fransa’da bir grup dansçı bir ormanda 3 günlük bir kampa giderler. Üçüncü günün sonunda kampın ve koreografinin bitişini kutlamak için parti yaparlar, içlerinden biri sangriaya LSD katar, herkes içer ve olaylar gelişir. Açıkçası hikayesi bu kadar, bir sürü gencin LSD kafası yaşamasını izliyoruz bir buçuk saat boyunca. Ben filmi üç kez izledim. İlk izlememin sonuna kadar hiçbir şey anlamadım ta ki filmin sonunda perdede “hayat müşterek bir imkansızlıktır” yazısı çıkana kadar. O an bir aydınlanma yaşayıp tekrar izlemek istedim ve izledim; bu sefer izleğim belliydi: “Hayat Müşterek Bir İmkansızlıktır”
Film dansçıların dans hakkındaki duygularını ifade ettikleri videolarla başlıyor. Çeşitli milletlerden bir araya gelmiş dansçıların etnik ve kültürel köklerini öğrenip filmi izlemeye başlıyoruz “Bu Bir Fransız filmidir” yazısıyla. Film dansçıların tanıtımından sonra muhteşem bir dans gösterisi sunuyor; çeşitli milletlerden insanların uyum içinde sundukları bir gösteri. Sonrasında içilen sangria ile bu uyum bozulmaya başlıyor, çünkü içtikleri sangria’nın içinde LSD konulmuştur ve kimin koyduğu bilinmemektedir. LSD’yi kimin koyduğunun peşine düşmüyoruz; LSD ile değişen ilişkileri izliyoruz; aslında “müşterek bir imkansızlık”ı izliyoruz.
Gaspar Noe, dansçıları kullanarak bir Avrupa Birliği eleştirisi getirmeye çalıştığını düşünüyorum: gruptan ilk atılanın Müslüman olması, zenci erkeklerin tek beyaz heteroseksüel erkeği alaşağı edip alnına gamalı haç çizmeleri, kampın “TİTO” ismindeki en küçük çocuğu koruma amaçlı grubun içinden atmadan ama bir odaya sokup tecrit etmesi, ortamı karıştıranın yani LSD’yi katanın İngiliz asıllı bir Alman olması gibi metaforlarla anlatmaya çalışmış bu “müşterek imkanızlık” içindeki Avrupa Birliğini. Noe, verdiği bir röportajda Stanley Kubrick imzalı 2001: A Space Odyssey’in bir “karşı-sürüm”ünü çekmek istediğini söylemiş. “2001’de maymunun insana nasıl evrildiğini görüyorduk, benim filmimde ise insanların nasıl maymuna dönüştüğünü izliyoruz” diyor
Şiddetin sunumuyla, kameranın uzun süre ters durmasıyla, argo dialoglarıyla seyretmesi zor bir film olmasına rağmen, size muhteşem bir deneyim vadediyor film. Gaspar Noe’nin en az rahatsızlık veren filmi bu diyerek sizi biraz rahatlatmak isterim; çünkü ilk filmi DÖNÜŞ YOK’un Cannes Film Festivalindeki ilk gösterimden film bitmeden 250 seyirci çıkarken, CLİMAX filminden 6 kişi çıkmış. Muhakkak izleyin derim: izlemeyecek olanlara ise açılıştaki bu muhteşem dans sahnesini buraya bırakıyorum, bari bunu izleyin derim, iyi seyirler.
https://www.youtube.com/watch?v=Fs7IYwaplDU&t=35s