Öldürmek istemeyen, şiddet yerine barıştan yana taraf olan insanların hapse gönderildiği, bu ülkenin bir yarısına ayak basmaktan mahrum edildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Ölüm yerine yaşam hakkını savunanların özgürlüklerinin elinden alındığı absürt bir ülkedeyiz. Öldürmeye programlı bir hayatın içindeyiz. Geçmişimiz, tarihimiz, sofralarımız ölümle dolu.
Dün vicdani reddinden dolayı yargılanan bir arkadaşımıza yönelik hapis kararından sonra, bu ülkede tüm hissedebilir canlılar için yaşam savunucusu olarak vegan olmanın ve bunu anlatmaya çalışmanın ağırlığı bir kez daha oturdu yüreğime. Barışa ve yaşam hakkına taraf olanlar olarak hapis aracılığıyla, sınırlarla yanlızlaştırılmaya çalışılsak da, biliyorum dün olmasa da, bugün olmasa da elbet gelecekte bir gün bu mücadele haklı yerini bulacaktır. Erke rağmen, iktidara rağmen, ordulara rağmen.
Öldürmeyeceğiz, öldürmemeye bağlılığımızı sürdüreceğiz.
Savaşlarla, ölümle, acılarla ve kayıp insanlarla dolu bir coğrafyada, yaşam hakkına bağlılığımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Vicdanı ret hak sayılana kadar, vegan olmanın bu yolda önemli bir adım olduğunu anlayana kadar.
Veganizm şiddeti ve zülmü değil, yaşam hakkını savunan bireysel bir gösterge, politik bir duruş bana göre. Henry Salt, “İnsanlık; yemek ve spor adı altında diğer hissedebilen canlıları öldürdüğü sürece, düşmanlık duyduğu anda kendi ırkını da öldürmekten geri kalmaz.” diyor. Spor adı altında ve kişisel hazlar uğruna hissedebilen bir canlıyı öldürme /yeme eğilimi, silahlanmayı sözde bir eğlence yöntemi gibi göstererek hayatımıza sokmayı kolaylaştırıyor. Güçlünün güçsüzü öldürebilme hazzı ve tahakküm duygusu ise, militarizme ordular yolu ile savaşı haklı kılma, insanın insanı öldürmesinin yolunu açıyor.
Erk, ataerki ve militarizm şiddeti bir araç olarak kullanıp, iktidarını güçlendirmeye çalışıyor olsa da; öldürmeyi reddedenler bu yolda iktidarın tekerine çomak sokmaya devam edecek.
Zafer, talimli ordularla yüz binlerce insanın öldürülmesi değil, barışa ve hissedebilen her canlı için yaşam hakkına ulaşmaktır. İnanıyorum, zafer bizden yana olacak bir gün. O güne kadar ise, mücadele dayanışmayla büyüyecek, yaşamdan yana olanlar birken ona, on iken binlere çıkacak. Bu sırada ise vicdanın öldürmeyi reddetmesini suç sayanları parmakla teker teker göstermeliyiz. Federalizm çığırtkanlığı yapanların aslında savaşa dair bir duruş sergiliyor olduğunu haykırmalıyız. Kıbrıs’ta barış için alanları dolduran siyasi partilere, vicdani reddin bir suç olarak sayılması yönündeki kayıtsızlıklarının hesabını sormalıyız.
Devletin hem hayvana, hem insana hem de doğaya zorla dayattığı bu militarist takakkümün bir parçası olmayı reddediyorum, reddedenlerle dayanışmayı büyütmeye çağırıyorum.
Ordular ve savaş hazırlıkları ile bu coğrafyada yaşayan halkların varlığını, dillerini ve kültürlerini inkar etmeyi amaçlayan ırkçı-milliyetçi-militarist politikalar artık son bulmalı. Hayvan cinayetlerine olduğu gibi savaş ve şiddet ortamını doğuran milliyetçi-ırkçı-militarist politikalara karşı tepki vermek bir yaşam duruşu olmalı.
Haydi, savaş, soykırım, toplu kıyım, ve insan ve insan harici tüm hayvanlara yönelik şiddetin karşısında, barışın yanında tutarlı ve kararlı biçimde taraf tutalım.
Vicdani ret haktır! Bunu suç sayanlardan hesap sorulmalıdır!
Kaynak: