Hayal silahını kuşanmış bir gerçekçi olan, çekişmeli taraflar arasında mekik dokuyan, ateşler altında müzakere yürüten ve bedeli ne olursa olsun hedefine doğru yürüyen bir isim…
Ailesiyle birlikte Nazi zulmünden kaçmış genç bir Alman olan Heinz Kissinger, kendisini Amerikalı Henry Kissinger adıyla rüya diyarında bulur ve bu rüyayı yaşar.
20 yaşındayken Amerikan askerî istihbaratının eline geçer ve onlardan biri haline gelir.
İstihbarat onu ‘Alman Gestapo’yu (Nazi istihbarat servisi) takip etmekle görevlendirir.
Ajanlık mesleği ile siyaset eğitimi arasında geçen 3 yılın ardından Harvard’ın kapıları önünde açılır ve bu prestijli üniversitede akademisyen ve profesör olur.
Ünü, siyaset çevrelerinde ve düşünce merkezlerinde yayılır.
“Nükleer Savaş ve Dış Politika” adlı kitabını yayımlayarak, yeni dünyasına nükleer silahla adım atar.
ABD’deki dış politika çevreleri, yani Beyaz Saray, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon ile canlı medya, yeni nesil daha küçük füzeler kullanılırsa nükleer savaşın taktikle ve stratejik olarak kazanılabileceğini iddia eden biri olduğunun farkına varır.
Bu fikir, ABD laboratuvarlarındaki karar sahiplerinin ilgisini çeker.
Bu gence sahip çıkmak, seçilmiş zekalar arasında artık milli bir vazife olmuştur.
Henry’nin nükleer teorisi, 1960’lı yıllar boyunca siyasi varlık ve etki dünyasında uzun mesafeler kat etti.
Onun bu teorisi halen, nükleer silah kullanımı olasılığı konusundaki hâkimiyetini koruyor.
37’nci ABD Başkanı Richard Nixon’la yakından tanıştığında şans yüzüne güler.
Kissinger o dönemde, Nixon’ın 1968 ABD başkanlık seçimlerindeki rakibi New York Valisi Nelson Rockefeller’ın yardımcısı olarak çalışıyordu.
Nixon, kazandı ve mücadeleyi unuttu. Ama rakibinin yardımcısı Henry Kissinger’ın yardımına başvurmanın ne kadar önemli olduğunu gayet iyi hatırlıyordu.
Nixon, onu en yüksek makama yerleştirdi, yani ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı yaptı.
İlerleyen zamanlarda Kissinger, bu göreve bir de süper gücün dışişleri bakanı olma görevini ekleyecekti.
Koridorlar açıldı ve Kissinger, Amerikan bilgi ve sır hazinelerinin anahtarlarının taşıyıcısı haline gelerek, tavsiye locasından karar locasına geçiş yaptı.
O sıralar, dünya için kolay bir zaman değildi. 1967 Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da haritalar tutuşmuş, Hint Yarımadası’nda Pakistan ile Hindistan arasında büyük bir çatışma yaşanmış, ABD Vietnam batağına saplanmış, Sovyetler Birliği Doğu ve Orta Avrupa’nın merkezine doğru yayılıp Afrika ve Latin Amerika’ya doğru ilerlemeye devam etmiş idi.
Beyaz Saray tarafından henüz diplomatik olarak tanınmamış olan Çin de yalnız ve içe dönük bir halde Çin Seddi içinde güçlerini toplamaya çalışıyordu.
Bugüne kadar gelmiş Amerikan siyaset ekolünün kurucusu güçlü Başkan Richard Nixon adına konuşan diplomatik tilki Kissinger, böyle bir havada ortaya çıktı.
Kissinger, Nixon’a yaklaştı; ikili, bir güven ve fikir alışverişinde bulundu.
Sonra Kissinger, karmaşık uluslararası sahneye çıktı ve siyasi ve diplomatik sözlüğe dünya için yeni terimler ekledi.
Moskova’ya gerçekleştirdiği tarihî ziyarette “uzlaşma politikası” adlı dairede kalarak, Başkan Nixon için siyasi köprüler inşa etti.
Böylece Leonid Brejnev başta olmak üzere tarihî Sovyet liderlerinin bulunduğu Moskova’da stratejik silahların sınırlandırılması konulu SALT 1 anlaşması imzalandı.
Washington ile Moskova, küresel uzlaşmayı teyit eden yeni temeller atıyordu.
Bu anda Kissinger’ın izleri göründü ve Nixon’ın yatırımları başarısını gösterdi.
Çin konusunda da ABD’nin aynasında Kissinger’ın hayali parlıyordu. Washington, kritik bir zamanda Pekin’le el sıkıştı.
O günlerde Washington, Çin devletini diplomatik olarak tanımıyordu, ancak Kissinger’ın imzasıyla ‘ping-pong’ diplomasisi üretildi.
Bu bağlamda alışılmadık o meşhur ziyarete bir hazırlık olarak, Çin ile Amerika takımları arasında oynanan dostluk maçını belki hepimiz hatırlıyoruzdur.
Bu ziyaret, ABD tarafından Çin devleti için yıllar sonra gelen tanımaya ve Çin’in Güvenlik Konseyi’ndeki beş büyük ülkenin koltuğuna oturması için verilen onaya zemin oluşturmuştu.