Boğaziçi köprüsünün elli yıl önceki resmine bile baktığımız zaman, Cumhuriyet’in ve doğanın, kültürün, tarihin nasıl talan edildiğini görebiliyoruz. Usta yazar Çetin Altan, 15 Ekim 2014 tarihinde ‘Osmanlı Devleti altı kez nasıl battı?’ başlıklı bir köşe yazısı yazmıştı. Yazı ispatlarıyla aslında Osmanlı Devleti’nin altı yüz yıl yaşamadığını, her yüz yılda bir battığını gösteriyordu. Şimdi tekrardan Türkiye olgun denebilecek bir cumhuriyetin yüzüncü yılına gelmiş durumda. Boğaziçi köprüsü doğuyla batı arasından dünyaya bakışı temsil eden bir sentezdi. Bütün dünya cumhuriyeti buna sebep (Bosphorus, Golden Horn) Boğaziçi ve Haliç köprüsünün anlamlarıyla tanımaktadır. Fakat yüzüncü yılında cumhuriyet, 15 Temmuz ismiyle değiştirilen Boğaziçi köprüsünün halka neyi önerdiği bizlere anlatıyor.
Köşe yazısının ayak izlerini bakarak sizler için bugüne yansımalar çıkarıp, aynı zamanda sizlerin düşünceleriyle, fikirlerinizle beslenmek isteriz.
Öncelikle bütün dünyanın cumhuriyetin yüzüncü yılında Türkiye’nin başında kimin olduğunu merak ettiğini ve bunun hem dünya hem de Türkiye’de yaşayan herkes için önemli olduğunu biliyoruz.
İmparatorluk sonrasında cumhuriyet doğu ile batı arasından dünyaya bakış açısı sağlamak isteyen, Anadolu’nun aslında Akdeniz’in kültürel birikimini yansıtma idealiyle kurulduğunu biliyoruz. Fakat geçen yüzyılda cumhuriyet içinde vatandaşların kendisine yer veremediği bir devlete dönüşen, bastırılan, aslında çalışkan olmayan fakat beklentileri yüksek olan bir toplumda, doğanın ve insanın sömürülmesiyle, demokrasiden, hukuktan uzak bir evrim geçirdi. Diğer yandan cumhuriyetin sınırlarının da nasıl olacağının çok iyi düşünülmediğini Türkiye’nin doğu sınırına baktığımızda daha iyi anlayabiliyoruz. Diğer bir konuda Kürtlerin yok sayılmasıyla birlikte, cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin yüzde yirmi nüfusunu oluşturan azınlıkların git gide eriyerek kaybolması oldu. Adnan Menderes’in İsmet İnönü’ye sunduğu Doğu raporunda belirttiği husus, henüz ne olacağını bilmediğimiz bir bölgeye yatırım yapmayalım görüşüydü. Cumhuriyet bir türlü kadastrosu olmayan, toprak reformunu tamamlayamamış bir yapı olarak kalmıştı.
Yüzüncü yılında cumhuriyet, ekonomik, demokratik ve hukuki, insan hakları alanında, aynı zamanda bütün kurumlarıyla batmış durumda.
Çetin Altan’ın köşe yazısına dönersek, yazının ilk başı şu satırlarla başlıyor; Altan’ın yazısından alıntıları sizler için tırnak içine aldık.
“1071’de Küçük Asya’ya gelen Türk boyları hiçbir zaman ilkelere dayalı bir devlet kuramadılar.”
Türkler ve Türkiye’yi oluşturan halklar halen daha ilkelere dayalı bir devlet kurabilmiş değil. Bu bize Türklerin genlerinden getirdiği bir durumu, aynı zamanda da hiç ders çıkaramadığını söylüyor.
“Selçuklu beylikler, “Küçük olsun benim olsun” hesabını bir türlü aşamadıkları için, “Ahilik” örgütünün bütün çabalarına rağmen bir türlü bir federasyonda bütünleşemediler.”
Cumhuriyet altmışıncı yılındayken Kürtlerin ve azınlıkların hak mücadelesiyle sahip olduğu yönetim biçimiyle yönetilemediğini ortaya koyarken, özerklik tartışmaları ve insan hakları cumhuriyeti korkutmuş, cumhuriyet her zaman olduğu gibi küçük olsun bizim olsun anlayışıyla yönetilmeye devam etmekte.
“Osmanlı devleti ise bireylerin ekonomik gelişmesine korkuyla bakan ve hemen onlara el koyan, tutarlılıktan yoksun karmakarışık bir saray iktidarıydı.
Tarihi de o yüzden bir türlü doğru dürüst ortaya çıkartılamadı. Birtakım yakıştırmalarla süslenip püslendi ve öyle sunuldu kitlelere.
Derinliğine bakıldığında Osmanlı devletinin, kendi tarihsel süreci içinde gitgide gelişen bir bütünlükle tutarlılık yaratamadığı görülür. Yalın bir anlatımla altı kez batmış; altı kez yeniden dirilmeye çalışmıştır.”
Halen daha bireylerin ekonomik gelişimine korkuyla bakılan cumhuriyette, son altmış yılda da bütün azınlık mallarına el konulmuş, dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun bizzat organize ettiği 6-7 Eylül olaylarıyla Rum, Yahudi, Ermeni mallarına el konulmuş, bir kısmı öldürülmüş, cumhuriyetten kovulmuşlardı.
Bugünkü İstiklal Caddesi 6-7 Eylül olayları sonrasında Türkiye’ye neleri kaybettirdiğini açıklıyor.
Maraş, Dersim olayları da aynı tertiple insan zenginliğini, kültürel ve tarihi zenginliğin kaybolmasına yol açmıştı.
Ve günün sonunda cumhuriyet Erdoğan ile birlikte Cumhuriyet vasfını kaybederek karmakarışık bir saray iktidarına dönüştü.
“İlk Osmanlı devleti 1402’de Timur’un, I. Beyazıt’ın tahtını devirmesiyle battı.”
“İkinci Osmanlı devleti II. Selim’in yeniçerinin oyuncağı haline gelmesi, hazinenin sıfırı tüketmesi ve Osmanlı donanmasının İnebahtı’da tümden yok edilmesiyle battı. Tarih 1571.”
Hazinemiz yine sıfırı tüketmiş durumda. Son on yılda sıfırı tüketen Cumhuriyet hazinesinin sonunda ne tavizler verildiği halk tarafından biliniyor.
“Üçüncü Osmanlı devleti, II. Osman’ın linç edilerek ırzına geçilmesiyle battı. Tarih 1622.”
“Dördüncü Osmanlı devleti, peş peşe devrilen I. İbrahim, IV. Mehmet, II. Mustafa’dan sonra, gitgide yoğunlaşan ayaklanmaların en büyüğü Patrona başkaldırısı ve saray erkânının paramparça edilerek, III. Ahmet’in tahttan indirilmesiyle battı. Tarih 1730.”
“Beşinci Osmanlı devleti Kabakçı Mustafa isyanı ve III. Selim’in öldürülmesiyle battı. Tarih 1807-1808.”
“Altıncı Osmanlı devleti, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasıyla battı. Tarih 1920.”
“Böyle bir değerlendirmede altı yüz yıl sürdüğü iddia edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekte ortalama her yüz yılda bir batmış, Kanuni’den sonra da gitgide daha cılızlaşarak zor bela yeniden dirilmeye çalışmış olduğu çıkar ortaya…
Sorun, ortalama her yüzyılda bir neden devletin battığı ve zor bela yeniden dirilmeye çalıştığıdır.
Çünkü “yönetmenin en verimli geçim kapısı ve hayat payesi” olduğu inancı ötesinde, “Devlet kavramı”nın ne olup ne olmadığı bilinci gelişmemişti.”
Cumhuriyette bilinmeyen yegâne şey de; cumhuriyetin tarihsel geleceğini ancak halkın kendi iradesiyle belirleyebileceğiydi.
İktidarlar ve şimdi de Erdoğan, cumhuriyetin tarihsel geleceğini kendilerinin belirleyebileceğini zannetti…
Kaynak : https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cetin-altan/osmanli-devleti-alti-kez-nasil-batti-1954512?sessionid=2