Bizim çağımız, finansallaşmış kapitalizmin lağımlarından çıkmış, küresel ölçekte birleşen sağcıların – Milliyetçi bir Enternasyonal’in – muzafferane yürüyüşüyle hatırlanacak. Bu tehlikeye karşı başarılı hümanist bir meydan okumayla hatırlanıp hatırlanmayacağı Birleşik Devletler’de, Avrupa Birliği’nde, Birleşik Krallık’ta olduğu kadar Meksika, Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerde de ilericilerin tutarlı bir İlerici Enternasyonal oluşturmasına bağlı.
Görevimizin eşi benzeri daha önce görülmedi. Faşistler iki savaş arası dönemde şiddet, savaş ve toplama kampları vaat ederek iktidara gelmediler. Onlar, sert bir kapitalist kriz ardından, çok uzun süre kendilerine piyasa değerini kaybetmiş bir sürü gibi davranılan iyi insanlara seslenerek iktidara uzandılar. Faşistler “acınacak durumdakiler” gibi davranmaktansa, bu insanların gözlerine baktılar ve onlara gururlarını iade etmeye söz verdiler, dostluk önerdiler, daha büyük bir idealin parçası oldukları hissini sundular ve kendi kararlarından mesul tüketicilerden daha fazlasıymış gibi düşünmelerine olanak tanıdılar.
Bu öz saygı enjeksiyonuna, canlanmakta olan umutlarını tehdit eden, pusudaki “yaratık”a dair uyarılar eşlik etti. “Onlara karşı biz” siyaseti galip geldi, toplumsal sınıf unsurlarını temizledi ve sadece kimlikler bağlamında tanımlarda bulundu. Statü kaybı korkusu önce şüpheli “diğerleri”ne karşı, sonra her türlü muhalefete karşı insan hakları ihlallerinin hoş görülmesine dönüştü. Kısa sürede müesses nizamın siyaset üzerindeki etkisi kendi yol açmış olduğu ekonomik kriz altında silinirken, ilericiler marjinalleştiler ya da kendilerini hapiste buldular. Bunlar yaşandığında artık her şey sona ermişti.
Donald Trump’ın önce Beyaz Saray’ı fethetme ve şimdi de Demokratik Parti’nin müesses nizamı karşısında söylemsel savaşını kazanma yolu da bu değil mi? Muhafazakâr Brexit yanlılarının, on yıllarca gerekli fonlardan mahrum bıraktıkları Ulusal Sağlık Sistemi’ne aniden kıymet vermeleri ya da Thatcherizmin piyasa güçlerine tabi kıldığı demokrasiyi enerjik bir şekilde kucaklamalarını hatırlatmıyor mu? Bunlar, Avusturya, Macaristan ve Polonya’da sağcı hükümetlerin, Yunanistan’da Altın Şafak Nazilerinin ve en acı verici şekilde, yeni İtalyan hükümetini yönlendiren güçlü adam Matteo Salvini’nin yolları değil mi? Günümüzde nereye baksak, 1930’lardan bu yana benzerlerini görmediğimiz hırslı bir Milliyetçi Enternasyonal’in ortaya çıkışının emarelerini görüyoruz. Müesses nizam unsurlarına gelince, onlar Weimar Cumhuriyeti’nin her hatasını tekrarlama arzusu içindeymiş gibi davranıyorlar.
Bu kadar tespit yeter. Bugünün uygun sorusu biz ne yapacağız? Küreselci müesses nizamla taktik bir ittifak söz konusu değil. Tony Blair, Hillary Clinton, Avrupa’daki sosyal demokrat müesses nizam unsurları, yozlaşan finansallaşmış kapitalizme ve onun eşlikçisi ideolojilere parasal bağları nedeniyle gereğinden fazla uyum sağlamış durumdalar. On yıllarca serbest piyasa popülizmine dayandılar: Herkesin metalaşmaya boyun eğerek daha iyi duruma geleceğine ilişkin sahte vaatlerle yaslandılar. Bizi tüketici tatmininin en üst noktalarına taşıyacak, asla sona ulaşmayan bir asansöre inanmamızı istiyorlar.
2008’de gerçekleşen bizim kuşağımızın 1929’u bu yanılsamayı parçaladı. Müesses nizam, çoğunluk için kemer sıkma, azınlık [zenginler, ç.n.] için sosyalizm ve herkes için otoriterlikle işleri yoluna sokmak mümkünmüş gibi davranmaya devam etti. Bütün bu süre zarfında Milliyetçi Enternasyonal artan hoşnutsuzluğun desteğiyle zafere doğru yol alıyordu. İktidarlarına karşı koymak için ilericilerin, halkın rahatsızlığı ve mutsuzluğunun içeriğini ve nedenlerini tam olarak tespit etmesi gerekiyor: başka bir deyişle küresel oligarşinin filizlenen prekaryaya karşı, batı proletaryasından geriye ne kaldıysa ona karşı ve daha genel olarak daha zayıf düşmüş yurttaşlara karşı sürdürdüğü yoğun sınıf savaşını görmemiz gerekli.
Sonra, hayatlarımızın, topluluklarımızın, şehirlerimizin ve ülkelerimizin kontrolünü çoğunluğun ele almasını sağlamanın tek yolunun Enternasyonalist bir Yeni Anlaşma ekseninde mücadelelerimiz arasında eşgüdüm sağlamak olduğunu göstermemiz gerekiyor. Küreselleşmiş finansal sermayenin toplumlarımızı parçalara ayırmasına artık izin verilemez olsa da hiçbir ülkenin bir ada olmadığını açıklamamız gerekiyor. Aynen iklim değişikliğinin hem yerel hem de uluslararası eylem gereksinmesi gibi; yoksulluğa, özel borca, namussuz bankacılara karşı mücadele de bunu gerekli kılıyor. Gümrük vergilerinin, daha ziyade yerel oligarşileri zenginleştirdikleri için işçilerimizi korumanın en iyi yolu olmadığını göstermek için daha yoksul ülkelerin hükümetlerinin kendi işçileri için asgari yaşam ücretleri ve yerelde garanti altına alınmış istihdama yönelik düzenlemeler yapmasını sağlayan ticaret anlaşmaları için mücadele etmeliyiz. Bu sayede hem zengin ülkelerde hem de yoksul ülkelerdeki halklar birlikte güçlendirilebilir.
Daha da ötesine geçerek İlerici Enternasyonalimiz, John Maynard Keynes’in 1944’te Bretton Woods konferansında önerdiği tarzdan, sermaye hareketlerinin önünde iyi tasarlanmış kısıtlamaları da kapsayacak bir Uluslararası Parasal Kliring Birliği teklifinde bulunmalı. Ücretler, ticaret ve finansın küresel ölçekte yeniden dengelenmesiyle hem gönüllü olmayan göç hem de gönüllü olmayan işsizlik gerileyecek, böylelikle bir insan hakkı olarak dünyada serbest dolaşabilmeye dair ahlaki paniğe de bir son verecek.
Peki, büyük ihtiyaç duyulan bu İlerici Enternasyonal’i kimler oluşturacak? Neyse ki bu hareketi başlatacak potansiyel şahıslar konusunda bir eksiklik yok: ABD’de Bernie Sanders’ın “siyasal devrim”i, Jeremy Corbyn’n İşçi Partisi, bizlerin Avrupa’da Demokrasi Hareketi (DİEM25), Meksika’nın seçilmiş başkanı, Afrika Ulusal Kongresi’nde ilerici unsurlar, Hindistan’da bağnazlık ve kemer sıkmaya karşı mücadele veren çeşitli hareketler.
Haydi, bugünden başlayalım. Öfke ve nefret yerini rasyonel bir umuda bıraktığında çok daha fazla sayıda insan bizleri takip edecek.
Yanis Varoufakis, Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı ve Avrupa için Yeni Anlaşma önerisi 2019 Mayıs’ında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupalı seçmenlerin önüne gelecek olan DİEM25’in kurucularından.
Bernie Sanders’ın Yanis Varoufakis’in değerlendirmesine ilişkin yorumu:
Yanis Varoufakis kesinlikle haklı. Küresel servet ve gelir açısından muazzam eşitsizlik, oligarşi, yükselen otoriterlik ve militarizm döneminde bu tehlikelere karşı İlerici bir Enternasyonal’e ihtiyacımız var. Dünya nüfusunun tepedeki yüzde 1’inin, alttaki yüzde 99’dan daha fazla servete sahip olması, çok uluslu şirketler ve zenginlerin kendi paylarına düşen vergiyi ödememek için offshore banka hesaplarında 21 trilyon dolar zulalaması ve ülkeler iklim değişikliğine karşı etkili bir mücadele sergileyemediği için fosil yakıt endüstrisinin gezegeni yok etmeye devam etmesi kabul edilebilir değil.
En zenginler daha zenginleşirken, dünyanın dört bir tarafında insanlar yerinde sayan ücretler için daha uzun saatler çalışıyorlar ve çocuklarının geleceğinden kaygılanıyorlar. Otoriterler, bir grubu diğerine kırdırdıkları günah keçileri yaratarak, bu ekonomik endişeleri sömürüyor.
Varoufakis’in belirttiği üzere çözüm emekçileri paylaşılan bir refah, güvenlik ve herkes için geçerli insan olma onuru etrafında bir araya getiren uluslararası ilerici bir gündem. Dünyanın geleceği risk altında. Haydi şimdi birlikte ilerleyelim!
[The Guardian’daki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından çevrilmiştir.]
Kaynak: