İnsan yarım bırakılmışsa ve yarımlığa alışmışsa yarım olan her şeyi sevmeye başlar zamanla. Yarım bir aşksa mesela yaşadığı ve yarım kalmışsa o aşkın yarımlığını sever, aşkı sorgulamadan hem de. Ne olduğunu nasıl olduğunu ve kime olduğunu ki aşk evrenseldir tezini her ne kadar savunsa da, aynı zamanda aşkı kendi seçer insan tezini de savunur zamanla. Fakat konumuz savunma değil savunduklarımız hiç değil konumuz aşk da değil sadece yarım’lık. Yarım kalmak ki bu yazı bile tamamlanmayıp yarım yamalak kalacak.
Yarım bıraktın ömrümü der şarkıda, bir elma kesersin fazla gelir kalır yarısı tabakta, bardağı hep yarım doldurup öyle içersin çünkü bilirsin ki bir bardak suyun yarısını içebilirsin. Yarım olan her şey dikkatini çekmeye başlar ve sen de artık yarısını çekersin yüzünün fotoğraflarda diğer yarısı ağlar çünkü kaldığı yüz haritasında. Bir tiyatro amblemi misali ömrünün iç atlasında. Yarım bir adada yaşamak, yarım bırakılmış bir adada yaşamaya çalışmak seni hep yarıma götürür. Sendeki yarımlar tamamlanmaz ama gittiğin yarımlarda, hep bir yeni yarım eklersin hayatına. Yarım bir yaşanmamışlık daha. Şiirler okurken yarım bırakıyorum bu yüzden bazen, öyküler yazarken de aynı şeyi yapıyorum. Başladığım hiçbir işi bitirmemeyi öğretiyor bu ada bana. Biterse tam olacak çünkü ve kalkacak sınır denen çizgileri, yüzünden şu kara parçasının. O zaman iki yarısı da sevilecek adanın. Neşe Yaşın’ın şiiri cevap bulacak: “Yurdunu sevmeliymiş insan, öyle diyor hep babam. Benim yurdum ikiye bölünmüş ortasından, hangi yarısını sevmeli insan?”
Bir kış vakti yağan yağmur ansızın duracak göğe asılı kalacak yağmur taneleri o zaman herkes yukarıya bakmayı hatırlayacak, göğe, en yukarıya ve kaldıracak başını herkes asi bir ergen gibi.
Bir yaz vakti güneş yarıya kadar soyunacak ve ışıltısını kaybedecek dünya. O zaman herkes yukarıya bakmayı hatırlayacak, göğe, en yukarıya ve kaldıracak başını, başındaki yüzünü, yüzündeki gözlerini ve görmek isteyecek güneşin halini. Gözleri yanacak yarıya kadar asi bir ergen gibi.
Bir ilkbahar yaprağını dökecek tüm ağaçlar ve çıplak kalacak dallar, insanlar şaşıracak ve yukarıya bakmayı hatırlayacak, göğe, en uç noktasına bir ağacın dalının. Daldaki kuşların kanatsız kalışına şaşıracak ve öfkelenecek çünkü öfkeyi hatırlatacak ona kanatsız kalan her kuş, uçamayan her hayat, her canlı, her can. Kalbi deli gibi çarpacak tıpkı asi bir ergen gibi.
Bir sonbahar son bulacak her hayat. Hiç yaşanmayıp yarım kalan diğer hayatlar gibi ve onların yanına gömülecek her beden sanki de adaya doğmanın bedeli gibi. Kimse arkasına bakmayacak kimi beraberinde götürüyor diye. Çünkü utanacak, çünkü yarısı utançtır yaşamanın insan olarak. Yüzü kızaracak elleri titreyecek kabul edemeyecek ölümleri çünkü adada ölmek hiç yaşamamaya eş değer sayılayacak. Eşyalar yağacak delinen gökten, tanrılar delirmiş olacak ve ellerine ne geçirirseler evlerinden dünyaya savuracak tıpkı asi bir ergen gibi.