Daron Acemoğlu son günlerde Abdullah Gül’ün kurmaya niyetlendiği siyasi partide yar alması muhtemel isimlerden biri. Ancak, Acemoğlu ekonomi literatüründeki yeri ile adından çokça söz etmiş bir düşünür. Dünya’daki en etkili ekonomistler arasında yer alan Acemoğlu, Kalkınma Ekonomisinde en saygın ekonomistlerden biri.
Sabancı Üniversitesi’nde verdiği bir konferansta Türkiye ekonomisi ile ilgili Ahval’de şöyle bir demecine yer verildi:
Temel faktör verimliliğinin 2007’den beri ‘negatif’ gerçekleşmesini ‘korkunç’ olarak niteleyen Acemoğlu, “Bunun temel nedenlerinden biri ise sadece inşaata dayalı bir büyüme modeli uygulanmasıdır. Oysa Türkiye’nin üretime, insan kaynağına, teknolojiye ihtiyacı var” diye konuştu ve ekledi:
“Durgunluk belki kriz olacak. Türkiye’nin bunu aşması için kısa ve ortak vadeli politikaları ve çözümleri birlikte yönetmesi gerekecek. Çünkü kısa vadede ciddi bir borç problemi var. Borçlar nedeniyle şirket bilançoları çok problemli. Bunların bankalara ve bireylere sıçraması söz konusu. Bu tehlikeli bir kokteyl. Kredilerle tüketimi artırarak büyümek stabiliteyi de engelliyor. Bütçe açığı da çok büyük. Enflasyon, faiz gibi semptomlara odaklanmak yerine temeldeki problemleri çözmeliyiz. Üretimde verimliliğe odaklanmalıyız. Teknolojiyi yatırım gerekiyor. 2007 sonrası kötüleşen politik ve ekonomik kurumları yeniden güçlendirmeliyiz.
Türkiye son 10 yıldır problemleriyle yüzleşmiyor. Dünyada artan likidite Türkiye’ye de gelecektir ama bunun sorunların üstünü örtmesine izin verilmemeli. Çünkü aynı sistemle artık devam edemeyiz.[1]”
Acemoğlu’nun vurguladığı olumsuz unsurlar:
- Verimliliğin negatif
- İnşaata dayalı bir büyüme
- Kısa vadeli borç problemi
- Şirket bilançoları problemli
- Bireyler ve bankalar risk altında
- Bütçe açığı büyük
- Tedavide, “enflasyon, faiz” gibi noktalara odaklanıldı ama ekonomiyi düzeltecek olan unsurlar bunlar değil
- Kredilerle tüketimi arttırarak büyümek, stabiliteyi engelliyor
- 2007 sonrası ekonomik ve politik kurumlarda erozyon gerçekleşti
- Mevcut sistem sürdürebilir değil
Acemoğlu açıklamalarında yapılması gerekenleri de söylüyor:
- Üretim, insan kaynağı ve teknoloji geliştirilmeli
- Kısa ve orta vadeli politikalar ve çözümler geliştirilmeli
- Üretimde verimliliğe odaklanmak gerekli
- Teknolojiye yatırım gerekli
- Problemlerle yüzleşmek gerekli
Kıbrıs…
Acemoğlu’nun söylediklerini Kıbrıs’ın kuzeyindeki ekonomiye de uygulamak mümkün.
Son zamanlarda büyümenin esas motoru inşaat sektörü. İnşaat sektörünün ise sürekli büyüme arzusunun bir yönü; yabancı ilgisi iken diğer yönünün kara para ve organize suç ile ilişkili olduğunu konuşmanın zamanı geldi.
Turizmde kumarhane modelinin, inşaatta da yap – sat modelinin el ele büyümesinin doğal olarak nakit akışında kuzey Kıbrıs’ın gri bir bölge olarak kullanılması ile alakalı. Bu yüzden belli başlı müteahhit firmaların arkasını kazıdığınızda bet ofislerle ilişkileri görebilirsiniz. Aynı şekilde paranın çeşitli alanlara ama özellikle belli başlı futbol takımlarına da aktarıldığını ve aynı şekilde kara para aklama faaliyetlerinin bir trende sahip olduğunu söylemek mümkün.
Tabii ki her bir inşaat müteahhitlik firmasının kara paraya bulaştığını söyleyemeyiz. Ancak özellikle medyanın ve hükümetin bu alana odaklanarak, kara para ve para aklama ile ilgili yasaları geçirmesini sağlamak gerekmektedir. Aksi halde oluşturulmuş bu yolsuz ekonomik aktörlerin; ekolojik ve psikolojik eşikleri aşarak bizlere yaşanılmaz kentler sunarken; siyasi iradeyi kendi kontrolüne alması önlenemeyecek.
Bir taraftan inşaat – turizm – kara para ilişkisinin detaylı bir biçimde ortaya çıkarılması gerekirken; diğer taraftan sübvansiyon sistemine de bakmamız gerekmektedir.
Mevcut koşullarda son derece verimsiz olan tarım desteği, bunun yanında yine yüksek öğrenim, turizm ve üretime yönelik sübvansiyon desteğinin çarpan etkisi sınırlıdır. Yüksek öğrenim ve turizmin desteklediği modeller yerel aktörleri değil “kitle tüketimini” hedef alarak piyasadaki büyük aktörlerin lehine oluşturulmuş bir sistemdir. Bu “kitle tüketim” modellerinin sürdürülebilirliği tartışmaya açık olduğu gibi; yerel kaynakları da hunharca tüketmektedir. Ekonomik ve ekolojik sınırları zorlamasının yanında, psikolojik sınırları da zorladığından farklı sosyolojik tepkilerin de oluşmasına neden olmaktadır.
Oysa ki; neler yapılması gerektiği ile ilgili reçete açıktır.
Öncelikle uzun dönemli bir vizyonun oluşturulması ile birlikte kısa ve orta dönemli politikaların şekillenmesi gerekmekte; bu politikaların ekonomik paydaşlar (iş dünyası, emek örgütleri, siyasi partiler, profesyonel örgütler ve sivil toplum) tarafından da içselleştirilmesine olanak sağlayacak şekilde hareket edilmesi gerekmektedir.
İş gücü ve verimlilik konusunda ise sadece kamuda ücretlere odaklanan çözümlere değil, eğitim sisteminden başlayan çok daha kapsamlı bir dönüşümün ihtiyacı açıktır. Becerilerin geliştirilmesi, dönüşen ekonomik koşullarının ihtiyaçlarına cevap verecek becerilere sahip insanların eğitilerek, yeni nesil teknolojiye olan adaptasyonunu arttırmak son derece önemlidir. Bununla ilgili “milli eğitim” müfredatının kapsamlı bir biçimde dönüştürülmesi esastır. Sadece iş gücü anlamında değil insanı gelişime olanak sağlayacak, becerilerle donatılan bireylerin geleceğe hazır olmasını sağlayacaktır. Buradaki verimlilik artışı; mevcut modeldeki gibi aşırı sömürüye dayalı, uzun iş saatleri ve iş yoğunluğu olarak anlaşılmamalı; iş gücünün üretkenliğinin arttırılarak yabancılaşmaya mahal vermeyerek yeniden kurgulama şeklinde anlaşılmalıdır.
Son olarak teknoloji ve üretim ilişkilerinde; Kıbrıs’ın kuzeyinde katma değeri yüksek üretimlere dahil olup olmama sorunsalını tartışmak gerekmektedir. Bilindiği gibi sınırlı mobil ve internet altyapısı olan koşullarda, olağanüstü teknolojik faaliyetleri yapabilmek mümkün değildir. Daha kötüsü bugünkü koşullarda basit bir video konferansı bile kesinti yaşamadan sonlandırmak mümkün değildir.
Böyle olunca, küresel piyasalarda çalışabilecek donanımlı kişilerin uzaktan hizmet verebilmesi çok da mümkün görülmemektedir. Bu tarz hizmetlerin kalitesinin arttırılması doğal olarak verimliliğe de olumlu yansıyacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi belki Kıbrıs’ın kuzeyinden çok daha karmaşık bir ekonomidir. Ancak, belli başlı alanlarda paralellik göstermektedir. Bunun en büyük sebebi de hem Türkiye’de hem Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomi politikaları aynı anlayış ile oluşturulmuştur. Bu modelin kendi içindeki iflası barındırdığı zehirli davranışlarla beraber korkunç bir risk unsuruna dönüşmüştür.
Krizin ya da ekonomik duraklamanın bankacılık ve reel sektöre bulaşması bana göre an meselesidir. Özellikle, kuzey Kıbrıs hükümetinin önümüzdeki günlerde kemer sıkmaya odaklanırken, kamu yatırımlarını geciktirmesi, oluşacak olan batığı çok daha derinleştirecektir. Maalesef önceki hükümet oluşturulmuş ekonomik modeli dönüştürmekle ilgili bir siyasi irade gösterememiştir. Mevcut hükümetin ise bu konuda adım atıp atmayacağını zaman gösterecektir. Yıl sonuna kadar kısa dönemli önlemler alınmadığı takdirde, ekonominin oluşturacağı baskı Cumhurbaşkanı seçimlerinin sonucu 2020 yılının sonuna doğru yeni bir hükümet seçimini gündeme getirebilir.
[1] https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/ekonomi/gulun-ekibinde-istedigi-ekonomist-acemoglu-sabanci-universitesinde-konustu?amp