İster soldan olsun ister sağdan, politikacılar her sıkıştığında, ilk tökezlemelerinde birlik olalım, sakin olalım, ortak akılla hareket edelim yalanına sığınır. Halk zaten ilk sıkıntıda insan doğası gereği her zaman birliktir. İlyada dahil bütün destanlar insanlığın acılar, felaketler ve ölümü aşmak için yaptıkları birliğin insan doğasındaki yerini anlatır. Politikacının bahsettiği birlik ise, halk çok sesini çıkarmasın, başına geleni kabul etsin demekten başka bir şey değildir. Zaten iyi politikacı attığı kazığı ve yalanı halkına alkışlatabilen politikacıdır. Tufan Bey elbet bir gün halka kendi EL-SEN politikasını alkışlatacak.
Tufan Beylere kadar sol, hayatı boyunca hiçbir zaman bu düzen iyi onlar gitsin yerine biz gelelim diyecek kadar devletin mevcut kötü işleyişine, sistemine sahip çıkarak, onu halkın refahına ve özgürlüğüne doğru değiştirmekten uzaklaşmamıştı.
Ortak akılda birlik olalım, tek bir düşünceye saplanalım, tek bir fikre sahip olalım, tek bir insanın özgürlüğüne, tek bir insanın refahına doğru birlik olalım demektir. Etrafında birlik olalım diye bahsedilen EL-SEN yerine Tufan Bey’in kendisidir.
Oysa birlik olmak yerine fikir ayrılığına, düşünce ayrılığına ihtiyaç vardır ki, değişim olabilsin, ilerleme olabilsin. Dünyada şimdiye karar yaşanan bütün değişimler ve ilerlemeler, fikir ayrılıkları, düşünce ayrılıkları sebebiyle olmuştur. Çünkü her şey değişir. EL-SEN ve etrafında toplananlar değişimi amaçlamıştır.
Ortak akıl çok sıradan bir beyine, saf birisine benziyor. Oysa sol gayet akıllıdır. Ortak aklı bir karakter zannediyorlar. Oysa bir insanın karakteri yaşarken değil, öldükten sonra anlaşılır.
Bütün yeni fikirler, yeni düşünceler, o en zor anda, en büyük sıkıntıların ve inlemelerin içinden çıkmıştır. Ve değişim yaratacak fikirlere sahip olan insanlar ufak grupların içinden, çoğu zaman sadece iki kişiden oluşan, hatta bazen tek bir kişiden çıkar. EL-SEN konusunda yaşanan elektrik kesintileri, normalde gündeme gelmeyen, görülmeyen, göz ardı edilen, yüz çevrilen, ekonomik sıkıntılar içindeki insanları, hastalıklarla boğuşanları, köylüleri, işçileri gündeme bu sayede getirmiştir. Normalde onları günlük olarak gazetelerde okuyamazsınız, televizyonlar onlardan bahsetmez.
Tufan Beyler büyük olduklarına inanıyor. Halbuki kozmosta büyük ve küçük kavramları olmadığı gibi, fikirlerin ve düşüncelerin büyüklüğü, düşünce sahibiyle halkın arasını elbet açar, halktan ayrışır da. EL-SEN ile birlikte olan herkes bunun farkındaydı. Çünkü bu ayrışma olumludur. Sol buna değişim adına sahip çıkar.
Tufan Bey’in ise ne solda birlik yapası var ne de solda çokluktan anladığı. Tufan Bey’in son altı yılda ortaya çıkardığı nahif olalım derken naif duruma düşen politikalarının kurbanı olan partilisinin sayısı da haylice büyük. Zaten kendisinin solcu olmadığı da belli, çünkü solun sadece laiklik ve demokrasiye sahip çıkma görevi gibi yüzeysel bir amacı olması mümkün değil. Sol, yaşamı anlamanın anahtarını halka veren bir felsefeden ibarettir.
İnsanlar solda birlik yapınca farklı fikirlere sahip bütün solcular, hatta Tufan Bey’e göre küçük olanlar da dahil, ne yazık ki kendi fikir ve özlerinden, kendine ait söylemlerinden vazgeçmek zorunda kalıyor. Tek tipleşiyor.
Halbuki solda çokluk yaparlarsa, örneğin konu EL-SEN ise, her farklı düşünceye sahip sol örgüt veya aktivist, kendi düşüncesiyle, kendisine ait özüyle, söylemiyle tek bir konuda eylemlilik de yapabilir, mücadele de verebilir. Sol herkesi kendi ayakları üzerindeki kadar özgür bırakma derdindedir.
Solda çokluk olursa, her eylemde yapılan eylem birliğinin tek tipleşmesinin dışında, yeni eylem metotları geliştirilememesinin önündeki engel de kalkmış olur. Solda çokluk devleti şaşırtarak onun direncini kırmak ister.
Devlet sizi sınırda durdurur ve kapar. Çünkü eylem ve söylem birlikleri devletler tarafından kolaylıkla tespit edilebilir, tahmin edilebilir. Devlet de bu sayede kendi önlemlerini kolaylıkla geliştirerek, eylem ve söylem birliğiyle hareket eden ortak akılları kolaylıkla takip edebilir.
EL-SEN konusunda bütün sol örgütler, aktivistler, kendi eylemlerini aynı anda ayrı söylem ve eylemlerle gerçekleştirseydi, devlet onları ne takip edebilir ne tahmin edebilir ne de kendi önlemini alabilirdi. Devlet bir anda farklı farklı sol örgütler, aktivistler taraflardan kendisine karşı geliştirilen direniş ve muhalefet karşısında şaşıracağı için kısa zamanda değişimin önünde duran iradesi yıkılırdı.
Fakat ne oldu. Solda çokluktan uzak durulduğu için önce Polis ile Teknecik Santralini basabildi, bizi kaptı, devlet kapar, çünkü solun hareket kabiliyeti ifşa oldu. Tufan Beylerin eylemi durdurmasıyla da devlet bizi sınırlarda durdurduğu gibi durdurdu.
Solda birliğin bildirilerine bakın, bütün sol örgütler ve aktivistler, insana ve yaşama bakışından ödün vererek ortak bildirilere imza atmak zorunda kalıyor.
Halbuki her sol örgüt ve aktivist aynı konuyla alakalı kendi fikir ve düşüncelerine ait özgürce açıklamasını yaparak yine devlet tarafından eylem ve direnişlerde durdurulmadan, kapılmadan direnişi genişletebilir.
Tufan Beyler, şimdi asıl konumuza geldik. İşgal ve Kıbrıslı Türkler konusuna.
Solda birlik yapmaya çalışan bütün sol örgütlerin ve aktivistlerin ana korkusu İşgal ve Kıbrıslı Türkler kelimesine. Halkın soldan ana beklentisi nedir bilmiyorum ama, eylem birliği yapan sol örgütler yaklaşık bir iki gün işgal nasıl demeyiz diye ortak bildirileri ve pankartları üzerinde çalışır. İkinci çalıştıkları kelime de Kıbrıslı’nın bildiride nasıl tanımlanacağıdır. Biri Kıbrıslı Türkler der, öteki Türkçe konuşan Kıbrıslılar der, öteki sadece Kıbrıslı der, böyle uzar gider, kavga aralarında derinleşir, atışmalar derken, kimileri birlikten kopup gider.
Bütün bunları yaratan solda birlik adına düşüncelerimizi, duygularımızı en alt düzeye indiren sol sansürlerdir. Açıklaması da halk bizi tefe koyar, biz bu kelimeleri kullanmıyoruz yahut da örgütlenmemize zarar verir diyerek her geçen gün noe-liberalleşen, merkez sağa dönüşen solda birliktir.
Halbuki solda çokluk olsa, bu merkeziyetçi sansüre ihtiyaç yoktur. Kimse işgal demek zorunda değil, dememek zorunda da değil. Herkes Kıbrıslı Türkler demek zorunda da değil. Her özgür insan kendini bedenen ve ruhen her nasıl tanımlamak istiyorsa öyle tanımlar. Her sol örgütün söylemleri, eylemleri, direniş yöntemleri kendisini bağlar. Amaç solda birlikler yerine; solda çokluklar oluşturarak, diğer sol görüşleri her şartta kendi varlığın gibi koruyarak, değişim yaratma potansiyelleri olduğu için, aynı amaç etrafında farklı fikirlerde buluşma cesaretini göstererek direnişi genişletip, değişimin önündeki engelleri kaldırmaktır.
O yüzden EL-SEN’in son günlerde yarattığı direniş değerliydi. Kendi içinde değişimin önündeki engeli kaldırma potansiyelini taşıyordu. Bunu yükseltmişti de, fakat bir anda büyük, koskocaman, diri ve iri Tufan Beyler çıkageldi.
Oysa Tufan Beyler solda çokluklar yaratmak yerine, solda büyüklenmeler yaratma derdinde. Tufan Beyler sokakta işgaliyet sevmez. Bir türden direnişe karşı halsizliğe benziyor. Tufan Beyler küçüklere hastaymış.
Ben de sizin bu Lefkoşa halsizliğinize, politik olarak yaşadığınız dayanılmaz hafifliğe hastayım.