“Türk Mukavemet Teşkilatı harekete geçmiş ve kendilerine yapılan uyarılara rağmen Kıbrıs’ta yaşamakta olan 120 bin Türk’ün varlığını tamamıyla hiçe sayarak, Kızıllara hizmet etmekten mutluluk duyan alçak hainlere hak ettikleri ölüm cezasını vermeye başlamıştır. (TMT tarafından) Vatan haini ve komünist maşası ilan edilen Sadi Erkurt ve Fadıl Önder, hak ettikleri cezayı almışlardır. (…) Adanın neresinde olursa olsun komünist propaganda yapan herkes aynı kadere mahkûmdur.”
Kaynak: Özgürlükçü Demokrasi
Derleyen: Arif Mostarlı
26 Mayıs 1958’de, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) bildirisinde bunlar yazılıyordu. Sadi Erkurt sendikacı; Fadıl Önder ise İnkılâpçı gazetesinin yazı işleri müdürüydü.
Birkaç gün sonra, 31 Mayıs 1958’de yayınlanan bildiri ise, şöyleydi: “Hainlere Son İhtar: Hakiki Türk olmayan bir hain daha (vurucu) ekiplerimiz tarafından ortadan kaldırılmıştır.”
Bu kez sözü edilen kişi, berber Ahmet Yahya’ydı. Uyurken öldürülmüştü ve tek suçu Rum-Türk ortak sendikalara üye olmaktı. Sonra, İnşaat İşçileri Sendikası yöneticisi Hasan Ali’ye sıra geldi; sonra Ahmet İbrahim; sonra Arif Hulusi Barudi… Cinayetler, saldırılar birbirini izledi. Adada kan oluk oluk akıyordu artık…
‘Özel Harp’in ilk ürünü
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs’ta bundan tam 59 yıl önce, 1 Ağustos 1958’de kuruldu. Sonraları iddia edildiği gibi örgüt hiç de ‘Kıbrıs’ın bağrından’ filan çıkmamıştı; bal gibi de Türkiye’nin icadıydı!
1958 yılı başlarında, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Salih Coşkun, Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen’le ilk planlamayı yapar. İşin arkasında ise, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu vardır. Binbaşı İsmail Tansu’ya projeyi gerçekleştirme görevi verilir. Görünüşte hedef, adanın diğer tarafında kurulmuş faşist Rum örgütü EOKA’dır ama aslında TMT ile EOKA ikiz kardeş gibidirler; Rum ve Türk ırkçılığının asıl hedefi halkların kardeşliğidir.
Kısa sürede Türkiye’de biri Antalya’da diğeri de Ankara’nın dibindeki Zir köyü yakınında iki kamp kurulur ve 5 bin ‘mücahit’in eğitilmesi planlanır. Rauf Denktaş da, işin içindedir. Kıbrıs’a öğretmen, müfettiş, din adamı gibi kimliklerle TMT’de görev alacak Türk subayları gönderilir. Adadaki TMT liderliği, Yarbay Rıza Vuruşkan’a verilir. “İş Bankası Müfettişi” kimliğiyle Kıbrıs’a giden Vuruşkan’ın kod adı “Bozkurt”tur. Silahlar ise, Türk ordusundan sağlanmaktadır. Ve tabii ki, işin içinde, başından beri Albay Alpaslan Türkeş de vardır.
Kan banyosu başlıyor
Her türlü provokasyon serbesttir artık! 7 Haziran 1958 gecesi Lefkoşa’da Türk Haberler Bürosu’na atılan bomba böyleydi örneğin. Bombadan sonra ada tam bir şiddet sahnesine dönüştü ve çatışmalar bütün adaya yayıldı. 12 Haziran 1958 tarihinde Gönyeli’de sekiz Kıbrıslı Rum’un TMT tarafından acımasızca katledilmesi, adadaki ilk katliamdı. Bu arada, bomba olayından sonra olay yerine gelen Denktaş’ın şu sözleri de İngiliz polisinin kayıtlarına geçmişti: “We’ve asked for this. The Greeks would not dare to do it. We’ve have gone too far this time.” (Bela arıyoruz. Kıbrıslı Rumlar bunu yapmaya cesaret edemezler. Bu sefer çok ileri gittik.)
Ama sanıldığı gibi bir Rum karşıtlığı da değildi TMT’nin amacı. Bugünkü DAİŞ’in Esad rejimine karşı tek kurşun sıkmamasına benzer şekilde, TMT de esas olarak Türk kesimindeki sendikacı ve solcuları öldürüyordu. İlginçtir, aynı süreçte, EOKA da ‘vatan haini’ ilan ettiği Kıbrıslı Rum solcuları hedef alıyordu. EOKA 1940’lı 1950’li yıllarda toplam olarak, 265 infaz gerçekleştirmişti ve bunların 143’ü İngiliz ve Türk iken 131’i Komünist Partisi AKEL ve PEO (Kıbrıs Emek Federasyonu) üyeleri olan Rumlardı.
El ele vurulup düştüler
Böylece, kan artık hiç durmadı. İki kontrgerilla örgütü, iki taraftan Kıbrıs’ın en güzel insanlarını katlettiler ve adayı 1970’lerin felaketine kadar taşıdılar.
Ama şüphesiz bunlar içerisinde en trajik ve sembolik olanı Kavazoğlu ve Michaulis cinayetidir. Derviş Ali Kavazoğlu, Kıbrıs Emekçi Halkın İlerici Partisi’nin (AKEL) merkez komitesinin Türk üyesi bir sendikacıydı; Kostas Michaulis ise onun yoldaşı…
Bu iki insan, 11 Nisan 1965 tarihinde, ‘Lefkoşe’deki’ bir toplantıdan Larnaka’ya giderlerken TMT çetesi tarafından otomatik silahlarla vurularak öldürüldüler. İkisi de sosyalistti, ikisi de adanın emperyalist çıkarlar doğrultusunda bölünmesine karşı çıkıyor ve iki halkın kardeşliğini savunuyorlardı. Ve fotoğrafta görüldüğü gibi, el ele öldüler.
Şimdi, ‘Kıbrıs Görüşmeleri’ adı altında nafile turlar yapılırken, bir an durup geriye bakınca, yeniden adanın o güzel insanlarını ve onların katillerini hatırlıyoruz. Ve şimdi, hâlâ, bu topraklarda da her akşam TV’lerde, “Hakiki Türk olmayan hainler”den söz ediliyor; yani bizden…