Cumuriyetçi Türk Partisi’nin milletvekili Asım Akansoy, Doğu Akdeniz bölgesinin ne yazık ki emperyal güçlerin dahil olduğu bir paylaşım alanına dönüştüğünü kaydederek, “fosil yakıtları üzerinden ciddi bir gerilimle karşı karşıyayız. Bunun potansiyel bir tehlike olduğunu, başta Kıbrıs olmak üzere, bölgeyi ve ülkelerini de ciddi anlamda istikrarsızlaştıracağını düşünüyorum” dedi.
Gazeddakıbrıs’ın sorularını yanıtlayan Akansoy, Doğal gaz aramalarına doğrudan karşı çıkmasa da kontrolsüz doğal gaz paylaşımının yıkım getireceğini düşünmekte. “Bu hem Kıbrıs’ı hem de bölgeyi ciddi anlamda olumsuz etkiler. Krizin devamı bölgenin turizm cazibesini sonlandıracaktır. Bu akıl tutulmasına bir an önce son verilmesi gerekir” dedi.
“Solun doğal gaz sürecinin ekolojik boyutunu göz ardı edegelmesi ise büyük bir hatadır.” diyen Akansoy, “Geç kalınsa dahi, yapılacaklar vardır. Bunun üzerinde acilen durmamız gerekir” ifadelerini kullandı.
İşte Akansoy’un gazedda’nın sorularına verdiği yanıtlar:
Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon paylaşım kavgasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğu Akdeniz bölgesi, ne yazık ki emperyal güçlerin dahil olduğu bir paylaşım alanına dönüştü. Fosil yakıtları üzerinden ciddi bir gerilimle karşı karşıyayız. Bunun potansiyel bir tehlike olduğunu, başta Kıbrıs olmak üzere, bölgeyi ve ülkelerini de ciddi anlamda istikrarsızlaştıracağını düşünüyorum.
Şu anda sadece Kıbrıslı Rumlar tarafından yönetilen ve Avrupa Birliği üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti, uzun süreden beri, kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan ederek fosil yataklarında arama ve ardından sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Konu ile ilgili olarak Kıbrıs Türk tarafı, Sayın Talat döneminden itibaren, Kıbrıs sorunun çözümünü işaret ederek, Kıbrıs sorunu müzakere masasını sarsacak herhangi bir arama-sondaj girişimine girilmemesi gerektiğini bildirmektedir. Ancak tüm uyarılara rağmen Kıbrıslı Rum liderliği, bu uyarıları dikkate almayarak çalışmalarını uluslararası alana yaydı. İtalya, Fransa, ABD, İsrail gibi ülkelerle sözleşmeler yaparak, belirlediği ekonomik alan için çalışma izni verdi.
Kıbrıs Rum liderliği, Türkiye Cumhuriyeti tarafından da uyarılmasına rağmen, herhangi bir geri adım atılmadı. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin haklarını gözeteceğini ve kendi karasularının bulunduğu alanlarda çalışma yapacağını belirterek bir süreden beri bölgede arama çalışması yapmaya başlamıştır.
Uluslararası Kıbrıs konferansı olan 2017 Crans Montana toplantısının ardından Kıbrıslı Rumların ciddi anlamda enerji alanında yoğunlaştığını ve bölge ülkeleri ile ikili, üçlü vd anlaşmalar yaparak bölgesel ittifak alanı yarattığını görüyoruz. Türkiye’nin farklı nedenlerle ihtilaflı olduğu, İsrail, Mısır, Yunanistan gibi ülkelerle açılan bu cephenin, Türkiye’yi bölgede daha etkin bir şekilde pozisyon almaya ittiği bir gerçektir.
Bu sürdürülemez bir durumdur. Çünkü, Kıbrıs sorunu gibi ciddi bir siyasi kriz içerisinde yaratılan yeni bir kriz söz konusudur.
Kıbrıs Cumhuriyeti adına ve Kıbrıslı Türkleri dikkate almayarak, konuyu sıradan bir egemenlik meselesine indirgeyen bir düşüncenin her açıdan faydacı, fırsatçı ve kabul edilemez olduğu açıktır.
İlginçtir, şu anda Türkiye Kıbrıs’ın garantör ülkesi olduğu iddiası ve Kıbrıslı Türklerle yapılan ikili anlaşma üzerine devreye girmiştir.
AB, konuya körlemesine yaklaşarak, Kıbrıs sorunu ile ilgili inandırıcılığını daha da yitirmekte, adada bir ihtilaf olduğu yanında çözüm iradesinde her zaman önde olan Kıbrıslı Türkleri göz ardı etmekte ve Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenliğinden bahsetmektedir.
Bunlar ciddi sorunlardır.
Bir milletvekili olarak yaşananlardan huzursuzluk duymakta mısınız?
Ciddi anlamda rahatsızlık duyuyor ve tüm tarafları sağduyu ile Kıbrıs sorun unu çözmeye davet ediyoruz. Çözüm parametreleri BM Güvenlik Konseyi’nin çözüm ile ilgili kararlarında net bir şekilde belirlenmiştir. Bunun adı Federasyondur. Dolayısıyla tüm tarafların kazanacağı bir projenin mümkün olduğunu ve bunun da Federasyondan geçtiğini sürekli olarak belirtmekteyim.
Fosil yakıtların iklime ve gezegene verdiği zararı göz önüne alırsak, sizce bu paylaşım kavgasından vazgeçilmesi gerekmez mi?
Türkiyeli bilim insanı Ümit Şahin’in, Gazedda Kıbrıs haber portalına verdiği söyleşide de belirttiği üzere: “Sadece Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde bulunduğu söylenen doğal gazın miktarı 340-470 milyar metreküp civarındadır. Bunun hepsinin yakılması da 1 milyar ton civarında karbondioksit salımına neden olur. Yani yeryüzündeki en yerel ve küçük görünen bir fosil yakıt sahasının bile iklim değişikliğini hızlandırma kapasitesi hiç önemsiz değil.”
Doğal gaz Kıbrıs’a ve bölgeye barış getirir mi?
Kontrolsuz doğal gaz paylaşımı yıkım getirir. Bu hem Kıbrıs’ı hem de bölgeyi ciddi anlamda olumsuz etkiler. Krizin devamı bölgenin turizm cazibesini sonlandıracaktır. Bu akıl tutulmasına bir an önce son verilmesi gerekir. Avrupa Birliği’nin uykudan uyanacağını ve adil davranacağını düşünmüyorum. Çünkü üyeleri olarak meşru olmayan Kıbrıs Cumhuriyetini, Kıbrıs’taki ihtilafa, Kıbrıslı Rumların çözüme olan uzaklığına rağmen desteklemek durumundadırlar. Tarihin ironisine bakın ki, çözüm isteyen Avrupa Birliğine inanan Kıbrıslı Türklere karşı Avrupa Birliği bürokrasisi kulaklarını tıkamaktadır.
5. Sol neden bu paylaşım kavgasında taraf oldu. İklim değişikliğine ve ekolojiye yönelik duyarlılığın zayıf olduğunu düşünüyor musunuz? Solun tavrı ne olmalı?
Sol olarak bu süreçte sürüklendik. Gücümüz, süreci yönetmeye yetmedi. Gerek Güney gerekse Kuzey Kıbrıs’ta durum aynı. Bu gibi durumlarda ihtiyaç duyulan uluslararası dayanışma da gerçekleşmedi.
Solun doğal gaz sürecinin ekolojik boyutunu göz ardı edegelmesi ise büyük bir hatadır. Geç kalınsa dahi, yapılacaklar vardır. Bunun üzerinde acilen durmamız gerekir.