Hışımla saçlarını tarıyordu. Ne yaparsa yapsın saçlarının şeklini beğenmiyordu. Aynaya baktığında tek gördüğü bir türlü beğenemediği saçlarıydı. Çok sembolikti aslında saçlarını beğenemeyişi. Kendini olduğu gibi kabul edemiyordu bir türlü. Daha güzel, daha akıllı, daha başarılı ve bir sürü daha olma arzusuyla devam ediyordu hayatı.
Aniden duraksadı. Aynaya baktı ve ‘ne yapıyorum ben’ diye mırıldandı. ‘Niye kendime böyle davranıyorum’. Yetersizdi; ne yaparsa yapsın yetersiz hissediyordu. Oysaki gerçeklik onun düşündüğünden çok farklı bir yerdeydi. O olduğu haliyle muhteşemdi. Tüm mükemmel olamayışının içinde mükemmeldi. Aynaya bakarken ve kendisiyle uğraşırken bile mükemmeldi. İnsandı o her haliyle. Tüm karmaşık duygularıyla, olamayışlarıyla, akıl karışıklığıyla, çılgınlıklarıyla ve olabilişleriyle tam bir insandı. Sadece acı çeken bir insandı.
Acı çekmek zorunda mıydı peki? Belki de bu algıydı acı benliğini yaratan. Belki de içten içe insan olma fikrine alışamamıştı bir türlü. Bunun için kendini cezalandırıyor olabilir miydi? Bir cezalandıran kızgın Tanrı yerine, bu kendi kendini cezalandıran Tanrı tam olarak kendi ola bilir miydi? İçindeki karanlık mıydı tüm affedemeyişi? Ama işte gel gör ki insan içinde aydınlık kadar karanlığı da barındırıyordu. İçten içe bunu biliyordu. Ama direniyordu. Belki de karanlığı bu kadar baskılamasa ve onun orda olduğu ile barış yapsa, karanlık da ‘evet en sonunda kabul edildim ben de varım’ der, biraz sakinler ve kendisini bu kadar da bağıra çağıra gösterme ihtiyacı hissetmeye bilirdi. Günün sonunda tüm çılgınlık bastırışlardı. Baskılanan eninde sonunda dışa vuruluyordu, sonuçları ne pahasına olursa olsun. Aşırı kontrol edilen ve baskılanan mutlaka dışa vuruluyordu.
İşte yine o kendini cezalandırdığı sıradan bir gün içinde süzülüyordu. Hem aydınlık hem karanlıktı varoluşunda. O da bunu biliyordu. Ama bu durumu sevmiyordu. İstemiyordu içindeki karanlığı sadece ‘aydınlık olmak istiyorum’ diyordu. Ama henüz yeterince farkında olmadığı şey içindeki aydınlığın hükmedebilmesi için, karanlığının varlığını kabul etmesi gerektiğiydi. O zaman da saçlarını rahat bırakacaktı. Saçları olması gereken ışıltıya ve ahenge ulaşacaktı. Yine bir gün daha saçlarını görmek istemezcesine yukarıya doğru bağladı ve siyah kurdelesini takıp yatağına döndü.