Bu makale ilk kez 13 Ekim tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Her zamanki gibi, her türlü dalaverenin, ve müdahalenin yaşandığı bir seçime tanık olduk. Adaylardan ikisi seçimlere müdahale edildiğini açıkladı. Bunlardan biri Serdar Denktaş, tarihsel bir kişiliğe sahip Rauf Denktaş’ın oğlu. Diğeri de Mustafa Akıncı, KKTC Cumhurbaşkanı!
TC elçiliği seçim bürosuna dönüştürüldü. Arıklı , TC kökenli KKTC’lilerin oylarının baskı ve talimatlarla kaydırıldığını açıkladı.
YSK yasaklarına rağmen Recep Tayyip Erdoğan, Tatar’ın propagandasının yapıldığı sahte bir Maraş açılışı ve tamir edilen su şebekesi için ikinci kez bir açılış töreni yaptırdı. Yoksul ve sakatlara yardım kılıfı altonda oylar satın alındı. Spor kulüplerine ayakkabı ve eşortmanlar dağıtıldı. Ayrıca el altından, allah bilir, daha ne pazarlıklar yapıldı, ne paralar ve ne dolaplar döndü!
YSK ‘açılış töreni yapılamaz, engel olun’ diye polise talimat veriyor. Ama polis emri ordudan, ordu da TC genelkurmayından aldığı için YSK’yı dinleyen yok!
Cumhurbaşkanı kendisinin ve ailesinin tehdit ve baskılara maruz kaldığını açıkça ilan ediyor, poliste yine tık yok!
Madem YSK’nın elinden karar çıkarmaktan başka bir şey gelmiyor, madem polis birşey yapmıyor, o zaman YSK üyeleri derhal İSTİFA ederek bu rezilliğe bir son vermelidir!
Fakat Akıncı’nın “Türkiye’yi yönetene bağlı ve Türkiye’nin bilgi toplamakla sorumlu bir makamı” tarafından kendisine baskı yapıldığını iddia etmesine rağmen, seçim sonuçları netleştikten sonra yaptığı açıklamada “demokratik ve özgür bir seçim” yaşadığımızı söylediğini işitince kulaklarıma inanamadım! Kıbrıs Türk toplumuna liderlik etme ididiasında olan siyasiler nereye kadar ülkemizin gerçekleri ile yüzleşmekten kaçmaya devam edecekler? Bu nasıl bir dik duruştur?
Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgalci duruşuna karşı olmayan, Türkiye’nin Kıbrıs’taki çıkarlarını korumaktan yana olan, Kıbrıs Türkleri için sığınılacak tek limanın Türkiye olduğunu söyleyen Akıncı’nın tehdit ve baskılara maruz kaldığını iddia etmesi önemlidir. İlk defa bir KKTC cumhurbaşkanı açıkça ve resmen böyle bir baskıya maruz kaldığını iddia etmektedir. İlk defa bir KKTC cumhurbaşkanı böyle bir gelişmeden dolayı TC elçisini makamına davet ederek resmi ve yazılı olarak şikayette bulunmaktadır. Yaşananlar karşısında Akıncı’nın Türkiye’ye ilişkin görüşlerini gözden geçirmesi gerekmez mi?
Özgür ve demokratik bir irade ortaya koyabilmemiz, faşist baskı ve tehditlere karşı etkili bir mücadele verebilmemiz, tüm gerçeklerin şeffaf bir şekilde ortaya konmasıyla mümkündür.