Küresel ekonomide hala daha en önemli gündem Çin ile ABD arasında süregelen ticaret savaşları. Financial Times haberine göre iki ülke arasındaki ticaret savaşlarının Amerika Birleşik Devletleri için maliyetinin önümüzdeki on yılda 1 trilyon doları bulabileceği öngörülüyor.
Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcileri Ofisi ve ABD Ticaret odasının yaptığı açıklamaya göre, uygulanan ithalat vergilerinin son iki yılda 300 milyar dolara denk olduğunu ve bu maliyetlerin Amerikan tüketicileri, işçileri ve şirketleri tarafından ödeneceğinin altı çizildi. Geçen hafta içinde Walmart gibi markaların da bulunduğu 600 farklı şirketler grubu Amerikan Başkanı Trump’ın politikalarını eleştiren bir mektup yayınladı ve uygulanması planlanan ithalat vergilerinin 2 milyon kişinin iş kaybetmesine ve her bir Amerikalı aile için ekstra 2000 Dolar maliyete sebep olacağını vurguladı.
Bir diğer küresel etkiye sahip olay ise İran’dan geldi. ABD ve İran arasında, Trump yönetiminin tek yanlı olarak bozduğu 2015 uzlaşısı ardından uranyum zenginleştirmekle ilgili çalışmalarını hızlandırarak, halihazırdaki uranyum zenginleştirme sınırını aştı. Körfez bölgesinde Amerikan müttefiği olan devletlerin İran’a ekonomik yaptırımlar uygulanmasından dolayı gerilim politikalarını yoğunlaştıran İran’ın tutumu enerji fiyatlarının da artışına neden oluyor. Geçtiğimiz günlerde İran’ın 2 petrol tankerine saldırması, akaryakıt fiyatlarında %4,5 artışa neden olmuştu. Ancak yakıt fiyatlarındaki düşüş son bir ayda %20 civarında görülüyor. 2014 yılında varili 110$ olan brent ham petrolün bugün fiyatı 65$ civarında seyrediyor. Petrol satışına bağımlılığı yüksek olan birçok ülke için ise bu ciddi bir ekonomik daralma anlamına geliyor. Mesela Suudi Arabistan için petrol fiyatlarının 80$’ın üstünde olması gerekiyor. Aksi halde, bütçe dengesini sağlaması mümkün değil. İran’ın ihracat sınırlandırmaları ile karşılaşmasından dolayı, piyasadaki boşluğu çeşitli ülkeler daha fazla üretim yaparak dengelemeye çalışıyor. Bu açıdan Amerikan müttefiki ülkelerde dengenin sağlanması için İran’ın petrol ihracatında sınırlamalara maruz kalması, bölgedeki ilişkiler açısından da öneme sahip. İran’ın uranyum zenginleştirmeye başlaması ise bölgedeki riskleri arttırıyor.
AB ekonomisi
Orta Doğu’da gerilim artarken, Avrupa Birliği ekonomisinde olumlu gelişmeler yaşanıyor. Özellikle Euro bölgesinde ücretlerde hızlı artışların yaşanması, euroya güveni de tazeledi. Euro bölgesinde maaşların %2,5 oranında artması 2009’dan beri gözlemlenen en hızlı artış olarak kaydedildi. Avrupa Merkez Bankası’nın yöneticilerinden Benoit Coeure küresel ekonomideki olası daralmadan göz ederken, önümüzdeki dönem Mario Draghi’den devralacağı Avrupa Birliği Merkez Bankası başkanlığı konusunda da Avro bölgesi için olumlu beklentilerinden söz etti. Merkez bankasının risklere karşı müdahale edecek yeterli araca sahip olduğunu hatırlatan Coeure, yakın zamanda yeni destek paketleri ile Euro para biriminin güçlendirilmesini hedeflediğini vurguladı.
Avrupa Birliği’nin karşılaştığı en önemli zorluklardan biri ise Britanya’nın AB’den ayrılma süreci ile ilgili. Özellikle Britanya Başbakanı Theresa May’ın başlanlıktan istifa etmesi ve Muhafazakar Tory partisi seçimi uluslararası piyasalarda olumsuz olarak yankılanmaya devam ediyor. İşverenler Birliğini temsil eden John Allan, yeni hükümetten “utanmadan işletmeleri destekleyen bir yol” izlemeleri yönünde beklentisini dile getirdi. Allan, yaşananların “ülkenin istikrarıyla yarattığı ününü, pragmatizmini ve güvenirliliğini paramparça ettiğini” söyledi. İşverenler adına konuşan Allan, özellikle olası başbakan Johnson’un anlaşmasız biçimde Britanya’nın AB’den ayrılmasının kaygı verici olduğunun altını çizdi.
Almanya’da ise sürekli büyüme kaydeden ekonomik modelin son çeyrekte yavaşlamasının ardından acaba endüstriyel üretime dayalı Alman ekonomik modelinin sonu mu geliyor tartışmalarını başlattı. Almanya, özellikle küresel olarak yavaşlayan ekonomide ihracata dayalı modelinin bir zafiyet yarattığı düşünülüyor. Konuyla ilgili bir rapor ise Almanya’nın orta ölçekli aile şirketlerinden oluşan, esnek ve yaratıcı ekonomik iklimi ile işveren – sosyal devlet ve sendikalar arasındaki kamusal birlikteliğin modelin güçlü yanı olduğunu vurguluyor. Marcel Fratzscher imzalı makale, ortaya çıkan riskin Almanya’nın Avrupa Birliği ile olan entegrasyonunun derinleşmesi ve güçlü bir Avrupa’nın yoluna devam etmesi ile çözüleceğinin altını çiziyor.
Türkiye
Türkiye’de ise ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin yapılması, ekonomik göstergelerdeki gerilemeler merkez bankasının yeni adımlar atmasına neden oluyor. Pazartesi günü yapılan açıklama ile Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi %23 faiz oranıyla yeni tahvilleri piyasaya sürdü. Yapılan adımın bankacılık sistemi için gerekli mali desteğin maliyetini azaltmak anlamında yorumlayan uzmanlar, parasal koşulların esnekleştirildiği vurgusu yapılırken, bu uygulamanın enflasyonun artmasına neden olacağını belirtti.
Aynı zamanda Türkiye ekonomisi ile ilgili açıklanan son verilere göre, merkezi yönetim bütçesi Mayıs’ta 12,1 Milyar TL açık verdi. Merkezi yönetim bütçesinden ocak-mayıs döneminde 414 milyar lira harcama yapıldı. Bütçe gelirleri ise bu dönemde 347 milyar 500 milyon lirayı buldu. Buna göre, geçen yıl mayısta 8,7 milyar lira faiz dışı fazla verilirken, bu yılın aynı ayında 4,1 milyar liralık faiz dışı açık oluştu. Merkezi yönetim bütçe giderleri için öngörülen toplam 960 milyar 976 milyon liralık ödenekten, geçen ay 83 milyar 603 milyon lira harcama yapıldı. Geçen yılın aynı ayında bu rakam 67 milyar 309 milyon lira olmuştu.