Geçenlerde yeni tanıştığım çok tatlı İtalyan bir arkadaşın daveti üzerine, evinde düzenlediği akşam yemeğine katıldım. Benimle birlikte iki İtalyan kadın bir Hindistanlı erkek de yemeğe katılanlardandı. Birlikte yemek yapıyor, şarap içiyor ve sohbet ediyorduk.
Konu, bu aralar girdiğim her ortamda sürekli konuşulan konulardan birine gelmişti; toplumsal cinsiyet.
İtalyan kadın arkadaşlar ülkelerinde ataerkil sistemin maço kültürü ne kadar yaygınlaştırdığından ve bu maço kültürün İtalya’da kadınların hayatlarını ne kadar zorlaştırdığından bahsediyorlardı. Sonrasında Hindistanlı erkek de ülkesinde olanları anlatıyordu.
Çok ilgimi çekmişti anlattıkları.
Soru üzerine soru soruyordum. Bir süre sonra sohbet ikimizin arasında gidip gelir oldu. Biz ERKEK ERKEĞE, kadınların sessizliği eşliğinde, kadın bedeni üzerinden ilerleyerek toplumsal cinsiyet konuşuyorduk. Biz iki erkek olarak erkeklik ve toksik maskülenlik konuşmak yerine; kadınların sözlerini keserek, onları sessizleştirerek toplumsal cinsiyet konuşuyorduk. Ta ki İtalyan kadınlardan biri sarkastik bir dille bu sohbetten çok keyif aldığını söyleyene dek.
Durakaldım.
O ana kadar bunun farkına varmamıştım!
Hareketsiz bedenimin içinde haylazlanan ruhum bedenimin duvarlarına çarpıyor, içimdeki o meşhur sessizliği susmazsızın attığım sessiz çığlıklarımla bozuyordum.
Huzursuz oldum yaptığımdan.
Kadın arkadaşlarının kıyafetlerine karışan, görüştüğü insanları kısıtlayan erkeklerle büyüyüp, kadınları oturup da konuşulabilecek yahut dertleşilebilecek birer birey olarak değil de, kontrol edilebilecek bir eşya gibi gören maço kültürün parçası olarak yaşamıştım bunca yıl.
*
Arkadaşın yaptığı sarkastik söylev, yıllarımın beslediği düşünce ağacımın meyvesini yerken zehirlendiğimle yüzleştiriyor beni.
*
Son zamanlarda izlediğim ve etkisinden hala daha çıkmadığım video geliyor aklıma!
Kızıyorum kendime!
Baskın karakterime.
Hala daha insanların sözünü bitirmesini beklemeden söz kesiyor oluşuma!
İşte!
Kadınları böyle öldürmeye başladığımızı anımsıyorum tekrardan!
Önce seslerini,
Sonra da…
Tıkanıyor,
Yazamıyorum.
Tanımadığım seslerden “NE SUSMAK NE DE ÖLMEK İSTİYORUM!” diye haykırışlar geliyor kulağıma!
***
Bir eli boğazında bir eli ağzında!
**
(Heteroseksüel bir ilişkiyi ele alıyorum.)
Kadın boşanmak istediğinde adam onu bir malı gibi gördüğü için kabullenemiyor, bencilleşiyor ve sonunda bir kadın katili oluyor. Ataerkil toplum hepimizi bu oyunun parçası yapıyor!
Kimimiz katil olurken,
Kimimiz ise susarak suç ortağı oluyoruz.
*
ANNE
LÜTFEN
ÖLME!
Kelimelerini duyuyorum kalbimle!
Yapmak istiyorum her defasında.
Yapamıyorum hiçbir keresinde.
Engel olamıyorum düşlerime!
Elini boğazında tutan bir kadın “ÖLMEK İSTEMİYORUM!” diye haykırıyor…
Annemi düşünüyorum. Gözlerim doluyor. Güzeller güzeli annemi, yavrusunun güzeller güzelli annesinin yerine, Emine’nin yerine koyuyorum!
ANNE LÜTFEN ÖLME!
Emine böyle öldürülmeye başlanmıştı işte.
Önce sözü kesilerek. Sonra da boğazı.
Katili olmasak da Emine Bulut’un, Aşkın Şevketoğlu’nun, Hande Kader’in
SESSİZLİĞİMİZLE suç ortağı oluyoruz tüm öldürülen KADINLARIN!