Ukrayna’nın nükleer reaktörlerinin Rus füzelerinin menzilinde olmasına ve bilhassa geçmişte Ukrayna’daki Çernobil reaktöründe gerçekleşen sızıntıdan sonra reaktörlerin vurulmasının yol açabileceği risklere rağmen, nükleer enerjiyi yeniden canlandırmaya yönelik uluslararası girişimler bulunuyor.
Olumsuz etkileri hala Japon halkını endişelendiren Fukuşima kazası nedeniyle yaşadığı sıkıntılara rağmen, bizzat Japonya’nın bu yönde girişimleri bulunuyor.
Radyasyondan kaynaklanan potansiyel risklere rağmen, artan sayıda çevresel hareketin elektrik üretimi için nükleer enerjinin yeniden kullanılması çağrısında bulunması da dikkatleri çekiyor.
Japonya Başbakanı geçen yıl birkaç kez hükümetinin yeniden nükleer reaktörler inşa etme niyetinde olduğuna işaret etmişti.
Ancak son zamanlarda, Japonya’nın acı dolu Fukuşima deneyimine rağmen, hükümetinin nükleer santrallerin inşasını ciddi bir şekilde düşündüğünü aniden duyurmasından sonra, açıklamaları daha ciddiye alınmaya başladı.
Japon kaynakları, elektrik enerjisi üretiminde yeniden nükleer reaktörlere bağımlı olmayı gerektiren çeşitli faktörlerin mevcudiyetine işaret ediyorlar.
Bunların başında da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından ortaya çıkan “enerji güvenliği” meselesi geliyor.
Ukrayna işgalinden sonra Japon yetkililer, Çin’in Tayvan’a yönelik Rusya’ya benzer bir hamle yapması durumunda Japonya’nın enerji güvenliğinin ne durumda olacağını sorgulamaya başladılar.
Japonya, bilindiği gibi, nükleer enerji hariç, petrolden gaza tüm enerji kaynaklarını ithal ediyor.
Fukuşima kazasından sonra kullanımı durdurulan nükleer enerjiye desteğin yeniden gözden geçirilmesi bu nedenle önemli.
Yeniden gözden geçirme kararının önemi ve Fukuşima arka planından dolayı, Fukuşima reaktörünün yakınındaki bölgelerin sakinlerinden beklenen itiraz geldi. Buna karşılık karar, ticari ve endüstriyel kuruluşlar arasında kabul gördü.
Politik olarak etkili bu kuruluşların görüşü, ülkenin enerji arzını aniden azaltabilecek jeopolitik riskler göz önüne alındığında, Japonya’nın nükleer de olsa elektrik kapasitesini genişletme konusunda risk alması gerektiği yönünde.
Hedeflere bağlı olarak Japonya’nın kaç yeni reaktör inşa etmeyi planladığına dair tahminler değişiyor.
Avrupa’nın 2021’de Rusya’dan ithal ettiği 155 milyar metreküp gazın yaklaşık yüzde 14’üne eşdeğer olan 27 nükleer reaktör inşa etmeyi amaçladığı öngörülüyor.
Nükleer enerjiye iade-i itibar çağrısı sadece Japonya ile sınırlı kalmayıp, artık çevre hareketlerinin yeni pozisyonlarını da içine alıyor.
ABD’deki herhangi bir eyalete göre Vali’nin çevre politikalarına desteğinin daha güçlü, çevre hareketlerinin daha aktif olduğu Kaliforniya’da, Vali Gavin Newsom, son olarak Diablo Canyon reaktörünü hemen kapatmak yerine faaliyetini 2029’a kadar uzatmaya karar verdi.
Adı geçen reaktör Kaliforniya’daki son aktif nükleer reaktör ve San Francisco ile Los Angeles arasında bulunuyor.
Reaktörün çalışmasının birkaç yıl daha uzatılması, çevresel eğilimi ile bilinen bir eyalet için tuhaf bir karar.
Japonya’daki Fukuşima kazasının ardından nükleer reaktörlerini kapatan Almanya, şu anda üç nükleer reaktörün yeniden çalıştırılması olasılığıyla ilgili geniş çaplı bir tartışmaya tanık oluyor.
Reaktörlerin yeniden çalıştırılmak istenmesinin sebebi de Avrupa’nın Rus arzını boykot etme kararı ve Kremlin’in, çoğu Avrupa ülkesine gaz ve petrol arzını durdurarak bu politikaya verdiği tepkinin ardından ülkenin yaşadığı enerji krizi.
Reaktörlerin yeniden çalıştırılmasını savunanlar, nükleer reaktörlerin emisyon üretmediğine, dolayısıyla sıfır emisyonlu bir dönemde kullanılabileceklerine, aynı zamanda yerel bir enerji kaynağı olduğu için güvenli bir elektrik üretim kaynağı olduklarına dikkat çekiyorlar.
Kısacası, sıfır emisyonlu enerji sepetindeki herhangi bir yakıtın kullanımının yeri geldiğinde “siyasallaştırılabileceği” artık netlik kazandı.
Daha önce de Avrupa Ortak Pazarı fosil yakıtların (doğalgaz) kullanılmaması çağrısında bulunmuş, ardından bundan vazgeçip doğal gazı temiz bir enerji kaynağı kabul etmişti.
Net gerçek şu ki, son yıllarda rüzgardan güneş ve elektrikli araçlara sürdürülebilir enerjiler benimsenmeye çalışılsa da küresel petrol ve gaz tüketimi sürekli artıyor, halen kullanılan enerjinin yaklaşık yüzde 80’inden fazlasını oluşturuyor.
Buna ilaveten, Ukrayna savaşı, belirli enerji kaynaklarındaki arz kıtlığından veya enerji fiyatlarının rekor seviyelere yükselmesinden kaçınmak için mümkün olan en fazla sayıda enerji kaynağına güvenmeye devam etmenin önemini açıkça gösterdi.
Bu nedenle, bir enerji çağından diğerine sorunsuz bir geçiş sağlamak için sıfır emisyon çağında enerji sepetinin bileşenleri yeniden ele alınmalı.
Burada, diğer tüm kaynaklardan daha fazla temel bir enerji kaynağı olmayı sürdüren petrolün rolü öne çıkıyor.
Mısır ve BAE’deki yaklaşan BM İklim Değişikliğiyle Mücadele konferanslarının bu konunun açık, şeffaf ve pragmatik bir şekilde tartışılmasına geniş bir alan açmasını umuyoruz.
Yazar: Velid Haduri – Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
Kaynak: IndyTurk