Bu hayat öyle kolay yaşanmamalı.
İnsanlar inandıklarının, düşündüklerinin, karşı çıktıklarının gereğini yerine getirmeli.
Öyle hem felsefe parçalayıp hem de zoru görünce “e ama napayım, don kişot değilim ya” dememeli, diyememeli.
İnsan düşündükleriyle vardır.
Eğer düşündükleri başka, yaptıkları başka, mazareti de çoksa o insanın düşündükleri de sorgulanmalı.
Öyle kolay yaşanmamalı bu hayat.
Zoru görünce, inandıklarını bir kenara koyup ‘normal’ olanı seçmemeli, seçememeli.
Hayatımızdaki en büyük tahakküm ‘normal’ olandır.
Birileri oturmuş karar vermiş şu ‘normal’, bu ‘normal’ olmayan…
Neye göre? Kime göre? Hangi sebeple? Soran yok sorgulayan yok…
Herkes ‘normal’’in peşinde…
‘Normal’ çemberi öyle büyük bir sarmal ki içine düşeni hapsediyor, dışına çıkana ise bedel ödetiyor.
İnsanlar bedel ödemekten öyle çok korkuyor, ‘normal’ olanın dışına çıkmaktan o kadar çok çekiniyor ki günün sonunda teorisi ile pratiği birbirini tutmayan hayatlar ortaya çıkıyor.
Sıkıntı ‘normal’’in peşinde koşanların kendi kendilerini düşürdükleri durumdan da ötedir.
Çünkü bu ruh hali gündelik hayatın kuralı olduğu kadar hayatlarımızı şekillendiren siyasetin de kuralı…
Siyasetteki hali popülizm; yani halk dalkavukluğu… Ve her daim güce tapınma, el pençe divan durma.
Etrafınıza bakarsanız ‘normal’ hayat şeklini seçmiş kalabalıklardan başka bir şey görmezsiniz.
Tümünün de altında ‘normal’ olanın peşinden gitme kolaycılığı vardır.
Tümünün de altında bedel ödemekten kaçmak vardır.
Hayata basit bir meseleymiş gibi yaklaşmak vardır…
İşte tam da burada vicdan devreye girer, girmeli…
Bir insanın aklı, duyguları ona her zaman yardımcı olamayabilir.
Ama vicdandan kaçamazsınız…
Bir bakınız, ‘normal’’in peşinden koşanların ne kadar mutsuz hayatlar yaşadıklarını sizde fark edeceksiniz…
Çünkü vicdan rahatsız oldumu, istediğiniz kadar kahkaha atın, gece başınızı yastığa koyduğunuzda uykularınız kaçar.
Bırakınız mutsuzluğu, huzursuzluğun da içine düşersiniz.
Bir ömür boyu böyle bir hayat yaşamanın mantık neresinde?
‘Normal’’in peşinden koşacağız diye, bir kere geldiğimiz şu dünyayı kendi kendimize dar etmek de neden?
Öyle kolay yaşanmamalı bu hayat.
Her bir bireyin kendi düşünce ve inançları temelinde bir normali olduğunu anlamakla başlamalı, ‘normal’’in tahakkümünü reddetmeliyiz.
Kendi seçimlerimizi, tercihlerimizi yapma yetisinin kimse tarafından elimizden alınamayacağını idrak etmeliyiz.
Ne düşünüyorsak, neye inanıyorsak bu dünyada o şekilde yaşamalıyız.
Her insanın kendi özgürlüğü olduğu, ve bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı müddetçe kimsenin elinden alınamayacağını öğrenmeliyiz.
Ve her şeyden daha da önemlisi bedel ödemekten korkmamalıyız.
Reddetmeliyiz…
Bize dayatılan normatif hayatı,
Irklar, cinsiyetler, düşünceler, dinler üzerinden şekillendirilen ayrımcılığı, ötekileştirmeyi,
Devletler için yaşamayı,
Sınırları, dikenli telleri, savaşları,
Zorunlu askerliği,
Kısacası ‘normal’’in tahakkümünü reddetmeliyiz.
Bu hayat öyle kolay yaşanmamalı.
Bir bedel varsa ödenecek,
İşin ucunda tutsaklık, esaret varsa çekilecek,
Bunu dahi kendi irademizle, onurumuzla yapmalı,
‘Normal’ olanın esaretine teslim olmamalıyız.