18 Eylül’de Fatih, Saraçhane Parkı’nda düzenlenen “Büyük Aile Buluşması”yla, Türkiye’de ilk kez kitlesel olarak LGBTİ+ karşıtı bir miting düzenlendi.
Hukukçu ve aktivist Yasemin Öz, LGBTİ+ karşıtı miting ve yürüyüşe dair Bianet’in sorularını yanıtladı.
Bianet’ten Tuğçe Yılmaz‘a konuşan Öz, LGBTİ+’ların sessizliklerine tepki gösterdiği muhalefet partileri için “Toplumun önyargılarına taviz veriyorlar ve LGBTİ+’larla ilgili bu tür gündemlerde sessiz kalarak, olayı akışına bırakıyorlar. Bence muhalefet partileri çok büyük hata ediyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden tutun, genel seçimlere dek muhalefeti iktidara taşıyabilecek bileşenlerden biri her zaman LGBTİ+ topluluğu oldu. Muhalefet hâlâ bunun farkında değil,” dedi.
Uzun süredir LGBTİ+’ların bir araya gelmesine izin verilmediğini düşünürsek, bu mitinge izin verilmesinin anlamı/önemi nedir?
Evet, son dönemlerde pek çok mitinge izin verilmezken bir aşı karşıtlarının bir de LGBTİ+ karşıtlarının mitingine izin verildi. Başka bir eylem söz konusu olduğunda “Güvenliği sağlayamayız,” diyen devlet, üstelik hukuka aykırı bir şekilde nefret suçu da teşkil eden, halkı kin ve düşmanlığa teşvik eden bu mitinge onay verdi. Bu bir sorun. İkincisi ve daha önemlisi ise 150 Sivil Toplum Kuruluşu’nun (STK) imzasını topladık dediler “Büyük Aile Buluşması”nı organize edenler. Tarikatları, cemaatleri, vakıfları, dernekleri, Vatan Partilileri topladılar ve görünüşe göre miting alanında radikal İslamcılar ağırlıktaydı. Bu kitlelerin LGBTİ+’lara sıcak bakmadığı bilinmeyen bir şey değil. Zaten muhafazakâr olan AKP tabanını da memnun etmek için bu mitinge izin verildi.
Dayanışma
“Birimiz özgür değilsek hiçbirimiz özgür değiliz”
Ancak tüm bunlara rağmen bence güzel bir dayanışma örüldü, özellikle Twitter’da. Sanatçılar, oyuncular, muhalif medya ya da daha önce bu konuda çok da ses çıkarmamış olan tanınmış isimler, nefret yürüyüşüne tepki gösterdi. Altın Koza Film Festivali’nde ödül alan Barış Gönenen, yaptığı konuşmada “Birimiz özgür değilsek hiçbirimiz özgür değiliz,” dedi. Bunların hepsi bize LGBTİ+’ların, toplumun ne kadar desteğini aldığını ve aslında toplumun LGBTİ+’larla bir derdi olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla asıl marjinal kalanlar LGBTİ+ karşıtları oldu bence.
Bu kadar çağrıya, RTÜK’ün kamu spotlarına, yürüyüşe verilen devlet desteğine rağmen oraya, Onur Yürüyüşleri ile kıyaslanamayacak kadar az sayıda insan geldi.
Tehlikeli buluyor musunuz bu mitingi/yürüyüşü?
Elbette. İki tür tehlike barındırıyor bu tür etkinlikler. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Bundan üç yıl önce biri bana Türkiye’de LGBTİ+ karşıtı bir miting düzenlenecek deseydi buna çok ihtimal vermezdim. Çünkü Türkiye toplumunun gündeminde özellikle Doğu Avrupa’da olduğu gibi bir LGBTİ+ karşıtlığı yoktu. Yani elbette önyargı vardı, ayrımcılık ve dışlama mekanizması hakimdi ancak kişisel olarak harekete geçme gibi bir refleks toplumda yoktu. Bu tabii yine Doğu Avrupa hükümetlerinden devşirilen bir strateji. Aslında bu miting ithal bir miting. Hani onlar LGBTİ+ politikaları için “ithal” diyorlar ya, esas onlarınki ithal ve devşirme bir strateji. Fakat devşirme de olsa bu politikanın işletilmeye çalışılması tehlikeli.
İki tür tehlike
Bu tek başına Erdoğan’la ve AKP’yle açıklanabilecek bir süreç değil. Küreselleşen muhafazakârlaşmanın da bir sonucu. Hıristiyanlar, Yahudiler ve İslamcıların hepsinin radikalleri ortak eylemler yapıyor ve kararlar alıyor LGBTİ+’lar konusunda. Birbirlerini taklit ediyorlar. Ancak bu durum 20 yıldır böyle ve bizimkine çok benzer. Biz nasıl insan hakları alanında küresel olarak insan onuruna saygılı yaşam biçimi konusunda birbirimizden güç alarak haklarımızı geliştiriyorsak onlar da tersi istikamette küreselleşmeye başladılar.
İkinci tehlike ise hedef gösterme söyleminin doğrudan devlet tarafından desteklenmesi. Yine aynı şekilde RTÜK tarafından kamu spotu olarak çağrı videolarının yayınlanması. Bu çağrıları toplumsal destek sağlamaya çalışarak toplum içinde yaygınlaştırmaya çalışmaları büyük bir tehlike. Ve elbette LGBTİ+ karşıtlığını Türkiye’de ilk defa kitlesel olarak bir eyleme dönüştürmeleri. Bir başlangıç. Devamı gelirse LGBTİ+ karşıtlığı ve nefret söylemleri daha ileri safhaya gidebilir.
Sizce yürüyüş etkili oldu mu?
Bence ne olursa olsun, bu nefret yürüyüşünü organize edenler siyaseten istedikleri etkiyi yaratamadı. Radikal İslamcı medya neredeyse sistematik olarak yürüyüşe kadar her gün bir nefret haberi yaptı, yürüyüşe çağrı yaptı. Videolarla, şarkılarla herkesi bu yürüyüşe davet ettiler. Sonuç bu. Çünkü Türkiye toplumunun şu an tek derdi yoksulluk. Toplumun derdi olmayan bir konuyu topluma dayatmak, bir tür yama gibi oluyor. Tutmuyor.
LGBTİ+’lar, bazı partilerin dışında muhalefet partilerinin yanlarında olmadıklarını ve kendilerini yalnız bıraktıklarını düşünüyor. Sosyal medyada özellikle ana muhalefet partisine tepkilerini dile getiriyorlar. Sizce muhalefetin suskunluğunun nedeni ne?
Çok açık ki oy kaybetmek istemiyorlar. Ancak bunu yaparken toplumun önyargılarına taviz veriyorlar ve LGBTİ+’larla ilgili gündemlerde sessiz kalarak, olayı akışına bırakıyorlar. Bence muhalefet partileri bu konuda büyük hata ediyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden tutun, genel seçimlere dek muhalefeti iktidara taşıyabilecek bileşenlerden biri her zaman LGBTİ+ topluluğu oldu. Muhalefet hâlâ bunun farkında değil. Bunun farkında olsalar dahi LGBTİ+’ların toplumda azınlık olduğunu düşündükleri için çoğunluğun fikirlerine karşı gelemiyorlar. Fakat yaklaşan seçimde onlar için çalışacak olan yine LGBTİ+’lar olacak. Partilerin alt yönetimlerinde daha duyarlı isimlerin olması da bir şey ifade etmiyor, çünkü bu tutumlar o partilerin hakim siyasetine yansımıyor.