Depremin üzerinden yirmi bir gün geçti. Enkazın altından ne dirisi ne de ölüsü çıkarılamayan insan sayısı bilinmiyor. Faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş gibi moloz yığınları arasında kalacaklar. Şimdilik bin çocuğun kayıp olduğu söyleniyor. Dokuz yaşındaki Berkcan Akdağ onlardan sadece birisi.
1999 depreminde mezarı moloz yığını olan beş bin 840 insan olmuştu. Aileleri bir daha ne ölülerine ne de dirilerine ulaşabildi. Dönemin Yeni Şafak Gazetesi; ‘Şehirler Ölüm Kokuyor’ başlığıyla vermişti o günkü manşetini.
“Eşini suikast sebebiyle kaybeden aile ve yas danışmanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu; bir gönül yarasından bahsediyor. Mezarla ilişkimizi, yasın dört dönemi olduğunu açıklıyor.”
Mezarsız insan ölüleri, mezarlarına ulaşamayan aileler düşünüldüğünde Kıbrıs’ın hüznüne benziyor. 977 Kıbrıslı 49 senedir kayıp, mezarları, kemikleri bile yok. Güney ve Kuzey arasındaki kapılar açılana kadar 28 sene kimse ailesinin mezarını ziyaret edemedi.
Şiddetli bir sessizliğin Issızlığı…
Dört dönemi olduğu söyleniyor yasın. İki kanadı kırılmış, geriye ikisi kalmış mevsim gibi. Yağmur da yağmadı bu sene. Doğru düzgün soğuk da yapmadı ama. Mevsim Yas oldu. Hani Yas mevsimlerinde bile çiçeklenecekti şaşkın donuk dallar. Sadece iki mevsim sanki yas mevsimleri. Yaprakları sarardıktan sonra tekrardan bahara isteksiz kuru sarı bir ağaç gibi. Yorgun, bitkin yas mevsiminin ağaçları, yas mevsimleri karlı ıssız dağları tozutan, göğsüne işleyen bir rüzgâr. Yas mevsimleri yaz mevsimlerine döner mi dostum?
AKP’nin içinde insan ölüleri olan moloz yığınlarını ihaleye vereceği söyleniyor. 1999 depreminde de aynı yol izlenmiş. Çevre dernekleri de konuya müdahil olmak istiyor.
Herkes ölüler yerine moloz yığınlarının ne kadar olacağını merak ediyordu. Uzmanlar 100 milyon tonluk enkaz çıkabileceğini belirtti. 660 stadyum veya Erciyes Dağı büyüklüğünde bir moloz yığını anlamına geldiğini kaydettiler. Tüm binalardan elde edilecek çelik demir hurdasının ise 1 milyon 750 bin ton olacağı söyleniyor. Herkesin gözü ihalede…
Sevdiklerinin mezarı olmayan ailelere, mezarı moloz yığını olmuş ölülere, yakınlarını kaybetmiş milyonlara belki de Lorca’nın Issızlık şiiri çare olur.
“Dinle çocuğum ıssızlığı.
Dalgalanan ıssızlığı,
vadilerin kaydığı ıssızlığı,
yankıların olduğu ıssızlığı,
alınları toprağa eğilten ıssızlığı.”
Mevsim Yas olmuş…
Belki de Yaşar Kemal’in Yalnızlık şiirinden bir kesit şifa olur bu gönül yarasına;
“Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!”