Markidis’in köşe yazısı şöyle:
Crans Montana’dan sonra Kıbrıs Rum tarafının uygulamalarının güvenilirliğinin azaldığı, bunun sonucunda Türkiye’nin politika ve amaçlarının kolaylaştığı tespitini göz önüne alarak ve özlü müzakereler olmaksızın çıkmaz döneminin uzamasının Crans Montana görüşmesinden zarar görmeden ayrılmasının ardından sadece Türkiye’nin işine yaradığı görüşünü göz önüne alarak,
Temel önerilerim şunlardır:
Birleşmiş Milletler kararlarına atıfta bulunan ve saygı ifade eden taraf, yani Kıbrıs Rum tarafı kararlara sözlü saygı açıklamalarının yeterli olmadığını anlamalıdır.
Güvenlik Konseyi’nin son kararı da tarafların sayısal eşitlik anlamına gelmeyen fakat iki toplumun federal hükümetin tüm organlarına ve kararlarına katılımı olan siyasi eşitliğe sahip iki kesimli, iki toplumlu federasyon istemesi gerektiğini tekrarlıyor. Geçmişte ve geçtiğimiz günlerde de bunun ne anlama geldiğini defalarca analiz ettim.
“Olumlu oyun” şeytanlaştırıldığı ve bunun sonucunda bunun VETO ile eşitlendiği söylemden vaz geçilsin ve tekrarlanmasın, çünkü öyle değil.
Hükümetin hidrokarbonların masada olmadığı çünkü böyle bir şeyin Crans Montana’da da olmadığına dair tezi gerçeklerle bazı ayrılıklar getirir çünkü geçen bazı gelişmeleri ortaya koyar. Ve konunun Guterres Çerçevesinin 6 noktası içerisinde olmadığı argümanı konusunda Kıbrıs Sorununu yönetenler Guterres’i yeni gerçekler öncesi kendi çerçevesine bazı noktalar ekleme veya çıkarmaktan hiçbir şeyin engelleyemeyeceğini göz önüne alsınlar.
Güvenlik Konseyi’nin son Kararı her iki tarafa yönelik ciddi nasihatler içerir. Bizim tarafımız kaybedilen güvenilirliği aşamalı olarak yeniden kazanma çabası ile bizim tarafımızın teknik komitelerdeki üyelerine aktifleşmeye çalışmaları çağrısı yapmaya başlayarak, şimdiden girişim üstlenmelidir. Bu özellikle, federal yasaların hazırlanması komitesi ile ilgili olmalıdır, çünkü çözüm durumunda federal devletin işlevselliği ve yaşayabilirliği konusunda bunun çok büyük önemi olacaktır.
Kıbrıslı Türklerin lideri Mustafa Akıncı’nın 3 Ağustos Cumartesi gün RIK’te yayınlanan röportajında uluslararası alanda kendi güvenilirliğini güçlendirdi ayrıca hidrokarbonların yönetimi ile ilgili ortak komite konusunda, geçici bir moratoryumun tarafınca kabul edilebileceğine dair alternatif önererek, bizim tarafımıza çıkış sağladı. Konunun başrol oyuncusunun ve Kıbrıs MEB’sinin Mısır’la ayrılmasına dair ilk anlaşmayı imzalayan Nikos Rolandis’in bir önerisi söz konusudur ve Akıncı bunu önerme cesareti gösterdi.
Hükümet herkese Akıncı’nın yıpratılmasının politikası olmadığını açıklığa kavuştursun. Tarafımız “işgal lideri”, “Erdoğan’ın piyonu” v.s. tekrarları ile kazanmıyor. “Kıbrıslı Türk lider” yeterlidir ve onurludur ve BM ifadelerine uygundur.
Cumhurbaşkanının Güvenlik Konseyi’nin son kararının incelenmesinden Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyi için Guterres Çerçevesinin 30 Haziran 2017’deki olduğunu anlayacağını umuyorum. Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyi için 4 Temmuz çerçevesi konusu yoktur.
Güvenlik Konseyi’nin “status quo yaşayabilir değildir” tezi özellikle ciddiye alınmalıdır. Bu geçerli olduğunu öğrendiğimiz şeylerin artık bitiş süresi olduğu anlamındadır. Ve status quo ile ilgili konular bizim için hoş olmayacak.