Her şey bir kurgudan ibaretti. Aslında herkes kendi hikayesini kendi inanç sistemleri üzerinden yarattığı bir sahnedeydi sadece. Ne bir gerçek vardı ne de mutlka bir gerçek. Sadece insan, insan olmanın deneyiminde evrimleşme çabası içindeydi.
İçine kapılıp gittiğimiz hiçbir hikaye gerçek değildi. Her hikaye kişiyi kendine armağan etmek üzerine kurgulanmıştı. Ancak insan bunu bir türlü fark edemiyordu ve yaratılan hikayelerin ilüzyonu içerisinde sürekli kaybolup, tekrar eden hikayelerle boğuşup duruyordu.
Unutmuşluğun acısında kıvranırken her gün, unutmuşluğunu fark etse bile, yine de çıkaramıyordu kendisini güvensizliğin hapsinden. Çok zorlanıyordu hayata güvenme olgusundan. Güvenmek mi? Çok korkunç duyuluyordu. Teslimiyet mi? O daha da korkunç duyuluyordu. İnsan, insan olmanın anlaşılmazlığında boğuşurken, aralarında bazıları kullanma kılavuzu peşindeydi. Bir kullanma kılavuzu var mıydı acaba insan olmaya dair? Belki de aydınlanmış kişiler dediğimiz kişiler bu kullanma kılavuzunu bulmuş kişilerdiler. Ancak çok da bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü her bir kişi yine kendi yolunu yürümekle yükümlüydü. Belki de kullanma kılavuzu her bir kişiye özeldi.
Hikayelerin içerisinde kaybolan insan, bir an için hikayelere uzaktan bakabilseydi, kendi kendine ne yarattığını farkedebilirdi belki de. Onun tek bir şansı vardı. O da fark edebilmek. Kurtuluşu farkındalıktan geçiyordu. Kurtuluşu, uzaktan bakabilmekten geçiyordu. Teslimiyet ve güven onun kurtuluşuydu. Kendini boşluktan aşağıya bırakmak gibi bir histi güvenmek ve teslimiyet. Çok bilinmez, korkutucu ama özgür.
Özgürleşmesi, kendinden özgürleşmesine bağlıydı. Yarattığı kişiliğine tutunmaktan ve hikayesine inanmaktan vazgeçmesine bağlıydı özgürleşmesi. Başarabilecek miydi? Bu sıkı sıkıya tutunduğu hikayesini bırakabilecek miydi? Kendini bildiğini sanmaktan vazgeçebilecek miydi? Gerçekten kendini bilmeyi seçebilecek miydi? Bu seçim sadece onun elindeydi. Başka kimse onun için bu adımı atamazdı. Kişiliğinin, hikayesinin, ve başına gelen talihsiz olayların ötesini görebilmek, gökkuşağının renkleri kadar rengarenk bir diyara taşıyacaktı onu. Sadece fark etmeliydi. Onun kurtuluşu farkındalığında gizliydi. Sandığından kolay ve sandığından daha mümkündü özgürlük. Sadece fark etmeliydi, fark etmeliydi ve yine fark etmeliydi.