Hepimizin başının koronası için zihnimde her satır başı dolaşan iki cümle var; ‘Virüs yaşamak istiyor. Bizi öldürürse o da ölür’ diyor. Duygusal çiğliğimle ‘hakim bey bu suçluyu beraat ettirmeye yetiyor mu?’ diyorum. Sonra bilgiler, fikirler, duygular bir hengameye giriyorlar. Zihin darmaduman tekrar tekrar sahneye çıkıyor. Her defasında ‘kim ne diyor?’ ,‘doğru mu diyor?’ diye soruyor.
İşte tam bu noktada birden bilgi toplayıcılığının ve avcılığının önemi beliriyor.
Günümüzde bilgi (tırnak içinde) her an her yerdedir (tekrardan parantez içindeki tırnak içi). Eskiden bilgiye ulaşmak zorken artık bilgiye ulaşmak kolay ama bu sefer de seçici olmak gerekiyor. Duruma bir de şöyle bakalım. Tam da eski çağlardaki gibi. İnsanlar açtılar. Hayatta kalmak için karınlarını doyurmak zorundaydılar. Ağaçlardan meyveler topladılar. Yediler. Zehirlendiler. Öldüler. Çok afedersiniz ölümlü olan ama ölümsüz gibi yaşayan biz ölümlüler için ‘ölüm’ kelimesini yumuşatarak söyleyemiyorum. Neyse o esnada, ‘o turuncu ve kırmızı meyvelerin toplanmaMAsı’ gerektiğini fark ettiler. Sonra, toplayıcılığı bilenlere bıraktılar ve zehirlenmemeye başladılar.
Peki biz bilgiyi toplarken ‘zehirlenmemek’ için kriterlerimiz nelerdir? Bilgiyi nerden, kimden alıyoruz? Adı ‘Bilgi Çağı’ olan bir dönemde bilinmesi gerekenleri ‘bir bilenden’ mi alıyoruz? Koronayla çoğumuzun uzmanlık alanı dışında bir durum ile karşı karşıyayız ama hepimiz uzman gibiyiz. Annemin de dediği gibi ‘Maşalllahhhh her konuda da bilgimiz var’(hakkımı yemeyin bunu yumuşattım). Hem de en hızlısından en fazlasından. Her ağız bir şeyler söylüyor (bknz: Koronalı Kof Bilimi). Düşünüyorum da bu durum ölüm korkusunun oluşturduğu panik hali olmalı.
Şüpesiz ki bilim ‘şüphe’ içerisinde ilerler, hipotez/ler kurar, kanıt arar ve gelişir. Her şey bir sırayla gider. Her zaman sonu kesin bir kanıya da varamaya bilir. Yani bilim gerçekci cevaplar ararken sonu belirsizliğe de takılabilir. Yine de yeni verilerle süreci tekrar başlatır. Tam bu süreç içerisinde uzmanlar dışında insanlara aktarılan bilgiler, çoğu zaman içeriğinden uzak, manipülatif ve endişe verici ve verdirici boyutlara ulaşabilir. O yüzdendir ki bilgiyi bilim kanalıyla ‘bilenlerden’ aldığımızdan emin olmalıyız. Aksi halde bilim koflaşır.
Diğer yandan Korona virüsüyle sanki Post-Ortaçağ yaşıyoruz. Önümüzde koronaya karşı yeni başlayan küresel bir savaş var. Bugünlerde rutinlerin dışındayız ve bildiğimiz kuralların haricinde yeni bir şeyler oluyor. Sistemde de roller yer değişmiş gibi ve bilgi alacağız ve vereceğiz diye fobiler geliştirmeye ve panik ataklar yartmaya da gerek yoktur.
Aslında koronayla ilgili sayılı gerçekci bilgilerden olan fiziksel izolasyonla yaşlıları koruma dürtüsü geliştirerek, bireysel özgürlüklerden dahi vazgeçebildik. Hatta bu izolasyon sürecinde insanlar özlerini ne kadar özlediklerini farkediyor. Yeniden tüten fırınlar, kurulan aile masaları, hayat bulan bahçeler, okunan kitaplar, dinlenilen şarkılarla da nefes almaya başlıyoruz. İçimizdeki sesi kesilmiş müzik yeniden çalmaya başlıyor. Ölüm korkusuyla bellekler ve ruhlar üzerlerindeki ölü toprağını atıyor ve tekrardan canlanıyor.
Korona, aşırıya kaçmış yüzeysel uygulamlar yüklenen hayatlarımızı fabrika ayarlarına döndüren güncelleme gibi. Ayrıca siyasal projeksiyonu sallamayan ile dilinden hiç düşürmeyen aktörlerin hezeyanları içinde küresel bir ‘taçın’ ayrım yapmadan hepimize giydirilme töreni gibi de.
Pekiii ne yapacağız?
Her şeyden önce sabredeceğiz. Telaşlanmayacağız. Koflaştırmadan bilimle hareket edeceğiz. Gerçekle yüzleşeceğiz. İyimser kalmakta ısrar edeceğiz. Birlikte hareket edeceğiz. Krizi fırsatlara çevirmeye çalışacağız.Bir şekilde hayatta ve ayakta kalmaya çalışan insanlara bir elden destek olmaya çalışacağız. Bölünmeyecek bölüşeceğiz. Virüs ders bilmem kaç olarak ayrımcılık ve ötekileştirmeyi yok edeceğiz. İyilikle kalacak, akıl ve vicdanla yol alacağız. Yapabileceğimize inanacağız. Yapacağız.
Veee sevdiklerimize direnişsiz sarılmanın halini unutmayarak direneceğiz.
Sağlıcakla…