Yazar: Thanasis Photiou
ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kaynak: KLERİDES’İN PARTİSİ
Görsel ve Çeviri: Penna
Bu köşe yazısı cuma günü yazıldı. O sırada Demokratik Seferberlik Partisi’nin yeni başkanının kim olduğu henüz belli değildi.
Parti içindeki kısa süreli seçim kampanyası sırasında, ülkenin en büyük partisinin liderliğine aday olan Demetris Demetriou ve Annita Demetriou, Glafkos Kleridis’in mirasına olan inançlarından bahsetmekle kalmayıp, aksine abartılı bir şekilde yurtsever realizmine, ilkelerine ve felsefesine, politikalarına ve fikirlerine olan bağlılıklarını vurguladılar. Tüm bunların Demokratik Seferberlik Partisi liderliği üyeleri için açık ve net olup olmadığını bilmiyorum, ancak parti tabanındaki insanlar için her şeyin o kadar net olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, sık sık türbülans, hava boşlukları ve hatta güçlü depremler görmemizin nedeni de budur.
Klafkos Klerides, uzak bir tarih olan 1976 yılında Demokratik Seferberlik Partisi’ni kurduğunda birleşme bloğunun zulme uğrayanlarını, “Taş yemek zorunda kalsak bile Yunanistan’ı istiyoruz” sloganıyla yetiştirilmiş romantikleri, Türkiye’ye adayı işgal etme bahanesini sunan faşist darbecileri, realizmin fanatiklerini, yeniden yakınlaşma militanlarını ve çözüm ve uzlaşma taraftarlarını bir araya getirmeyi başarmıştı. Glafkos Klerides üç aşağı beş yukarı Aziz Neofitos’un mezarı gibi işlev gören ve iki akımı da barındırıp onları birleştirmesine izin veren ‘yurtsever realizmi’ icat etmişti. Kuşkusuz, başarılı olmuştu. Bunun altından kalkabilmek için gerekli karizmatik liderlik becerilerine, belirli bir ağırlığa ve gerekli itibara sahipti.
Ancak bunu genellikle çelişkili pozisyonlar ve anlatılarla yapıyordu. Zira Glafkos Klerides’in Lefkoşa’nın burjuva salonlarında bir şey, Mammari’de başka bir şey söylediği bir gerçektir (bugün burjuva salonları ve Mammari’nin arasında herhangi bir fark kalmamış olsa da) ve siyasi kariyerinde kurnaz taktikler, geri adım atma ve gerilimi tırmandırma politikası eksik değildi. Aslında, sık sık milliyetçilik ve kutuplaşmaya bel bağladı. Neticede, “realizmin patriği” olarak anılmasına rağmen, Argo Galeri’de yaptığı o berbat konuşmasında federasyondan söz eden ilk kişi o olmuştu ve konuşması sırasında DİSİ’liler [Demokratik Seferberlik], onun “ölümsüz fikirlerine ve politikalarına” kadeh kaldırmışlardı. İşte bu yüzden, zamanı geldiğinde, benimsediği dramatik üsluba rağmen, taraftarlarının büyük çoğunluğu ikna olmadı ve ona sırt çevirdi. Daha dikkatli olması gerekiyordu…
Ama her hâlükârda, Glafkos Klerides cesur bir liderdi, hitap ettiği kitleyi ve içinde bulunduğu ortamı göz önünde bulunduran biriydi. Birçok kez, takipçilerine inanmaları telkin edilen ve kendisinin de onları beslediği şeylerle ilgili cüretkar ve çığır açan pozisyonlar takınmıştı. Tipik olarak, 1991 yazında Filelefteros ile yapılan bir röportajda, DİSİ saflarında Kıbrıs sorununa ilişkin politikasına katılmayanlarla ilgili kendisine sorulan bir bölümü hatırlıyorum: “Mavi ve beyazlara sarınıp, kendilerini milliyetçi-vatansever ilan ederlerse, başka bir durum yaratabileceklerine inanıyorlar.” Milliyetçi sendikalarda o güne kadar hakim olan durum ve kadrolarının hangi flama altında hareket ettiği düşünüldüğünde, o zamanlar söyledikleri bana çok cesurca gelmişti.
Geçtiğimiz gün, Demokratik Seferberliğin dünkü parti içi mücadelesindeki iki adaydan birinin destekçisinin çevrimiçi duvarında şunu okuduğumda bu alıntıyı hatırladım: “Milli gurura odaklanan, mavi idealleri olan bir parti olalım.” Günümüzde, yani 2023’te, “büyük Avrupalı ve liberal Parti’nin” sorunu “milli gururun” ve “mavi ideallerin” eksikliği midir bilmiyorum ama gerçek şu ki, zaman içerisinde ve lidere bağlı olarak (ve parti tabanı üzerindeki büyük veya küçük etkilerinden dolayı), iki akım arasındaki ayrım büyümüş durumda. Ayrıca, [partiden] ayrılma oranı bugünlerde ve her yeni seçimle birlikte daha da artıyor- son başkanlık seçimleri de buna dahil. Dolayısıyla, bugün yeni DİSİ başkanı kim seçilirse seçilsin, [yeni başkan] ne kadar genç olursa olsun, korkarım ki DİSİ’nin olmak istediği (ve ülkenin de ihtiyacı olan) gerçek “modern, demokratik bir Avrupalı partide” sıfır öneme sahip veya sıfır öneme sahip olması gereken konularda dengeyi kurmakta çok zorlanacak. Halbuki, DİSİ zaman zaman –adil olmak istiyorsak hakkını vermeliyiz– ülkenin büyük adımlar atması için gerekli koşulları yaratmış veya buna katkıda bulunmuştur.