Lahey merkezli Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), ‘Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfusu ve kültürel yapıyı tahrip ettiği’ gerekçesiyle 2104’te yapılan başvuru hakkında bu yaz bir karar vereceği belirtildi.
Duvar Gazetesi’nden Nikolaos Stelya’nın haberine göre, İsrail gazetesi Jerusalem Post’un haberine göre, UCM Başsavcısı Fatou Bensuda görev süresinin 16 Haziran’da sona ermesinden önce bir karar verileceğini söyledi.
UCM’deki Kıbrıs dosyası
Adanın güneyindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi olarak desteklemediği girişimin arka planı şöyle: Avrupa Parlamentosu üyesi Kostas Mavridis, 2014 yılında hukuki temsilcisi Shurat Hadin aracılığıyla UCM’ye başvurmuş ve ‘Türkiye’nin 1974 sonrasında Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfusu ve kültürel yapıyı tahrip ettiği’ yönünde karar alınmasını talep etmişti.
Başvurunun merkezinde, adadaki ‘zorla nüfus değişimi’ iddiası bulunuyor. Konuyu gündeme getiren taraf, ‘1974 sonrasında Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine zorla nüfus taşıdığını’ ve ‘adanın kuzeyindeki işgalin modern zamanların en açık nüfus yerleştirme operasyonu olduğunu’ öne sürüyor. Başvuruda ‘yüz binlerce kişinin 1974’ten sonra Anadolu’dan Kıbrıs’a taşındığı’ belirtiliyor; ‘adada Türkiye tarafından bir dizi yasa dışı faaliyetin gerçekleştirildiği’ iddia ediliyor. Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası hukukla çelişen adımlar attığı da öne sürülüyor.
İsrail kararı için de emsal olur mu?
Bu girişimi, 2015 yılında İsrail’in Filistin topraklarındaki yasadışı faaliyetleri iddiaları temelindeki Filistin menşeli bir diğer girişim takip etmişti. Jerusalem Post gazetesi de, “UCM’nin Kıbrıs’la ilgili alacağı kararın İsrail’i yakından ilgilendirdiğini” yazdı. Gazete, iki başvuru arasında bazı farkların bulunduğunu, Kıbrıs’ın aksine İsrail’in UCM’nin kuruluş anlaşmasını teşkil eden Roma Statüsü’nü imzalamadığına dikkat çekti.
Zıt bakış açıları
KıbrıslıRumlar uzun yıllardan beri, “Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde nüfus yapısını kaba kuvvet kullanımını ile değiştirdiğini” resmi tez olarak uluslararası arenada dillendiriyor. BM’nin ilgili kararlarına atıfta bulunan Lefkoşa, Kıbrıs’ın kuzeyini “işgal altındaki bölge” olarak ele alıyor. Kıbrıslırum liderliği, 1974’teki savaşa Türkiye’nin adaya yönelik bir “işgal harekatı” olarak yaklaşıyor; bu temelde de müzakere masasında Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri varlığının sona erdirilmesini talep ediyor.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafıysa, 1974 yazındaki gelişmelerin 1950’li ve 1960’lı yıllarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin takınmış olduğu sorunlu tavrın ürünü olduğunu ve 1974’teki savaş sonrasında Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri büyük bir yıkımdan kurtardığını vurguluyor. Bu temelde Türkiye adanın kuzeyinde 1974 sonrasında de facto olarak kurulan devlet yapısının meşru olduğu görüşünü öne çıkarıyor.