Haber Merkezi
Kıbrıs’ta Avvakum Manastırı skandalıyla ortaya çıkanlar devletin resmi ve resmi olmayan kurumları arasındaki iç içe gemiş derin ilişkileri doğruladı.
Yaşananlar, Kıbıs Ortodoks Kilisesi’nin devlet ile ilişkisini ve kontrol edilemeyen ve denetlenemeyen gücünün sonuçlarını yeniden gündeme getirdi.
Kıbrıs’ın güneyinde örgütlü ‘Afoa’ yaptığı açıklamada yasadışılığın sınırlarında faaliyet gösteren faşist partilerin, dolandırıcı kilise liderlerinin, avukatların ve polislerin kişesel menfaat ve toplumsal zenginliğe el koymak için gizli anlaşmalarla işbirliği yaptıklarına ya da son yaşananlarda görüldüğü gibi kendi aralarında çatıştıklarına dikkat çekti.
Kimse tarafından kontrol edilemeyen bir yapı
Akademisyen Andri Georgiou ise sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede Kilise’nin devlet tarafından kontrol edilemeyen tarihsel geçmişine dikkat çekerek “hakları olan, politikaları kontrol eden ama aynı zamanda kimse tarafından kontrol edilmeyen bir varlıktan bahsediyoruz” vurgusunda bulundu.
Georgiou, Kilisenin gücü sayesinde inananları ve siyasal tercihleriyle kimlere oy vereceklerini dahi belirlediğini kaydetti. Kilisenin diğer kurumlarla ve bazı siyasi partilerle, hükümetle ve polisle her ortaya çıkan skandalı örtbas etmek için işbirliği yaptığına dikkat çeken akademisyen Andri Georgiou, Kıbrıs’ta laiklik ve aydınlanma sürecinden geçmek için zamanın geldiği değerlendirmesinde bulundu.
Yazının tamamı şöyle:
Yaşananları sadece bir manastırdaki bazı papazlara indirgemeden büyük resme bakmakta fayda var.
Kıbrıs kilisesi, devletin kurulmasından yüz yıllar önce, milattan sonra 3. yüzyıldan beri varlığını sürdürmekte olan bir kilisedir ve özerk bir şekilde işlev görmektedir.
Kıbrıs kilisesi, adadaki Rum toplumunun eğitimi üzerindeki kontrolü üstlenen bir kurumdur ve dolasıyla devletin kararlarını etkilemektedir.
Kilise, devlet tarafından oluşturulan ve kontrol edilen diğer devletlerin kiliselerinden farklı olarak Kıbrıs anayasasının bir parçası değildir.
Yani hakları olan, politikaları kontrol eden ama aynı zamanda kimse tarafından kontrol edilmeyen bir varlıktan bahsediyoruz. Dahası, Kilise gücü sayesinde inananları ve onların siyasal tercihleri ile kime oy vereceklerini de kontrol ediyor.
Kiliseninin, tüm yöneticileri ve çalışanlarıyla halkı kandırdığı biliniyor fakat herkes sustuğu için faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.
Kilise, diğer kurumlarla ve aynı zamanda ELAM gibi diğer partilerle (geçmişte, hatırladığım kadarıyla EDEK ile de), hükümetle ve polisle, skandallar su yüzüne çıktığında bunları örtbas etmek için işbirliği yapıyor.
Bu güçler hep birlikte birbirlerine yardım ederek toplumsal söylemi belirliyor, geleceğimize karar veriyor ve hayatlarımızı kontrol ediyor.
Kıbrıs’ta aydınlanma ve laiklik sürecinden geçmemizin zamanı geldi mi?
Son ifşaatlar yeterli olacak mı, yoksa sadece 2-3 papaz hedef alınacak ama kurum sarsılmayacak mı?