Çoklu bir konferans yapalım, tüm konuları bir paket olarak ele alalım. Al-vere girelim de bu Kıbrıs Sorunu denen meseleyi çözelim. Bizde olduğu kadar diğer tarafta da niyet varsa mesele çözülür, eğer niyet yoksa BM sorumlu olan tarafın kim olduğunu söylesin ve ona göre işimize bakalım.
İşimize bakalım… Sonra da yolumuzu yürüyelim…
Çünkü müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra doğacak olan gün bizlere koşulsuz iyiyi sunacak…
Gerekirse olumsuz tamamlansın. Ne olacak ki?
Ne mutlu bize, başarısızlığın ardından nelerin bizi beklediğini anlamak çok uzun sürmedi.
Birinci dakikası olan oldu.
TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: “BM Parametreleri ve İyi Niyet Misyonu ile bu iş olmaz” dedi.
2004’de bir evetle dünyaya bağlanamadık, 2017’de “iki evet” çıkacak olan Kıbrıslı çözüm yaratarak dünyaya bağlanacağımızı düşündük, oylayacağımız bir plan bile ortaya çıkmadı. Hatta yetmedi tüm dünyanın uyduğu kurallar yerine, kendi kurallarımıza sarılacağımızı deklere ettik. “BM Parametreleri geçersiz” diyenlere “teşekkürler” diyerek yürüyeceğimiz yolun minarelerini gördük, duyduk ve biraz da hissettik.
Hızını alamayıp, “BM parametreleri uğurunda ölünecek leyla değildir” de diyebilirlerdi. Ne mutlu bu seferlik söylemediler. En azından…. Yani şimdilik…
Ne öğrendik ?
Dünyaya geçen yol mesaryadan geçiyormuş… Ancak biz bunu İsviçre’nin tüm kasabalarını dolaştıktan sonra anladık… Ne de değerliymiş ah be sarı Mesarya…
Mağrur ve gururlu Kıbrıslı Türk siyasi eliti sessiz kaldı. Sakın yanlış anlamayın, Türkiye’den korktuğumuzdan değil tam tersine onun sıcak ve şefkatli kollarında huzuru bulduğumuzdan olacak bu sessizlik.
Bu ne huzur!
Densiz Nikos, Sıfır Garanti Sıfır Asker istedi madem oh olsun! Ne mutlu bize, 40 bin askeri olan bir dikta cumhuriyetinin alt yönetimindeki meşhur ve meşru esirleri olarak var olmak!
Hem zaten ne olacaktı ki dünyaya bağlanmayıversek. Sonuçta çevrimdışı kalarak “Kuzey Kıbrıs Sorunu” diye bir şey yokmuş gibi yapmak da mümkün. Bilmezler ki, 74’den sonra ganimet yiyicilik kadar iyi öğrendiğimiz bir şey daha vardı: “-mış gibi yapmak”. Esir olduğumuz ve bu adada siyasi iradesini kimsenin umursamadığı bir pazarlık unsuru olmadığımızı düşünüp “özgürmüş” gibi yapabiliyoruz mesele…
Müzakereler tükendi ya şimdi iyi yönetim istiyormuş gibi yapabiliriz. Yoksa esaretin koşullarını meşrulaştırmış gibi yaptığımızdan değil
Hem artık çok iyi bir bahanemiz var.
Bu kadar zamandır iyi yönetim yaratılmamasının sebebi belli oldu…
Mesele, tüm konsantrasyonun çözüme harcanmasından….
Koskoca Cumhurbaşkanını bile kandıran suçlular çıksın ortaya !
Kıbrıs sorununun tüm sorunların anası olduğunu söylediğimizde, bunun gerçek olmadığını söyleyenler esareti özgürlükmüş gibi satacak elbette…
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü uzadıkça “Kuzey Kıbrıs Sorunu” daha da karmaşıklaşır dediğimizde, ezbere konuşan budalalar oluyorduk. Üstelik budalalar o kadar etkili ki ,ideolojik saplantıları yüzünden tüm toplum zor durumda kalıyordu.
Şimdi yakaladık suçluları! Özgür olduğumuzun farkında olmamızı sağlayanlar tek tek çıksın ortaya!
Ne güçlü budalalarmışız da haberimiz yokmuş…
Kıbrıslı Türkler sakız çiğnerken, merdiven çıkamayan bir toplulukmuş… O yüzden müzakereleri tüketince tüm enerjimizi içeriye harcayacağız.
BM Parametrelerini çöpe attık! Hayırlısı be gülüm…
Aynı anda kangrenleşmiş sorunları çözebilmeyi becerememiş olmamızın nedeni esaret değil, mesai saatlerinin yetersizliği…
Tüm sorunlar çözüldü! Yaşasın!
40 Bin askeri çözüm olmadığı için yok sayacağız artık!
Derdim stratejik diyeni kahraman, barış diyeni hayalperest sayacağız!
Oh be!
Kendi politikalarımızı üretmeye vaktimizin olmamasından kaynaklı her şey…
Şimdi vaktimiz bol o yüzden hem üreteceğiz hem de yerine tepeden dayatılan programları kabul etmeyeceğiz. Hatta olur da deniz ötesi akrabalarımız haddini aşar ve irademizin dışında bir şey talep ederse, biz de ona “van minüt” deyip, posta koyacağız.
Koyacakmışız, muşuz, müşüz….