“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;
belki biz olmayacağız ama
bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]
Birçok şeyin parlamentarist abartılarla 14 Mayıs 2023’ seçimlere endekslendiği bir tabloda Ursula K. Le Guin’in, “Çünkü devrimi unutmuşlar. Artık ona inanmıyorlar, insanların yeterince şeye sahip olurlarsa hapiste yaşamaya razı olacaklarını düşünüyorlar. Ama ben buna inanmayacağım. Duvarların yıkılmasını istiyorum,”[2] çığlığını anımsamamak mümkün mü?
Elbette değil! Hele ki Mayıs’ın kızıl karanfillerinden İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünden söz ediliyorsa…
* * * * *
Arkadaş Z. Özger’in, “Alnını dağ ateşiyle ısıtan dostum/ Yüzünü kanla yıkayan dostum/ Senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül/ Benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun,” dizelerinin çağrıştırdığı O; belki de en çok “Biz yeni bir hayatın acemileriyiz/ Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor/ Şiirimiz aşkımız yeniden/ Son kötü günleri yaşıyoruz belki/ İlk güzel günleri de yaşarız belki/ Kekre bir şey var bu havada/ Geçmişle gelecek arasında/ Acıyla sevinç arasında/ Öfkeyle bağış arasında,” dizeleriyle müsemmadır Cemal Süreya’nın…
Kolay mı? Devrimci hareketinin önderlerinden, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) lideri, ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır Zindanı’nında katledilse de unutulmayanlardandır.
Thomas Mann’ın, “Ölümümüz bizden çok sağ olanların sorunudur; çünkü bir bilgenin dediği gibi, biz var olduğumuz sürece ölüm yoktur, ölüm olduğunda da biz yokuz,” saptamasını doğrularcasına 18 Mayıs 1972’de katledildiği işkence tezgâhlarında 3.5 ay süresinden zulme direnip, baş eğdirilemeyen O; Çin Kültür Devrimi ile 68 gençlik hareketinin birikimi, 15-16 Haziran’ın açtığı yolda, 12 Mart 1971 zulmüne karşı başkaldıran(lar)dı.
İbrahim Kaypakkaya’nın katli, salt bir “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” vakası değildi; TKP-ML Dava Dosyası’ndaki, MİT Raporu’nda (1973), “Türkiye’de komünist mücadelede şimdiki hâlde en tehlikeli olan fikirlerdir. Onun yazılarında savunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz,”[3] ifadesindeki üzere “devletin ulvi çıkarları adına” karar alanların bilinçli ve iradi cinayetiydi; tıpkı Mustafa Suphi ile yoldaşlarında olduğu gibi!
Evet ifadesinde, “Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım” diye haykıran O, sınıf düşmanlarınca susturulmak istenen yetkin bir beyindi, yürekti…
* * * * *
Sosyalist harekette İbrahim Kaypakkaya’ya ilişkin çok şey söylendi, yazıldı, anlatıldı.
Lakin hep bir şeyler eksik kaldı ya da ya anlaşılmadı ya da çarpıtıldı veya ya görülemedi ya da görülmek istenmedi.
Tam bu noktada sözü “Peki İbrahim’den geriye miras kalan ne?” sorusunu yanıtlayan kardeşi Ali Ekber Kaypakkaya bırakmak en doğrusu:
‘Kemalizm ve ulusal sorunu ele alış biçimi; işkencelerdeki direniş ve cesareti; keskin gözlem ve analiz gücü, parlak zekâsı, destansı çalışkanlığı ve üretkenliği; İbrahim’in, bugünlerde neo-liberal kuşatmaları kıracak en kullanışlı, eskimemiş, XXI. yüzyılda da varlığını sürdürecek, esin verici zengin mirasıdır. Bugün hâlâ tartışılıyor olmasının kökeninde de bu miras yatıyor zaten.”[4]
Gerçekten de O, kısacık ömre sığdırdıklarıyla parlak bir beyindir. Farklı bir yerde durmaktadır, “… ‘71 içinde de aykırı, genel sosyalist birikim içinde heretiktir, bir nevi lanetli kabul edilmiştir. Millicilik ve şovenizmle bulaşık sosyalist ortam Kaypakkaya’nın görüşlerinden ürkmüştür. Türkiye’nin sol aydın ve entelektüellerince uzun süre görmezden gelinmiş ve üvey evlat olarak unutturulmak istenmiştir. Kaypakkaya, zaman içinde bu tecrit çemberini bileğinin hakkıyla kırarak devrim panteonumuzdaki en parlak yeri almıştır.”[5]
Devlet gerçeğini tüm netliğiyle anlattı; Kemalizmin resmi devlet ideolojisi olduğunun altını çizdi; egemen ulus ayrıcalıklarına, şovenizme karşı mücadele etti; UKKTH hakkını “ama”sız/ “fakat”sız savunarak, “Halkların kardeşliği sloganı baştan beri burjuva- liberal bir hiledir. Önce tam hak eşitliği, ancak ondan sonra halkların kardeşliği,” dedi; silahın ve siyasetin örgütlenmesini komünistçe savundu…
* * * * *
Çorumlu’ydu, kasketin en çok yakıştığı Dersim’in asi çocuğu…
Devrimci düşüncelerle Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda tanıştı. Yüksek öğrenime başladığı ilk yıl Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) kaydoldu. 1967 yılında FKF’nun Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Şubesini kurdu ve Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu. Bundan sonraki devrim faaliyetlerini, Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’na verdiği ifadede şöyle anlatıyor:
“1967 yılında 9 arkadaşla birlikte Çapa Fikir Kulübünü kurduk. O dönemde FKF ve TİP’nin bir üyesi olarak, onların düzenlediği bütün toplantı, form, miting ve gösterilere katıldım. 1968 yılında okulun gerici yönetimi tarafından önce muvakkat ve daha sonra da kati olarak uzaklaştırıldım. Buna karşı Danıştay’dan yürütmenin durdurulması kararı almama rağmen, okulun faşist idarecileri bu karara uymadı. Benim düşünce yapım, katılmış olduğunu eylemler ve gençlik örgütündeki çalışmalarım, okuldan uzaklaştırılmamın başlıca nedenleri olarak gösterildi. Hatırladığını kadarıyla o zamanlar katıldığım, NATO’ya Hayır ve Amerikan 6. Filosunu protesto eylemleri, Halk Âşıkları Gecesi düzenlemeye çalışmam, bazı bildirilerin dağıtılması ve işçi yürüyüşlerine katılmam öğrencilik sıfatıma zarar getiren hareketler olarak telakki edilmişti. Oysa bunlar, yurdunu ve halkını seven herkesin, kendi inancı ve bilinci doğrultusunda sürdürmesi gereken ve kişisel sorumluluğu olan çalışmalardır. “
FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul’daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı.
“Yine bu arada Trakya’daki topraksız köylülerin, ellerinden toprağı jandarma gücüyle gasp etmiş büyük çiftlik sahiplerinin topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbul’da Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Tertriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer ve Derby fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine yardımcı olmak için elinden geleni yaptım. 15-16 Haziran Büyük İşçi Yürüyüşü’ne katıldım ve fırsat buldukça da faşistlerin üniversitelere yaptığı saldırılara karşı savunma mücadelesi veren devrimci gençliğin bu mücadelesine ve diğer demokratik eylemlerine katkıda bulunmaya çalıştım”
Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek’in başını çektiği PDA kanadında yer aldı.1972 yılına kadar PDA saflarında çalıştı bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını iddia eden Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML-TİKKO’yu kurdu.
24 Ocak 1973’de Dersim’in Vartinik, Mirik mezrasında kaldığı köy basıldı, arkadaşı Ali Haydar Yıldız hayatını kaybederken, Kaypakkaya yaralı kurtuldu. Ancak beş gün sonra sığındığı bir köy evinde ev sahibinin ihbarı sonucu yakalandı. Yaralı olmasına rağmen yürütüldü. Buradan ayakları donmuş olduğu hâlde Diyarbakır’a getirildi ve hastaneye yatırıldı. Ayaklarının kesilmesine izin vermemesine karşın yemeğine ilaç konularak donmuş olan ayakları kesildi. İyileştikten sonra günlerce şiddetli işkenceye maruz kalan Kaypakkaya, sorgusunda kendisini ve örgütünü bağlayacak hiçbir ifade vermedi. 16 Mayıs 1973’te götürüldüğü sorgudan iki gün sonra Diyarbakır’a gelen babasına intihar ettiği söylendi ve parçalanmış cesedi teslim edildi.
“Ben buraya kadar anlattığım şeyleri söylemekte bir sakınca görmüyorum. Bütün bunlar, o dönemdeki legal ve kanunen de suç olmayan faaliyetlerdi. Ben de, bir devrimci olarak bu faaliyetler içerisinde yukarda anlattığım çerçeve içerisinde yer aldım. Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizm’e inanan bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli çalışmalar olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü Dev-Genç’in üyesi olan bir devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak da sürdürdüm.
Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları taşan hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar içinde başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış bulunduğum şeyler, gençlik ve içinde bulunduğum devrimci gruplar saflarında kendi çalışma ve düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında beyanda bulunmayı, kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım. Sıkıyönetim ilanına kadarki faaliyetlerim bunlardı.”
İbrahim Kaypakkaya’yı kuşağındaki diğer devrimcilerden ayıran en önemli Kemalizm’e yönelik keskin eleştirileriydi.
“Kemalist hareketin sonucunda, Türkiye’nin sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal yapısı; yarı-sömürge ve yarı-feodal yapı ile yer değiştirmiştir; yani yarı-sömürge ve yarı-feodal iktisadi yapı devam etmiştir. Kemalist diktatörlük, sözde demokratik, gerçekte askeri faşist bir diktatörlüktür.”
Kaypakkaya ezilen ulusların mücadelesine yönelik Marksist perspektifin, “ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nın da kararlı savunucusuydu.
İbrahim Kaypakkaya ile yoldaşları, Dersim halkı tarafından, 1938 katliamından 30 yıl sonra devlete meydan okuyan birer kahraman olarak değerlendirildiler. Yoldaşı Ali Haydar Yıldız, Seyid Rıza’nın komutanlarından biriydi. Katledilişinin ardından Kaypakkaya hakikâti daha da büyüdü, Kaypakkaya çizgisi Dersim halkı içinde en önemli geleneklerden birine dönüştü.[6]
* * * * *
İbrahim Kaypakkaya’yı önemli kılan dünyaya, coğrafyasına devrim penceresinden bakmasıdır.
Bilgisini, dünyayı değiştirme eylemiyle tarih bilincine dönüştürme yeteneği, ısrarı, cüretidir.
Bu bağlamda O bir isyan(cının) manifestosudur.
Coğrafyamız sınıf mücadelesi tarihinde devrimci bir sıçramanın, “ihtilalci” sosyalizmin önderlerinden birisi olarak İbrahim Kaypakkaya; parlamentarist, cuntacı umut(suzluk)lardan kopuşun simgesiyken; mücadelenin hedefine devleti eğip bükmeden koyandı!
Bir kez daha hatırlatmakta yarar var: “… ‘71 devrimciliğinin bizlere bıraktığı mirasın bir yerde özünü oluşturan devrimi başarma iddiası ve iradesine bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var”ken; “İbrahim Kaypakkaya,… Kürt sorununda Kemalizm’den köklü bir kopuşun öncüsü olmasıyla bilinir. ‘68 devrimciliğinin asıl olarak küçük burjuva milliyetçi içerikte bir anti-emperyalizm kavrayışından hareketle Kemalizm’e olan bağ(ım)lılığı göz önüne getirilecek olursa Kaypakkaya’nın bu konuda sergilediği devrimci kopuşun anlam ve değeri daha iyi anlaşılır. O tarihsel koşullarda bu düşünsel bir devrimi ifade eder.”[7]
Tam da bunun için “Türkiye’de ırkçılık politikası, yerli hâkim sınıfların politikasıdır… Irkçılık dışardan sokulan bir şey değildir, ama dışardan desteklenebilir. Irkçılığın dayandığı sosyal sınıflar ve zümreler vardır. Emperyalizm, işine geldiği zaman ve yerde bu sınıfların ırkçılık politikasını kışkırtır ve destekler…”
“Kemalizm’e miras diye sarılmak bizi Kemalist iktidarın hunharca ezdiği işçi köylü yığınlarından, emekçilerden koparır. Bu emekçiler daha çok İslâmî bir yönelime sahiptirler. Mustafa Kemal, halkımızın değil gerici sınıfların tarihinin parçasıdır. Bizim işimiz ona karşı mücadele etmektir,” saptamalarındaki netlikle Onun nitelik olarak 71 devrimci çıkışını da aşarak bir kopuş gerçekleştirdiği belirtilmeden geçilmemelidir.
* * * * *
1971 devrimci kopuşu ve İbrahim Kaypakkaya’nın açtığı komünist çığır devrimci kalıtımız ve güzergâhımızken; ifadeye gayret ettiklerimizi Onun sözüyle noktalayalım:
“Önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri var, sınıf mücadelesinin denizine bütün varlığımızla atılalım!”
10 Nisan 2023, 18:28:04, İstanbul.
N O T L A R
[*] Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023…
[1] İbrahim Kaypakkaya.
[2] Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, çev: Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 2006, s.121.
[3] https://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/emekci/emekci-04.pdf
[4] Ali Ekber Kaypakkaya, “44 Yılın Ardından İbrahim”, 22 Mayıs 2017… https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2017/05/22/44-yilin-ardindan-ibrahim
[5] Mehmet Güneş, “… ‘71 Devrimciliği ve İbrahim Kaypakkaya”, 19 Mayıs 2022… https://gazetepatika18.com/mehmet-gunes-71-devrimciligi-ve-ibrahim-kaypakkaya-114227.html
[6] “18 Mayıs 1973: İbrahim Kaypakkaya İşkencede Katledildi”, 17 Mayıs 2013… http:/arsiv.marksist.org/tarihte-bugun/11497–18-mayis-1973-ibrahim-kaypakkaya-iskencede-katledildi
[7] Alınteri, “Kaypakkaya’ları Yaşatmak”, 18 Mayıs 2022… https://gazetepatika18.com/kaypakkayalari-yasatmak-114154.html