Savcılık gazete içinden toplanan taşları ve muhtelif ebatta cisimleri beyan ediyor mahkemeye,
bakıyorum, ihtilafsız.
Sanık avukatlarının itirazları yok.
Mahkeme: Muhtelif ebatta taşlar ve cisimler Emare 3 olarak kaydedilir.
Şiddetin öfkesinden ceplerinde boş ilaç kutusu olanlar bile onları fırlatmışlar, T şeklinde demir boru ve bir başka demir cisim…
Videoları izliyoruz mahkeme salonunda; gazete çalışanları kapıyı tutuyorlar, ikinci kata tırmanmış göstericiler içeri girmeye çalışıyor, biri gazete tabelasını söküyor, diğeri camları kırıyor, gazete içi savaş alanı.
İzliyoruz.
İtiraz yok, kayıt emare olarak kaydediliyor.
Ceza veriliyor, sonra salıveriliyor, mesele kapatılıyor. Sonrası mâlum.
Beş sene sonra düne bakınca, bir göstericinin “Afrika Gazetesini Kapatın” yazılı pankartını hatırladım, fotoğraflardan.
Arkasında Elçiliğin yükselen duvarlarıyla, bağırıyordu…
Ne duruyorsunuz?
Zâlimin nefret yağmuruna tutulmuş bu binanın içindeki insanların sözlerini kapatmaya cüret ettiniz siz,
Ben de diyorum ki damını bile koruyamadığınız meclisinizi kapatın ilk.
Sonra hiçbir işe yaramayan bakanlıklarınızı,
Emir kulu bakanlarınızın başlarını kapatın,
sarıp sarmalayın onları kuş tüyü demokrasinizle,
Aile, namus, cihad için de kapatın tüm devlet dairelerini, ama Maraş’ta kalan malları önce vakfedin, sonra şükredin, öyle kapatın o defteri de.
Yanına bol fetvalı yeni ahlak zabıtaları ekleyin bu kapatma işinin, olur da tam kapatamazsınız, birinin canı istemezse rızasız ilişkiye giresiniz diye.
Benden tavsiye,
Sonra kapılarınızı da kapatın, bin bir tane kilit takın üst üste yuvanızın, giden çocuklarınız bir daha dönmesin diye, sıkıca sarılın kilitlerinize.
Kapatın tüm sınırları sonra, sınır namustur kapatın gitsin işte, Cumhuriyet kimliği olup ona sövenler de gidemesin böylece.
Kapatın tüm eski defterleri, dostlarınızla.
Eski dostların canı cehenneme canım diyiverin, beş yıldan sonra dostluk mu kaldı geriye,
Bir içki masasında, azılı bir küfür gibi uçup gitti o da, sorsan aşk falan da kalmadı zâten,
Kapatın kalbinizi de.
Şairlerin satırlarını da kapatın,
Ama kapatmadan, durun !
“Sevmesin beni hiç kimse annemden başka” diyen Faize’nin gülen gözlerine bakıp,
Elinde sigarası, karşı sahilde Kavafis’i izler gibi pencereden uzaklara dalıp giden Şener’in kederli kalemini okuyun önce,
içiniz acısın iyice.
Kapatın bu saklı ve kanlı ve şanlı tarihi,
bundan sonra kimse geçmişin karanlık sayfalarını da öğrenmesin bir zahmet,
Asfalta düşen gazeteciyi neylersin, faili meçhul cinayetleri, soruşturma, kavuşturma, savuşturma, seviştirme harekâtı onlar, unutun gitsin işte.
Hey sen! Aramızda kalsın söyleyeceklerim.
Tüm kitapları toplayıp, bizim adımıza şikayetçi olan Elçilik hatırına bir zindana da kapatın.
Şu cihad ilanı yapılan malum yer var ya, hah işte o meydandaki Namık Kemal’in zindanında icabına bakın.
Taş geliyor, sakının, aklınızı yoklayın!
Sonra gözlerinizi usul usul kapatın.
Bir tragedyada olduğunuz için sakın ağlamayın.
Partinizin tüzüğünü de kapatın,
televizyonları da kapatın,
radyoları da kapatın,
şalteri de kapatın,
burnunuzu unutmayın!
Dudaklarınızı yapıştırıp, üstüne bir de çapraz dikiş attınız mı tamam,
dilinizi de kapatın, sakın konuşmayın.
Duyduklarınız uluma falan değil,
O hakaretleri hiç duymadınız siz,
kinle saldıranların beddualarından geriye yıkık bir yurt kaldı, türküler sustu, gündelik kavgalarda per perişan olduk hepimiz.
O yüzden artık işe yaramayan kulaklarınızı da kapatın.
Nice gazetecinin fevri döndü, o gazeteden bu gazeteye savruldu sonrasında.
Televizyonların ekranı karardı, nice kalem korkudan susup kaldı.
Artık “anavatan” bile sınırdan içeri bizi koymaz oldu, Ankara’nın kitapçıları, İstanbul’un martıları hayal oldu.
Kontra davalarda yıllar bir birini kovaladı, tüm muhaliflere davalar yağmaya başladı, teminatlı yoldaşlarımız çoğaldı.
Devletin makamları ille hapsedecek Afrika’yı ve Avrupa’yı…
Gir şu sanık kutusuna, sen değil miydin daha düne kadar nefret lincine maruz kalan gazeteci, şimdi sıra devlette, onun nur yüzünü göreceksin. Yakında mahkemede!
Ankara’dan abim geldi, komutu bekle.
Köprülerin altından ne sular aktı değil mi beş yılda?
Beş koca yıl.
Bize karşı herşey daha fazla açıldı, daha fazla nefret, daha fazla müdahale, daha fazla külliye, daha fazla parsel ve daha fazla müfreze.
Kapat,
gözünü, kulağını, burnunu,
kalbini, beynini, tüm damarlarını,
artık… kapat !
Sen dur,
vicdanını kanat.
22 Ocak’ın yıldönümünde,
hâlen, unutmamak için !
Tacan Reynar
Kıdemli eski Yargıç