“Bu duruş bir gol sevincinden fazlası. Bana göre bu sevinçle şöyle demek istiyor: İşte bu gördüğünüz şey tamamen benim. Beni cüretkâr, kompleks bir insan, büyük bir kişilik, sosyal aktivist, eşit ücret için mücadele eden, milli marşı protesto eden, ABD Başkanı’nı eleştiren, lavanta saçlı bir futbol yıldızı olarak görüyorsunuz.”
Jeré Longman / The New York Times
Tarih, 1986 yılının 22 Haziranıydı. Mexico City şehrinde 114,000’den fazla seyirci Aztek stadyumunu hınca hınç doldurmuştu. Maçın 55. dakikası oynanırken, kısa boylu ve tıknazca bir futbolcu orta çizginin kendi sahasına bakan kısmından topu alır, İngiliz milli takımının koruduğu kaleye doğru yönelerek tam 5 rakip futbolcuyu ve kaleci Peter Shilton’ı da çalımladıktan sonra meşin yuvarlağı İngiltere filelerine gönderir. Bu gol tarihe yüzyılın golü olarak geçerken, bahsi geçen futbolcu ise futbol tarihinin en iyi oyuncularından biri olarak kabul edilen Diego Armando Maradona’dır. 1986 Dünya Kupası, çocuk aklımla hafızamda yer eden ilk ve özel bir turnuvadır. Maradona’nın efsaneleştiği bu turnuvada Arjantin, tarihinde ikinci kez kupanın sahibi olur.
Arjantin – İngiltere futbol maçı, Maradona efsanesinin doğduğu bir maç olması dışında, 1982 yılında gerçekleşen ve İngiltere’nin hakimiyeti ile sona eren Falkland savaşından 4 yıl sonra oynanması sebebiyle de ayrı bir önem taşımaktaydı. Bu yüzden o zamanın gazeteleri Arjantin takımının yeşil sahadaki galibiyetini, Falkland savaşının intikamı olarak lanse edeceklerdi. Tarihteki bu kendine münhasır örnek bize futbolun sadece bir oyun olmadığını gösteriyor.
Futbol Sadece Futbol Değildir!
Simon Kuper’in popüler futbol konulu, aynı adlı kitabında yazdığı gibi “Futbol asla sadece futbol değildir”. “Futbol, kitleleri peşinden sürükleyen bir oyundur” klişe cümlesi içerisinde, futbolun evrensel gücünü anlatan bir ifade yer alır. Bu oyun neden kitleleri peşinden sürüklemektedir? Bu sorunun cevabı muhtelif olmakla beraber belli ki kitleler ile oyun arasında sosyolojik bir bağ mevcuttur. Bir anlamda hangi sınıftan, cinsiyetten veya ırktan olursa olsun, insanların gündelik hayatlarını kamusal veya özel alanda etkileyen olaylar, hafta sonu bir stadyumda ifade bulmakta veya cevap arayışına mekân olmaktadır. Dolayısıyla futbol oyununu dünyaya ve hayatımıza egemen olan siyasi, sosyal ve ekonomik sistem veya sistemlerden bağımsız düşünmek ve ele almak mümkün değildir. Mevcut egemen ekonomik küresel sisteme eleştirel bir düşüncenin ifadesi olan “Endüstriyel Futbol”, bu bağlamda haklılık içermektedir. Üst düzey veya elit futbolun gerçekleştiği İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya gibi ülkelerin temsilcileri olan Manchester United, Liverpool, Real Madrid, Barselona, Juventus ve Bayern Münih gibi futbol kulüpleri yüz milyonlarca avronun döndüğü futbol ekonomisinin olduğu kadar küresel ekonominin de merkezleridir.
Futbolun neoliberal ve sosyal adaletten yoksun ekonominin bir parçası olduğu yadsınamaz bir gerçekliğe sahiptir. Mamafih benim gibi güzel oyun tutkunları için futbol sahası, başka bir dünya mümkün şiarının da mücadele alanıdır. Eğer yeryüzündeki milyonlarca futbolsever gibi bu güzel oyunu bir sanat eserini kutsar gibi tutku ile izliyorsanız; insanlık ve dünya ile ilgili ‘ilerici’ gaileleriniz varsa; endüstriyel futbol yerine daha adil, daha eşitlikçi ve toplumsal değerleri içeren bir futbol arayışı sizin için kaçınılmaz olur.
Kadınların Kupasında Çay Partisi
Geçtiğimiz Haziran ayında, Fransa’da oynanan 2019 Kadınlar Dünya Kupası, hem toplumsal cinsiyet alanındaki eşitsizliği, hem de küresel siyasetin yeşil sahadan medyaya yansımalarına tanıklık etmemize sebebiyet vermesi açısından önem taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Bu siyasi/tarihi göndermelerden birine, Kupanın çeyrek finalinde favorilerden Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), futbolun anavatanı İngiltere’yi 2-1 ile saf dışı bıraktığı karşılaşmada tanık olduk. ABD’nin forvet oyuncusu Alex Morgan,takımının ikinci golünü ağlara gönderdikten sonra gol sevinci sırasında çay içermiş gibi teatral bir gösteri yapar. Alex Morgan aksini iddia etse de İngilizlerin tepkisini çeken “çay sevinci”, medya tarafından Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın en büyük kıvılcımlarından olan Boston Çay Partisi‘ni hatırlattığı şeklinde yorumlara yol açar. Boston Çay Partisi, Amerika’daki kolonyalistlerin Büyük Britanya’dan gelen yüksek vergili çayı ve Büyük Britanya’yı protesto etmek için 16 Aralık 1773’te Boston limanında İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı Kızılderili kılığına girerek denize dökme eylemini ifade etmektedir.
2019 kadınlar dünya kupasına damga vuran esas olay ise ABD ulusal takımı kaptanı Megan Rapinoeile ABD Başkanı Donald Trumparasında geçen polemik olmuştur. Kaptan Rapinoe ve takım arkadaşları kupayı kazanmaları halinde Beyaz Saray’a gitmeyeceklerini açıklarken; kupayı kazandıktan sonra da sözlerinin gereğini yerine getiririler. Rapinoe, Beyaz Saray’a gitmek istememelerinin nedenini şu sözlerle ifade eder: “Amerikan kadın futbolu takımlarının 10’larca yıl süren eşitlik mücadelesini görmezden gelen, kendileriyle aynı şekilde düşünmeyen ve aynı şeyler için savaşmayan bürokratik bir yönetimin, takımı kendi tarafına çekmesini istemiyorum”.Bu sözler, eski bir sınıfsal mücadele olan eşitlik mücadelesinin, toplumsal cinsiyet alanındaki yansımasının yeşil sahaya taşındığını göstermektedir.
Kadınlar yıllardır, her alanda olduğu gibi futbol sahasında da var olma ve bu güzel oyunun hakkını verebildiklerini erkek egemen dünyaya ispatlama mücadelesi içerisinde olmuşlardır. Uzun soluklu bu eşitlik mücadelesi ile birlikte, kadın futbolu dünya genelinde giderek büyüse de; televizyonda ve tribünde izleyici sayısı artsa da, kadın futbol takımlarına verilen maddi ödüller hâlâ erkek takımlarına verilen ödüllerin çok altında kalmaktadır. 2015 yılında Kanada’da yapılan bir önceki Dünya Kupasında, beş yüz milyondan fazla izleyici televizyon başında turnuvayı takip etmişti. ABD ile Japonya arasındaki final maçını ise yirmi beş milyondan fazla futbolsever izlerken, bu karşılaşma ABD’de en çok izlenen futbol karşılaşması olarak tarihe geçmişti. 2015 yılındaki Kadınlar Dünya Kupasını kazanan iki milyon, 2019 yılında ise dört milyon Amerikan Doları kazanırken; buna karşılık 2018 Dünya kupasını kazanan erkek ulusal futbol takımıotuz sekiz milyon Amerikan Doları ödül kazanmıştı. İşte bütün bu eşitsizlikler başka bir mücadele alanının doğmasına sebep olmuştur.
Güzel Oyun ve İsyan
Futbol ister kadın ister erkek olsun, güzel bir oyun üzerinden yeteneklerini ve emeklerinin sonuçlarını bir takım çalışması ile temaşa sanatına çevirdikleri bir oyundur. Ama bu güzel oyunu daha değerli kılan istatistiklerin, asistlerin ve gollerin dışında içinde barındırdığı sosyo-ekonomik, siyasal ve kültürel insan profilleri ve bunların içinde dilden dile dolaşan, egemen düzene karşı eşitlik ve adalet mücadeleleri içeren başkaldırı ve isyan hikâyeleridir. Futbol Tanrısı Maradona, Kırmızı çiçek Lucarelli, Il trattore Zanetti, Lavanta saçlı Rapinoe ve daha niceleri…