Geçenlerde arşivimi karıştırken, 1974’de İskan ve Rehabilitasyon Dairesi’nden sorumlu kişinin “insan ekmekten” söz ettiğini okudum Meclis tutanaklarında. Güney’den ve Kuzey’den gelenleri Rumların bırakıp kaçmak zorunda kaldığı köylere yerleştireceklerdi. Güney’de 12 bine yakın ev bırakılmış, kuzeyde ise yaklaşık 45 bin kadar “bulmuştuk” ama yerleştirme planlandığı gibi bir türlü doğru dürüst gitmedi. Çünkü sonuç itibarıyla bir mühendislik projesiydi ve yerleşim sonrası ortaya çıkacak birçok fiziki, ekonomik, sosyolojik, siyasi sorunlar hesaplanamamıştı. Böylelikle kuzeydeki siyaset, bir türlü “ekilemeyen” insanların “mal kavgası” üstünden şekillendi. Bugünlere kadar gelindi. Ve hala sorun farklı bir biçimde devam ediyor.
Şu an Türkiye’nin kontrol altına almak istediği yerde 500 bin insan yaşıyor. 150 bine yakını hali hazırda göçmen oldu. Oradakı yerleşim yerleri hergün tarumar edilmekte. Plana göre 32 kilometre genişliğindeki bu koridora 2 milyon Arap mülteciyi yerleştirilecek. Tamam güzel de bu mülteciler Suriye’nin başka bölgelerinden kaçıp gelmiş insanlar. demek ki artık mülteci değil Internallly Displaced People (IDP) olacaklar. Öngörülen plana, göre mültecilerin 1 milyonu mevcut yerleşim merkezlerine, 1 milyonu da yeni inşa edilecek merkezlere yerleştirilecek. Her halde sayın Erdoğan buna yaratıcı bir TOKİ projesi olarak görüyor! Ama onun ötesinde, bu nüfus mühendisliği gerçekleşirse bölgenin demografik yapısı Kürtler aleyhine değiştirilecek. Fehim Taştekin bunu Arap Kemeri’ne dönüştürme hamlesi olarak görüldüğünü yazmıştı. Bence “Sunni” bir Arap kemeri demek daha doğru olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı sunuşta bu bölgede 5 bin nüfuslu 140 adet köy ile 30 bin nüfuslu 10 ilçe inşa edeceklerini söylemişti.
Fehim Taştekin, “Köylerin her birinde, 350 metrekare parsel üzerinde 100 metrekare 3+1 ev ile ahırdan oluşan bin konut, 2 cami, 16 derslikli 2 okul, 1 gençlik merkezi, kapalı spor salonu ve yönetim merkezi” yapılacağını ve her haneye bir dönüm arazi verileceğini anlatmıştı. “İlçelerin her birinde 100 metrekare 3+1 ve 2+1’lik 6 bin konut, 1 merkez cami, 10 mahalle camii, 16 derslikli 8 okul, 1 lise, 2 kapalı spor salonu, 5 gençlik merkezi, 1 küçük stadyum, 4 mahalle ölçekli futbol sahası, sosyal tesisler ile 8 ilçede 10 yataklı, 2 ilçede 200 yataklı hastane, küçük sanayi sitesi, üniversite projelendirilecek. 140 köy için 82.6 milyon metrekare, 10 ilçe için 10 milyon metrekare araziye ihtiyaç olacak. Tarım için dağıtılacak arazinin büyüklüğü ise 140 milyon metrekareyi” bulacakmış.
Bizdeki 43 yıl önceki “insan ekme” projesinde ise her dört kişilik haneye bir ev, 100 dönüm kuru arazi verilmişti. Her ekstra çocuk için is on dönüm daha verilmişti. Ayrıca tam olarak yerleşene kadar iki yıl boyunca cüzi bir maaş ve gıda yardımı da yapılmıştı. Kentlere yerleşenler tarımsal arazi değil dükkan veya ofis verilmişti. Kalan fabrikaların, otellerin atölyelerin çoğu 1974’te kurulan KİT’lere devredilmişti. Okul, futbol sahası, sosyal tesisler vesaire için Rumlardan kalan binalar kullanılmıştı. Köy camileri için ise 70’e yakın kilise kullanılmıştı. Meclis ise bir Rum şirkete ait bir eski sigara fabrikasıydı. Ama birşey, bir şekilde yolunda gitmedi ve hala daha da “gitmiyor.” Suriye’de de bu kapsamlı “insan ekme ” projesinin yürüyeceğini sanmıyorum.
Çünkü Toplum mühendisleri hep bu tip mühendisliklerin insani yönlerini unutma alışkanlığındadırlar. Çünkü ekilen bitki değil, hafızasıyla, duygularıyla, özlemleriyle, beklentileriyle gelen, yerinden edilen ise acılarıyla, yok olan anıları ve umutlarıyla giden insanın ta kendisidir.