Karantina süresi boyunca durmaksızın yeni şeyler öğrenmenin peşinden koştum. Yeni bir enstrümana başladım, yeni tarifleri uygulayabileceğim bir fırın aldım, kafama silah dayasalar girmeyeceğim yoga pozisyonlarına girdim. Hepsi neden? Bir şey üretme hissini bastırabilmek için. Sadece bunun için tavana bakıp aşk yaşayabileceğim dakikaları çöpe attım. Tüm bunları yaptım çünkü bilmem kaç zaman önceden aklıma sıkışıp kalmış bir düşünce vardı. Daha iyi bir insan olabilmek için sürekli kendimi geliştirmeliydim. Sürekli daha ilerisine gidecek, her bir sene biterken küçük işletmelerin gün sonu raporunu incelemesi gibi neler başardığıma tek tek bakacaktım. Bunu yapmak zorundaydım, aksi takdirde işe yarar bir insan olmazdım. İşe yarar bir insan olmadığımda da olmamın bir anlamı kalmazdı değil mi?
Değil.
Toplum içerisinde sizi dış halkaya taşıyabilecek herhangi küçük bir farklılığınız var ise olabileceğiniz en iyi siz olmalısınız. Bu, kendinizi kanıtlamanız için sınandığınız bir sınavdır. Bu sınavın başlangıcı farklı olduğunuzu hissettiğiniz ilk anda başlar ve sonunu getirmediğiniz sürece sizinle beraber olmaya devam eder. Bu raddeden sonra bir şey üretmek veya bir şeyde iyi olmak bir zevk değil zorunluluk hâline gelmiştir. Onların gözünde kahraman olmak sizi öteki sınıfından çıkaracaktır. Siz artık diğerlerinin arasında değil, farklılığınızın göz ardı edildiği biz kümesi içerisindesiniz çünkü siz kimsenin yapamadığı o harika şeyi başardınız.
Karantina dolayısıyla ev içerisinde kaldığım süre içerisinde yaptıklarımın nedenlerini arar oldum. Hâlâ gün içerisinde beni meşgul tutması için pek çok şeyde daha ileriye gitmeye çalışıyorum. Daha iyi bir yere varma uğraşı kurtulması zor bir alışkanlık sanırım. Yine de umut vadeden bir açıdan bakacak olursak yaptığım şeyleri istediğim için yapıyorum, kendime yeni unvanlar atayabilmek için değil. Yani, umarım öyle yapıyorumdur.
Ve tam bu farkındalığın izlerini sürmeye karar verdiğim anda sokağa çıkma yasağı sona eriyor. Yakında adım adım her şey eski hâline dönecek. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemlerini sürdüren kalabalığın içinde biliyoruz ki öyle ya da böyle her şey eskisi gibi olmaya zorlanacak. Bildiğimiz rutine dönmek yeni farkındalıklar yaratmaktan çok daha kolay. Bilindik alışkanlıkları sürdürmenin verdiği huzuru kolay kolay kimse yıkamaz. Belki ilk günlerde iki metre arayla sohbetlerimiz devam eder, sonrasında güle oynaya muhabbet arası anlatılan bir anı olarak bu yaşadıklarımız söner kaybolur.
Bilinmeli ki ben de bu kalabalık içerisinde kaybolmanın ipini çekiyorum. Ofisten çıkıp ailemin evine uğramak, sonrasında geceyi kapatmadan arkadaşlarımla rastgele bir kahvecide zaman öldüren sohbetlere dönmek istiyorum. Karantina öncesindeki ben ile şimdiki ben arasındaki tek fark, birkaç günlüğüne bile olsun, hiçbir şey yapmamanın mutluluğuna varmak olacak. İsteksiz ve aylak, neler başarabileceğimi düşünmeden bir koltukta saatlerce oturmanın anısını döndüreceğim aklımda. Bileceğim ki başardığım tüm büyük şeylerin anlamı güçlü bir üfürükle kolayca yok olabiliyor.
Sonrasında da belki bir gün tüm bu olağanlığı değiştirmek için bir şeyler yapmaya başlarım.
Belki de başlamam.
Kim bilebilir ki?