Bugüne kadar bu konuda sırf başkaları zarar görmesin, insanlarımız korkmasın, cesaretler kırılmasın diye bir şey söylemedim.
Ancak son zamanlarda artık ayyuka çıkan bu hukuksuzluk ve başta olan siyasilerin aymazca, utanmadan, kendi insanını hedef gösteren açıklamalarını okudukça, özellikle önce Sn.Ali Bizden’in sonra da Basın-Sen’in başkanı dostum gazeteci Ali Kişmir’in Türkiye’de tutuklanması, ardından da bugün itibariyle Avrupa Gazetesi’nde yayınlanan ve ismimin içinde yer aldığı liste sonrası gelen sorulara bir cevap vermem kaçınılmaz olmuştur.
Ben Ankara aşığı bir insanım. Ama politikasının değil, siyasilerinin hiç değil. O sokakların kışta genzimi yakan soğuğuna aşığım, kitapçılarına, kısa süreli sertifika ve fransızca eğitimleri için kaldığım sürede AKP iktidarında şehrin dokusu ve ruhu yavaş yavaş değişse de çocukluk anıları ile doludur benim için Ankara.
Çok küçük yaşlardan beri sağlık kontrolleri için gittiğim bir şehirdir benim için, kalbinde Anıtkabir olan bu şehir gibi o da benim kalbimdedir.
Ben Karadeniz’in o yeşilini, Gaziantep’in eski sokaklarını, çarşılarını, Nevşehir’i bacalarını, Aydın’da geçen dostlukları, İzmir’in kardeşliğini de severim. Hem de çok severim.
Ama…
2018 yılının Ocak ayının 22’sinde yaşanan saldırılardan ve ardından geçen yargılama sürecinde şahsımın Türkiye’nin en tepesindeki isimler tarafından hedef gösterilmesi ve KKTC’deki resmi makamlar tarafından bana aktarılan “verdiği ceza kadar karşılığını da alacak, hiçbir ceza vermeyecek” şeklindeki söylemlerin ardından, ceza verdikten sonra yine resmi makamlar tarafından hiçbir şekilde uzun bir süre Türkiye’ye gitmemem gerektiği yönünde aldığım uyarılardan sonra gitmedim.
Bu süre zarfında Türkiye’deki bazı kaynaklardan araştırma yaptığımda muhaceret kayıtlarında ismimin görüldüğünü ve adli bir kayıt olduğu bilgisine ulaştım.
Oradaki hukukçu dostlarım da bana “yerinizde olsak gelmeyiz, ciddi bir durum var” dediler.
Ancak ne olduğunu bugüne kadar giriş yapmadığım için öğrenemedim.
Yaklaşık 4 yıldır o egemenliğini yere göğe sığdıramadığınız 39 yaşına kadar kesintisiz yaşadığım KKTC’den değil, işinize geldiğinde tanımıyorum dediğiniz ama kimlik kartlarını, pasaportlarını cebinizden çıkarmadığınız Kıbrıs Cumhuriyeti havaalanlarını kullanarak ülkeme giriş çıkış yapıyorum.
Bana sırf ve sadece kamu görevimi doğru ve dürüst şekilde yaptığım için uygulanan bu yaptırımlar nedeniyle bugün Kuzey Kıbrıs’tan seyahat edemiyorum.
Ve o kadar şey yaşadıktan sonra, hayatlarında hiçbir bedel ödemeyen bazı kişilerin bugün sallanarak ve yalpalayarak ağızlarına aldıkları “özgürlüklerin” neredeyse hiçbirinin olmadığı bir ada yarısında kendilerine biçilen kukla rolünü ne kadar iyi oynadıklarını da seyrediyorum,
ve gülüyorum.
Gülüyoruz.
O listeye iyi bakın.
Ortak noktanın gülen insanlar olduğunu göreceksiniz.
Gülüyoruz.
Size gülüyoruz,
Yalan, dolan, talan düzeninize,
Mensubu olduğu meclise gidip işlemekten kaçan tembellere, nisap sağlayamayan “iktidara”,
Bedel ödemeden hiçbir onurlu insanın bu toprak parçasında yaşamasının imkansız olduğunu bilmeyenlere,
sahte egemenliğinize,
Her tarafından sahtelik akan ve artık bir siyasetten öte bir ürün haline gelmiş müdahale ile seçilmişlerinize,
Gülüyoruz,
Dünyanın merkezini kendiniz zannedip böbürlendiğiniz o koltuklara,
İnsan hakları karnenize, hiçbir değeri ve tanınmışlığı olmayan makamlarınıza,
Kurdurduğunuz sahte yapay dünyaya,
Ve size, ve size inananlara,
Gülüyoruz.
Ve gülmeye devam edeceğiz.
Çünkü biz biliyoruz,
Bu zulüm bitecek elbet,
Ve siz o gün sırtınızı dayadığınız o karanlık çökünce yine korkacaksınız.
Yüzleşemeyeceksiniz.
Mağara’dan çıkan ve hayatı boyunca kendi gölgesinden başka hiçbir sureti görmemiş ve bundan dolayı da o yanılgıyı gerçeklik zannedenler gibi, o alegori içindekiler gibi,
karanlık bastırdığında uluyan sizler,
ışıktan korkacaksınız.
Gülüyoruz.
Listenizi alın başınıza çalın.
Bize birer dünya vatandaşı olarak,
ufkumuz da yeter,
dünyanın geri kalanı da yeter.
ZALİMLERE DERT,
KUKLALARA TASA,
DOSTLARA SELAM OLSUN…