Koronavirüs dolayısıyla ülke genelinde sokağa çıkılmaması yönünde uyarılarda bulunuluyor. GazeddaKıbrıs olarak, evde geçirdiğiniz vaktin verimli kullanılması için film önerilerinde bulunmaya devam ediyoruz.
Koronavirüs tehlikesiyle evde kalmak her geçen gün daha da zor bir hale geliyor. GazeddaKıbrıs olarak, evde geçirdiğiniz zamanın daha kaliteli olabilmesi için, ailenizle beraber izleyebileceğiniz; 10 adet “mutlu film” hazırladık.
Filmler, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Film Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Zuhal Çetin Özkan’ın önerileriyle hazırlanmıştır.
NOT: Filmler karışık olarak sıralanmıştır.
10- Bir Mucizedir Yaşamak
Luka, Jadranka ve oğulları Milos orta sınıfa ait sıradan bir ailedir. Sırp aile, Bosna’da küçük bir kasabaya yerleşir. Luka, mühendislik mesleğini sürdürürken, eşi Jadranka’nın en büyük hayali başarılı bir opera sanatçısı olabilmektir. Bu küçük kasabanın tek önemli özelliği ise içinden geçen tren hattı ve beraberinde taşıdığı turistler olacaktır.
Luka da bu tren hattını düzenlemesi için görevlendirilmiştir. Ancak bekleyen bir savaş patlak verir ve acımasızca hayatları felç eder. Luka artık savaş bölgesindedir ve Sabaha ile tanışır… Balkanların ünlü yönetmeni Emir Kusturica imzasını taşıyan film diğer filmlerinde de olduğu gibi komedi ve dramı harmanlıyor.
9- Hayat Güzeldir
Hayat Güzeldir’de, başkahramanımız hayat dolu Guido’nun güzeller güzeli öğretmen Dora’ya vurulur ve tüm engellere rağmen evlenirler. Ardından bir de çocuk sahibi olan çiftin hayatlarındaki tüm pürüzler ortadan kalktığında savaş patlak verir. Yahudi oldukları için toplama kampına götürüldüklerinde Guido, oğluna esir kampının ve savaşın bir oyun olarak söyleyecek; oğlu, oyunu başarıyla tamamlarsa ödül olarak çok istediği bir oyuncak tankı hediye edecektir.
İkinci Dünya Savaşı’nın sivillerin üzerindeki yıkıcı etkisini beyaz perdeye en iyi uyarlayan filmlerden biri olan Hayat Güzeldir, tüm olumsuzluklara rağmen her daim bir umut ışığı olduğunu adında olduğu gibi, içeriğinde de barındırıyor. Gösterime girdiği dönem büyük ses getiren film Akademi’nin de büyük ilgisine nail olup, En İyi Yabancı Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Müzik olmak üzere üç dalda Oscar ödülü kazanmıştı.
8 – Amelie
Amelie, Ünlü Fransız yönetmen Jean-Pierre Jeunet’nin beş dalda Oscar’a aday gösterilen ve son on yılın en ses getiren yapımları arasında. Bu Fransız komedisi bizi genç ve özel bir kadınla tanışmaya davet ediyor; her daim hayat dolu, yaşama sevgi dolu gözlerle tanıklık eden ve sahip olduğu özel ışıltıyı her anında yanında taşıyan Amelie’nin hikayesine…
Anne ve babasını kaybetmiş olan Amelie, kendini başkalarının hayatlarını tamir etmeye, onları mutlu kılmaya adamıştır; bu adanmışlığı fark ettirmeden, bu durumdan bihaber olan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik yapmaktadır. Peki başkalarının mutluluğu için çabalayan Amelie, yalnızlığının farkına vardığı an kendi mutluluğu için de çabalamaya başlayacak mıdır?
7- Çikolata
Her şeyden uzak, minik bir Fransız kasabası… Genç bir kadın ve kızı kasabaya taşınırlar. Kasabanın tüm sıradanlığına şirk koşan bu iki kadın, oldukça farklı ve sevimli bir çikolata dükkanı açarlar. Bu tip zevklerin tatminkarlığından habersiz olan kasaba ahali, bu küçük dükkanın onlara sunduğu hazlar dünyasıyla bugüne kadar yaşamadığı, yeni bir hayatı keşfeder.
Ancak öteki taraftan, kasabanın yaşadığı bu tatmin duygusunun tam karşısında duran kasaba sakinleri de vardır. Gizli bir soğuk savaş başlayacaktır.
6- Can Dostum
Can Dostum, felçi bir adam ve ona bakıcılık yapan gencin hikayesini anlatıyor. Zengin bir iş adamı ve aristokrat olan Philippe, yamaç paraşütü yaparken geçirdiği kaza sonrası felç olur ve boynundan aşağısı kullanamaz hale gelir. Driss ise hapishaneden henüz yeni çıkmış bir işsizdir. Philippe 7 gün 24 saat boyunca bakımını üstlenmesi için Driss’i evine yatılı yardımcı olarak alınca ikisinin de dünyası değişecektir. Normal şartlar altında hiçbir zaman yan yana gelmeyecek bu ikili iyisiyle kötüsüyle hayatın tadını beraber çıkarmaya başlarlar.
Fransa’da geçtiğimiz kasım ayında vizyona giren film, hayatta bir noktadan sonra kültür ve sınıf farklılıklarının ortadan kalkması temasına odaklanan ve dram-mizah arasında gidip gelen bir yapım. Fransız sinemacılar Olivier Nakache ve Eric Toledano’nun beraber yazıp yönettiği filmin başrollerinde ise François Cluzet ve Omar Sy var.
5- Bugün Aslında Dündü
Bugün Aslında Dündü, nefret ettiği bir günü tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan bir adamın maceralarını konu ediyor. Phil Connors, ekranlardaki samimi kişiliği ve eğlenceli yüzüyle kendine has bir şöhrete sahip olan, ancak kameralardan kurtulduğu an kendini beğenmiş ve kibirli kişiliğine geri dönen bir hava durumu spikeridir.
Bu huysuz adam, hiç sevmediği kırsal yaşamın hüküm sürdüğü Pensilvanya’nın kırsal kasabalarından birine, Groundhog Day etkinlikleri için gönderilir. Burada yaşanan hayat ve mütevazi insanlardan iğrense debu hayata bir günlüğüne, görevi için katlanmak zorundadır. Ancak ansızın çıkan bir kar fırtınası tüm ulaşım yollarını kapattığında Phil, talihsiz kaderiyle başbaşa kalır. Ertesi sabah uyandığında ise daha büyük bir sürpriz kapıdadır: Phil, zaman döngüsüne yakalanmıştır; nefret ettiği o günü tekrar tekrar yaşamak zorundadır! 2 Şubat tarihinin sinemaseverlerdeki yeri ayrıdır. Bu tarihi borçlu olduğumuz Grounghog Day, dahice yazılmış senaryosu ve başarılı oyunculuklarıyla son derece eğlenceli bir klasik.
4- Mandıra Filozofu
Mustafa Ali’nin içinde yaşadığı dünya düzenine karşı koyduğu tavır, onu Muğla’nın Çökertme köyünün yakınlarında, ıssız bir kulübede yaşamaya kadar götürür. Felsefe bölümü mezunu olan Mustafa Ali burada doğayla iç içe, modern hayatın getirisi olan her şeyden uzak bir yaşam sürer ve zamanının tamamına yakınını kitap okuyarak geçirir.
Çalışmaya ise kesinkes karşıdır. Cavit ise kurnaz ve çalışkan bir işadamıdır ve yeni projesi için Çökertme köyüne gelir. Amacı Mustafa Ali’nin sahip olduğu araziyi satın alıp yerine kazanç getirecek bir butik otel yaptırmaktır. Ne var ki İstanbul’dan gelen bu beklenmedik konuğun hayatı Mustafa Ali ile tanıştıktan sonra eskisi gibi olmayacaktır.
Birol Güven’in senaryosunu yazıp Müfit Can Saçıntı’nın yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini Müfit Can Saçıntı ve Rasim Öztekin paylaşıyor.
3- Julie ve Julia
ABD’nin en sevilen kadın oyuncusu olduğu su götürmez olan Meryl Streep’in başrolde yer aldığı Julie & Julia, iki gerçek hikayeye yaslanıyor. Film, zaman ve mekan olarak ayrı olsa bile hayatları iç içe geçen iki kadının, tutku ve cesaretle hiçbir şeyin imkansız olmadığını anlatması üzerine kurulu bir romantik dram olma özelliğini taşıyor.
Julie & Julia, 4. Rome Film Festival’in kapanış filmi olacak. Filmin yönetmenlik koltuğunda oturan Nora Ephron ise Meryl Streep’in performansından çok memnun kaldığını ve sanatçının yine Oscar’ların en büyük adayı olacağından emin olduğunu belirtiyor.
2- Umudunu Kaybetme
İyi bir baba olan Chris Gardner, işinde sorunlar yaşayan, maddi açıdan sarsıntıda olan ve aynı zamanda iyi bir eş olan bir adamdır. Ancak ne yazık ki eşi sıkıntılara daha fazla katlanamayacağına karar vererek onu terk eder. Christopher adındaki oğulları da babasının yanında kalır.
Karısının terk edişi de yetmezmiş gibi bir de ev sahibi dışarı atar baba –oğulu. Sokaklarda kalıp, tuvaletlerde, düşkünler evinde çalışarak ayakta durmaya çalışır. Oğlunun sevgisi bu mücadeleci baba için her şeydir. Ve sevgiye eklenen bir var olma savaşı hiç şüphesiz, vakti geldiğinde en mükemmel kapıları açacaktır.
1- Asla Pes Etme
Orlando, ağırlıklı burjuvaların yaşadığı, sokaklarında lüks arabalarıyla züppe gençlerin fink attığı bir kenttir. Jake Tyler ise Iowa’dan gelmiştir ve etraftaki lüks binalar ve pahalı malikaneler başını döndürür. Burası tüm düşlerini gerçeğe döndürebileceği masalsı bir yerdir Tyler için. İşin ilginç yanı, Amerikan Rüyası’nı temsil eden bu kentin havai gençlerinin ise hayattan hiçbir beklentisi kalmamıştır. Bu ayrıcalıklı güruhun, pahalı otomobillerine binerek hava atmak, bikinileri ve tokyolarıyla sokaklarda gezinmek dışında pek yaptıkları kaydadeğer bir meşgale zaten yoktur. Iowa’dayken futbol takımının gözdesi olan Jake, bu parlak şehirde tam bir yabancı gibidir.
Sessiz ve çekingen mizacı; çevresinde kaba saba ya da hırpani olarak algılanan kılık kıyafetiyle yeni gelen çocuk muamelesi gördüğü için ilk etapta arkadaş edinemez. Ryan adlı kabadayı ruhlu bir gençle istemeden kavgaya tutuşmak zorunda kalan Jake dövüşü kaybedince de çevresi tarafından aşağılanmaya ve küçümsenmeye başlar. Ancak Jake’in iyi kalpli sınıf arkadaşı Max, onda bir şampiyon ruhu görmektedir. Jake’e kısaca MMA olarak bilinen karışık savunma sanatları sporundan bahseder. Sonra da onu bu sporu öğreten kendi koçu Jean Roqua ile tanıştırır. Bu sporu öğrenmeye başlayan Jake’in, MMA’nın bir sokak dövüşü olmadığını, başlıbaşına bir sanat olduğunu fark etmesi uzun sürmez.