Oktay Rifat’ın Dilsiz ve Çıplak ismini verdiği şiir kitabından sizler için şiirleri derledik.
Belki de öyledir, Oktay Rıfat’ın dediği gibi plastik torbalı kalabalıklar içinde insanlardır toplum dediğimiz. Belki de kendilerini taşıyorlar omuzlarında. Kimi bir balon gibi tutuyor elinde geçmişini belki de, kimi suçluluğunu, kimi cinayetini, kimi öfkesini, kimi yoksulluğunu belki de…
Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşun çarklarından biri eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı ama insanlar sevişemez, öpüşemez, beğenemez, yarınların yeni düzenine şiirli dünyanın hızıyla kavuşamazdı.
Deniz ve Ağaç
Uyurken sudaki çalkanış
ateş bir beşiğe dönüyor akşamüstü
dağlar denize iniyor
çam ormanı denize iniyor
bütün bu kütükleri yarma çamları
suyun ağzına yığmalı ki
ikisi de canlıyken, deniz ve martı,
ağaca ve güneşe doysunlar
ben yoksam
bir başkası yoksa benim yerime
bütün o salaş meyhaneler
ahşap çıkmalar, iskele, yalılar yoksa
bu çakılları tahta bir kutuya koysunlar
duysun deniz ağacın sesini
dipten ve uzaktan
ölü de olsa
Bir Kargaşadan Çıkış
İple ipin içinden
yırtıkların içinden görünen gök
dağdan iniyor mor bir katır sırtında
göl var gölün kamışları
ev var ormanın ucunda
bir salıncak gibi
iki köylü arasına asılı
bir sürü ufak tefek düşünebildiğince
kum var elekten geçirdiğim, bir ince
kız var yatakta, mavi atlas yorganı
açık, kuşları var
karyolanın demirlerine konmuş
uçup giden geceleri
dağdan iniyorum ovasız
otsuz kaldım saksılarım kırık
bir pencere, camları kırık,
trenler geçer içinden
asılı yazmalar çamaşırlar
buralar yollar istasyonlar
istasyonlarda faytonlar
bir Kahveci belinde peştemalı
yüzünün yarısı bulutlu yarısı açık
ve tüfek ateşine külrengi
tüylerini bırakıyor kuş
yalnızlığını sürüdeki
bittiği yerde kargaşanın
Deniz Kadın ve Baykuş
Baykuşlu kadın gözlerini kırpmadan
bakıyor bize, para var açık avucunda
biz karşıdan ona bakıyoruz balıkçılarla
biri bir balık fırlatıyor
öbürü ağını örüyor aldırmadan
kadının gözleri ve eli hep açık
baykuşun gözleri hep açık
deniz yaklaşıyor birdenbire
döküyor çivit rengi mavisini
baykuşa ve kadına
mavi masmavi
dönüyorlar geldikleri yere
arkalarına bakmadan
Bir Beklentiye Giriş
Gecem olsa alıp başımı giderdim
bahçem olsa ağaçlar çizerdim dama
ne gecem var ne gündüzüm
bu yüzden denizler atıyorum
merdiven başında bulutlara
gidiyorlar yandan çarklı
gidiyorlar uzun ırmakta
unuttuğum denizler bulutlara
durdurun onları gün batmadan
durdurun bir yeşile göre çizilmiş
bu dalgın gökleri bulutlara
Göç
Uzak uzakta en uzak uzakta
ağaçtaki kara karga ağardı mı
kara duman orta yere dikiliyordu
sütü kesiliyordu anaların
gökyüzü demir kalının ardında
bir dilenci yatık rüzgârları biçiyor
bağlıyordu demetlerini sevişmenin.
Doğal, diye düşünüyorduk, insanların
birer ikişer göçmesi doğal
uzak sarayların tuzuna
türkülerin bulanık suyundan.
Ve çeşmeler akmıyordu
kadınlar kollarını doldurdular testislere
peltemsi kıvamda, yattılar
kocalarıyla uykulu ve hasta
kokuyordu derenin yalnızlığı
kavakları devrik
sığır şimdi öteden su içiyor
konuyor batağın yeşil sineği
atlarken ölen
kurbağanın ölüm eldivenine.
Doğal, diye düşünüyorduk, doğal
kargalar dökülmeye başladı mı
buğday başak tutmaz somunlar küçük
eller daha küçük
Çıplak
Çıplak düşünüyorum vücudunu
sıcak sessizliğinde saçlarınla örtülü
bir yıldızla iç içe
bir gemi gibi madeninde
özgürlüğünde kanatların
ki denizin tuzunda erirler
her akşam gördüğümde
bir deniz gibi düşünüyorum vücudunu
ve gizleyememek çıplaklığını
ölümsüz mağaralar bularak
ürkütüyor beni,
işsiz ırgatlar gibi çaresiz
açlıkla hafiflemiş
dolanıyorum çevresinde boşluğunun,
yoksulluğun açtığı yaraya sarıyorum
saçlarınla gizlediğin vücudunu
saçlarına gömüyorum vücudunu