• Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
Pazartesi, Mayıs 12, 2025
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazeddakıbrıs
28 °c
Nicosia
  • ANA SAYFA
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
        • PENNA
      • DÜNYADAN YAZARLAR
        • PROJECT SYNDICATE
    • RÖPORTAJ
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • TÜM İÇERİK
  • ANA SAYFA
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
        • PENNA
      • DÜNYADAN YAZARLAR
        • PROJECT SYNDICATE
    • RÖPORTAJ
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • TÜM İÇERİK
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
Bulamadık
Tümünü Gör
Ana Sayfa YORUM GAZEDDABLOG GAZEDDA YAZARLARI Sibel Özbudun

“Devrim” ve “Kültür”  üzerine çerçeve düşünceler [*] – Sibel Özbudun

Değişimsizliğin sosyologu Talcott Parsons, bir makalesinde, Amerikan toplumunu bütünleştiren en yüksek değerlerin (enstrümantal aktivizm, Weber’in münzevî Protestanlığı), yani Amerikan kültürünün Amerikan tarihi boyunca hiç değişmediğini yazabilmişti.

Sibel Özbudun Sibel Özbudun
12 Eylül 2022
Okuma Süresi: 13 dk
A A
Bir emperyalist siyaset artı bir anti-emperyalist siyaset iki anti-emperyalist siyaset yapmaz! Yoktan Var Olmaz (1) – Mustafa Onurer
https://bsky.app/profile/gazeddakibris.bsky.socialhttps://www.threads.net/@gazeddakibris

“Büyükler neden büyüktür, bilir misiniz?

Biz, dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan.

Artık kalkalım!”[1]

Değişimsizliğin sosyologu Talcott Parsons, bir makalesinde, Amerikan toplumunu bütünleştiren en yüksek değerlerin (enstrümantal aktivizm, Weber’in münzevî Protestanlığı), yani Amerikan kültürünün Amerikan tarihi boyunca hiç değişmediğini yazabilmişti… (akt. Applebaum 1970: 71) 

Benzer bir iddiayı İngiltere için, farklı bir bağlamda Britanyalı tarihçi Macfarlane (1993: 178-189) de dile getirmekte, İngiliz toplumsal/hukuksal hatta siyasal kurumlarının (hükümet biçimi, hukuk sistemi, sosyal sınıflar, toprak rejimi, akrabalık, evlilik, aile yapısı…) en azından 13. yüzyıldan bu yana temelde aynı kaldığını söylemektedir. 

İki yazar arasında yaklaşık 30 yıl, belki biraz daha fazlası olmalı. Tüm bir sosyal bilimler camiasının “(toplumsal/kültürel) değişim” üzerinde kafa yormakla geçirdiği 30 yılın ardından, sosyal (ve kültür) bilimler(in)de sarkacın yeniden “değişimsizlik” ve “istikrar”a doğru salındığını görmek, düşündürücüdür. 

Gerçekten de Macfarlane, sosyal bilimleri (tarihsel) süreklilik ve (toplumsal-kültürel) istikrar üzerinde yeniden düşünmeye çağıran tek sosyal bilimci değil. En azından kültür üzerine düşünen-yazan kalemler, 1960’ların “devrimci” rüzgârlarının ardından, 1980’lerde kültürü değişmesi (olanaksız değilse) zor aklî dizilimlerle bağlantılı olarak tanımlamaya yönelmiş, kültürler arası erişimsizliği vurgulayan göreci yaklaşımlar daha çok rağbet görür olmuşlardır. 

Bu “regresyon”un kuşkusuz iktisadî-siyasal, tarihsel ve ideolojik bir dizi nedeni var: Batılı “Akademia”yı da etkisi altına alan ’68 dalgasının Batı’nın iktisadî-siyasal çerçevelerinde köklü dönüşümlere yol açamadan geri çekilmesi, sosyalist sistemin dağılması, neo-liberal versiyonuyla birlikte kapitalizmi tek ve ebedî gerçeklik ilan eden ideolojik hegemonyanın tesisi (“Bilimsel-Teknolojik Devrim”, “Elveda Proletarya”, “Tarihin Sonu” söylenceleri), kültürel muhafazakârlığın yükselişi, kimlikleri sabit, geçirimsiz kültürel kendilikler olarak algılayan “kimlik” söylemlerinin “sınıf” ve “sınıf mücadeleleri”ne dayanan argümanları ikame edişi…)

Neyse ki, sol/muhalif çevreleri de pıtrak gibi biten “post-” söyleme teslim eden bu ataletin sonuna yaklaştığını gösteren emareler, 1990’ların sonlarından itibaren dünya sahnesinde boy göstermeye başladı yeniden. Devreleri giderek daralan bölgesel krizlerden, ÇUŞ’lar kapitalizmini fenersiz yakalayan büyük boyutlu ve militan küreselleşme karşıtı gösterilerden Latin Amerika’nın yeni popüler-sol rejimlerine bir dizi gelişme, bu değişimin göstergesi.

Bu durum, nicedir gözden düştüğü ilan edilen “Devrim” ve onunla ilişkili soru(n)ları yeniden ele almamıza olanak sağlamakla kalmıyor, böyle bir girişimi gerekli, hatta zorunlu kılıyor.

Son yirmi yıldır süregiden tartışmaların ve hegemonik söylemlerin “Devrim” kavramıyla birlikte ele alınmasını en sorunlu kıldığı alanlardan bir tanesi de hiç kuşku yok ki, “kültür”dür. Bu, büyük ölçüde, “kültür” üzerine düşünme konusunda kendini neredeyse “tekel” ilan eden ana-akım ABD sosyal biliminden kaynaklanan ve hâlâ “devrim”i güncel görenler açısından, aşılması zorunlu bir sorundur.

Açımlayalım.

ABD sosyal bilimi büyük ölçüde Weber’in mekanist izleyicisi Talcott Parsons’un mirasına dayanmaktadır. Parsons, bilindiği üzere, insan ve toplum bilimleri arasında “işbölümü”nü tesis ederken, insan eyleminin dört düzlemini ayırt ederek her birini bir “uzmanlık alanına” tevcih etmişti. Bunlar, kabaca, psikolojinin (psikanaliz ya da davranışçılık) alanını oluşturan bireysel kişilik; sosyal psikoloji/grup dinamikleri’nin alanına giren bireylerarası etkileşim; sosyolojinin konusu olan grup ya da toplumsal sistem; ve antropolojiye emanet edilen kültürel sistem idi.

Bu bölümleme, salt bilimler-arası uzmanlaşma gereğinden kaynaklanan bir işbölümünden ibaret değildi üstelik; Talcott Parsons’un, bir “mekanik harikası” olarak nitelenebilecek “dörtlü sistem”inin de bir yansımasıydı. Özetin özetiyle bu “dörtlü sistem”in, tüm insan (ve toplum) davranışının dört ilke uyarınca işlediğini (uyarlanma, hedefe erişim, bütünleşme, gizil örüntü sürdürümü), bu dört ilkenin aşağıdan yukarı doğru sıralanan bir dizilim gösterdiğini, değişime en açık olan uyarlanma süreçlerinden yukarı çıkıldığında, değişime karşı direncin arttığı, gizil örüntü sürdürümü işlevini üstlenen değerler sistemi ya da kısaca kültür’ün değişime en kapalı, ve toplumsal varlığı(organizasyonu) dengede tutmaya yarayan bir “alan”ı oluşturduğu vb. varsayımlarına dayanmaktaydı.

Bu Parsons “statiği”, onun “Kültür” alanıyla ilgilenmekle görevlendirdiği öğrencilerinden Clifford Geertz tarafından benimsenerek kültürle ilgili yaklaşımlarda paradigmatik bir konuma getirilmiştir.

Geertz’e -ve ondan etkilenen bir dizi postmodern düşünüre- göre kültür, “toplumsal yapı”yla bağlantılı, ancak ondan ayrı, kendi özerk devinim dinamiklerine sahip bir simgeler/anlamlar ağıdır. Hem insanların çevrelerini, olup-biteni anlamlandırmalarına olanak sağlayan bir haritayı, hem de davranışlarını üzerinde biçimlendirebilecekleri bir “davranış modeli”ni sunmaktadır. Dahası, bu “anlamlar ağı” her bir tikel toplumun üyeleri tarafından paylaşılmaktadır; bir başka deyişle, “tikel”, “kendine özgü”dür. 

Geertz’in, kendisini izleyen kültür araştırıcılarına bıraktığı miras, bu anlamda ikilidir: 1) Kültürün zihniyetler/anlam(landırma)lar/simgeler alanına taalluk eden bir “şey” olduğu; dolayısıyla toplumun maddî koşullarıyla bağlantılarının, ancak her biri kendi içerisinde kavranılması gereken tikelci dolayımlarla ele alınabileceği; ve 2) Her bir kültür, belirli bir toplumun mensuplarının paylaştığı bir “simgeler/anlamlar ağı” olduğuna göre, kültüre yaklaşımın ancak “göreci” olabileceği.

Geertz’in kastından bağımsız olarak, en azından kültürel antropoloji alanında paradigmatik bir konum yüklenen bu miras, kültürün insanları sarıp-sarmalayan, onları iradelerinin dışında teslim alan, şeyleri anlayıp yorumlamalarında ve davranışlarında rehberlik eden kişilik-dışı bir şey, bir “geist” olarak anlaşılıp yorumlanmasında araçsal oldu.[2]

“Kültür” ile “devrim”in ilişkileri üzerinde düşünmek, öncelikle kültürün “bu” kavranılışına itiraz etmeyi gerektirmektedir.

Böylesi bir itiraz ise, kanımca öncelikle kültürlerin iktisadî-siyasal-toplumsal bağlamlarda sürekli olarak üretilen ve yeniden üretilen “mamûller” olduğunu[3] öne sürerek başlamalıdır işe.

Bu bakımdan Eagleton (2005: 9-42)’ın kültür kavramının tarihsel izini sürdüğü son derece önemli çalışmasında, kavramın özgün anlamının doğayla ve emek süreciyle bütünleşikliğine dikkat çekişi yol göstericidir. Latince “tarımda gelişimden ikamet etmeye, tapmaktan korumaya kadar bir çok anlama gelen” colere fiilinden türetilen kültür kavramı, “kendi aşkınlığının araçlarını kendisi üreten” doğaya, ya da daha doğru bir deyişle, doğanın insan eliyle dönüştürülmesine içkindir. “Doğa her zaman bir anlamda kültürelse, kültürler de kendileriyle doğa arasındaki sürekli alışverişten, yani emek dediğimiz şeyden oluşurlar,” demektedir Eagleton (2005: 11); ve “başlangıçta tümüyle materyalist bir süreci imlemiş” olan “kültür”ün, “zamanla mecazi olarak tinsel meselelere kaymış” olduğuna dikkat çekmektedir. Ve kültür kavramı, “Marksist tabirle, altyapıyla üstyapıyı tek bir kavramın çatısı altında toplar” (s.10).

Evet, kültür, doğal bir varlık olan insanın, yaşamını sürdürebilmek için doğa üzerinde bir takım işlemler gerçekleştirmesiyle biçimlenir. Bu faaliyetler, insanların birbirleriyle ilişkiye girmesini, birlikte yaşamasını, iletişim kurmasını, toplumsal örgütlenmeler oluşturmasını, bu örgütlenmelerin kalıcılığını sağlamasını, bilgi ve deneyimlerini yeni kuşaklara aktarmasını… vb. vb. gerektirmektedir. Bir başka deyişle, insan doğal gereksinimlerini doğadan karşılama süreci içerisinde “toplumsallaşır”; “sürü”den, “toplum”a dönüşür. İnsanı sürüden topluma dönüştüren “şey” ise kültürdür.

Şu hâlde kültürü toplumdan, insanların doğayı dönüştürme faaliyetlerini insanların düşünceleri, inançları, tahayyülleri, anlamlandırma çerçeveleri, “anlam ağları” vb.den soyutlayarak ele almak, yani “toplum” ile “kültür”ü birbirinden soyutlamak, ilk bakışta analitik bir kolaylık sağlıyor gibi gözükse de, sonuçta analizi içinden çıkılmaz bir hâle getiren bir teşebbüstür. İnsan pratikleri ile insan tahayyülleri arasındaki bağlantıyı (tahayyül pratikten türer ve pratiği biçimlendirir) kopartarak, onları birbirinden yalıtlayarak ele alan her türlü analiz girişimi, yalnızca eksik olmakla kalmaz, aynı zamanda yanılsamalara açılmaktadır.

Bir başka deyişle, kültürü insan edimselliğinden, insan aracılığından, soyutlayarak ele almak mümkün değildir. Kültürün biçimlendiricisi, taşıyıcısı, aktarıcısı, insanlardır; maddî yaşam koşullarını üreten, dönüştüren insanlar.

Öte yandan, insanlar, daha doğrusu oluşturdukları toplumlar, çelişki ve çatışmalardan arî, uyumlu, korporat bir tarzda işleyen “organizmalar” değil, iktisadî ve siyasal kaynaklara erişimi farklılaşmış kesimlerin oluşturduğu, çatışmalı kendiliklerdir. Toplumun bu “çatışmalılık” hâli, kültürün de “bütünleştirici”, “pürüzsüz”, “çelişkisiz” bir kendilik olarak kavranılmasının bir yanılsamadan ibaret olduğuna işaret eder. Kültür, gerçekten de taşıyıcısı olan toplumun çeşitli kesimleri arasındaki çatışmaların alanıdır: farklı toplumsal kesimler, kültürel dağarcıktan farklı unsurları seçerek (ya da yeni unsurlar ithal ederek) bunları yeniden yorumlar, yeni bir dizilime tabi tutar, ve kendi konumlarını savunmak, pekiştirmek ya da ilerletmek üzere sürekli bir manipülasyona tabi tutarlar. Bir kültürel dizilimin başat hâle gelmesi, taşıyıcısı toplumsal kesimin iktisadî-siyasal pozisyonundaki ilerlemenin bir göstergesidir.

Ne ki, böylesine dinamik ve çatışmalı bir alan olan kültürün yüklendiği atavistik bir “ezelîlik/ebedîlik” imgesi ve bu imgeden kaynaklanan yaptırımcı/buyurgan gücü (“bu, kültürümüze aykırıdır”, “dinimiz/kültürümüz böyle buyuruyor”, vb.), onu iktidar mücadelelerinin vazgeçilmez bir alanı kılmaktadır. Uygulamalarını “korporat bir bütün olarak tüm toplumun tutunumlu ve tutarlı zihinsel münderecatı, değer sistemi, örf ve adetleri… vb.” olarak tanımlanmış bir “kültür”e göndermeyle meşrulaştırmak, kuşkusuz ki önemli bir iktidar aracıdır. Şu hâlde gerçekte dinamik, çatışmalı bir alan olan kültür, çatışkısız, kendine özgü, “süperorganik” bir görüngü, bir “geist” olarak kavranışıyla, bir “atalet aracı ve kaynağı”na, hatta bir reaksiyon aracına dönüştürülme riskiyle de yüklüdür. 

Dolayısıyla, Parenti’nin (1999) deyişiyle, “(…) kültür, bizi etkileyiş tarzındaki algı eşiği altında olma hâli düşünüldüğünde, bedensizleşmiş, her yerde hazır ve nazır bir kendilik olarak görülebilmesine karşın, mekân içerisinde yüzerek üzerimize çöreklenen soyut bir kuvvet değildir. Gerçekte kültür, bir toplumsal yapı aracılığıyla dolayımlanır. Kültürümüzü başka insanların dahil olduğu bir toplumsal ilişkiler ağından ediniriz: aile, akranlar veya cemaat içerisindeki diğer enformel birlikler gibi birincil gruplar ya da, artan ölçülerde olduğu üzere, okullar, medya, kiliseler, hükümet ajansları, şirketler ve ordu gibi daha formel tarzlarda eklemlenmiş ve yasal olarak kayıtlanmış kurumlardan.

Satın alma ve ikna ile egemen yönetici sınıf çıkarlarına bağlanan bu türden toplumsal kurumlar, sürekli olarak, özellikle de içlerinde komuta konumunda olan kişiler ya da onlardan yarar sağlayanlar tarafından siyasal açıdan nötr olarak sunulmaktadır. Gramsci’nin ordu için söyledikleri, kapitalist toplumdaki çoğu diğer kurum için de geçerlidir: ‘sözde nötrlükleri yalnızca gerici tarafa destek anlamına gelir.’” 

Evet, kültürümüzü çoğunlukla egemen sınıfların ideolojileri doğrultusunda biçimlenmiş, genellikle egemen sınıf(lar)a eklemlenmiş formel-informel kurum ya da gruplar aracılığıyla ediniriz. Geçmişin kutsal aylasıyla donanmış, yüzlerce, belki binlerce yıllık bir süregenliğin meyveleri olarak sunulan “kültürel değerlerimiz”, gerçekte kültürel yaşama yön veren, ve personelleri egemen sınıf çıkarlarıyla doğrudan ya da dolaylı bağlantılı kurum ya da yarı-kurumların eliyle hemen her gün yeniden üretilerek (ve de dönüştürülerek/uyarlanarak/ güncellenerek) enjekte edilmektedir zihinlerimize. 

Ancak egemen sınıf(lar)ın kültür üzerindeki kontrolü hiçbir zaman tam ve mutlak değildir. Ezilen/sömürülen sınıfların yaşantı ve deneyimleri, onlara baskı ve sömürüye karşı direniş cepleri sağlayan kültürel münderecata kaynaklık eder. Şu hâlde, her devrimci atılımı, “dış güçlerin bizi yozlaştırma, birliğimizi, dirliğimizi bozma oyunu” olarak damgalamanın, “örf ve adetlerimize, dinimize, millî kimliğimize” yönelik bir saldırı olarak algıla(t)manın, “din /vatan elden gidiyor!” vaveylasıyla reaksiyonu tetiklemenin araçları, kültürde -daha doğrusu egemen(lerin) kültür tanımında- mevcuttur. Tıpkı ezilenlerin kültürel tanım ve araçlarının (diyelim ki bu topraklardaki Pir Sultan isyankârlığının; Börklüce paylaşımcılığının; “Gavurlar gidince bu toprakların besi bereketi kesildi” deyişini bir halk savsözüne dönüştüren kardeşleşme bilincinin…) da buharlaşıp gitmediği, yeniden devşirilmek üzere o dağarcıkta varlığını sürdürdüğü gibi. 

Yani kültürün içerisinde, egemenlerin de, ezilenlerin de; ya da devrimin de, karşı devrimin de başvuracağı araçlar vardır.

* * * * *

“Devrim” eylemine getirilebilecek kestirme bir tanım, “neyi istediğini bilen” bir grup (örgütlü) insanın (öznel) iradesiyle, “neyi istemediğini bilen” yığınların (nesnel) hoşnutsuzluğunun buluşmasıdır. Dolayısıyla devrim, nesnel koşulların olduğu kadar, öznel iradelerin de bir ürünü, yani bir nesnel(lik)-öznel(lik) diyalektiğidir. Hoşnutsuzluk ile değişim iradesinin buluşamaması ya da her birinin veya ikisinin birden yetersizliği, devrimci durumun karşı devrime dönüşmesine yol açar. 

Kültür, yığınların hoşnutsuzluğuyla devrimci örgüt(lülüğ)ün değişim iradesinin buluşmasının kritik bağlamını vermektedir. Muğlak kitlesel hoşnutsuzluğu, kitlelerin bilincinde devrim gündemine destek ve katılım iradesine dönüştürmenin bir aracı, bu gündemi toplumun kültürel içeriğiyle bağdaşık kılma çabasıdır. Yukarıda da değindiğim gibi, her toplumun kültürel içeriği ikircimlidir ve “yukarıdan” olduğu kadar “aşağıdan” da müdahalelere açık, hem iktidar/istikrar, hem de muhalefet/devrim-değişim güçleri tarafından tanımlanabilecek unsurlardan oluşur. 

Şu hâlde devrim, salt iktisadî-siyasal durum/koşulları değiştirmeyi hedeflediğinde, eksik (dolayısıyla da geri dönüşlü) bir teşebbüs olarak kalmaya mahkûmdur; toplumsal/kültürel bir dönüşümü gündemine al(a)mayan, daha doğrusu toplumun kültürel münderecatını emekten/ barıştan/ kardeşlikten/ katılımdan yana bir içerikle yeniden tanımlamakta başarısız kalan bir devrim girişimi, karşı-devrim güçlerinin yolunu açar.

Evet, her devrim, kalıcılığını sağlayabilmek için aynı zamanda (kitlelerin güncelliği yorumladıkları referans çerçevelerinin dönüştürülmesi anlamında) bir “kültür devrimi” olmak zorundadır. Ancak “güncelliği yorumlamaya yarayan referans çerçevelerinin dönüştürülmesi” işi, (Kemalist “devrim” modelinde olduğu üzere) zecrî önlemlere başvurularak gerçekleştirilmeye çalışıldığında, gizil, şiddetli ve dirençli bir reaksiyonu da devreye sokar. “Kültürel alan”a radikal ve zecrî müdahaleler, iktidara gelenlerin “yaban/cı”, “dışsal” “zorbalar” olarak görülmesi/gösterilmesini olanaklı kılmaktadır.

Şu hâlde, kültürel dönüşüm, kültürdeki mevcut, kültüre içkin unsurların yeniden yorumlanması aracılığıyla gerçekleştiğinde etkin olabilecektir. Bunun için kültürün paylaşımcılarının -tabii “simsar” konumunda olanlardansa madûnların, ezilenlerin…) bu yeniden yorumlama sürecine katılması olmazsa olmazdır.

* * * * *

Bu “çerçeve” düşünceleri özetlemek gerekirse, 

* Kültür, hepimizi sarıp sarmalayan, teslim alan bir ruh/geist değil, dinamik olduğu kertede çelişik unsurları havî insanî bir etkinlik alanıdır. İnsanlar yaşam koşullarını üretirken, onları anlamlandırdıkları aklî çerçeveleri de üretirler.

* Yalnızca güncel/gündelik olanı değil, tarihsel olanı da içermesi, bir bakıma, toplumsal praksisin çökeltilerinden oluşması, onu farklı toplumsal kesimlerin/sınıfların kendi siyasal gündemlerini destekleyebilecekleri bir meşruiyet kaynağı hâline getirmektedir.

* Bir başka deyişle, “meşrulaştırıcı” hükmü, onu ezenler/sömürenlerin statükoyu korumaya yönelik girişimleri için olduğu kadar, ezilenlerin/sömürülenlerin güncel ve uzun erimli dönüştürücü mücadeleleri için de kritik bir kaynak hâline getirmektedir.

* Ne ki bu söylediklerimden kültürün üzerinde hoyratça “tepinilebilecek”, keyfî (ya da mekanistik) müdahalelere açık bir “türev” olduğu sonucu çıkartılmamalı. Kültürün dönüştürülmesi, kültürel dağarcığı oluşturan “şeylerin” (fikirler, değerler, tarzlar, uslûplar, çerçeveler…) “yeniden yorumlanması” işidir. Ve bu da, kendini verili bir kültürün taşıyıcısı/aktarıcısı olarak görenlerin, hiç kuşkusuz ki aralarından en “madûn” konumda olanların katılması elzem bir süreçtir…

Yararlanılan Kaynaklar

 

Applebaum, Richard P. (1970).Theories of Social Change, Markham Publishing Co., Chicago, 

Eagleton, Terry (2005). Kültür Yorumları. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Hobsbawm E. ve T. Ranger (der.) (1983). The Invention of Tradition, Cambridge: Cambridge University Press.

Macfarlane, Alan (1993). Kapitalizmin Kültürü, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Parenti, M. (1999). “Reflections on the Politics of Culture”, Monthly Review, cilt 50, sayı 9.

N O T L A R

[*] Maya Dergi, No:1, Eylül-Ekim-Kasım 2022…

[1] Stirner.

[2] Hiç kuşku yok ki “bu” kültür kavrayışının tek sorumlusu Geertz değildir. Kültürel antropoloji içerisinde en azından neo-Kantçılardan bu yana kültürü maddi yaşam koşullarından bağımsız, giderek onları önceleyen ve insan zihinlerindeki izdüşümlerini şekillendiren bir görüngü olarak görme eğilimi mevcuttur. Geertz olsa olsa bu görüşün 70’lerin sonlarında yeniden popülarize olmasına aracılık etmiştir. 

[3] Bu görüş, en azından Hobsbawm ve Ranger (1983)’dan bu yana toplum ve kültür bilimlerin gündemindedir.

Sibel Özbudun

Sibel Özbudun

Akademisyen, çevirmen, yazar, yayıncı ve antropolog

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi…[*] | Sibel Özbudun
Sibel Özbudun

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi…[*] | Sibel Özbudun

Sibel Özbudun
22 Mayıs 2023

“Hareket etmeyenler, zincirlerin ne kadar ağır olduğunu bilmezler.” “… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda...

Devamı içinDetails
Kaypakkaya’dan kalan…[*] – Sibel Özbudun / Temel Demirer
Sibel Özbudun

Kaypakkaya’dan kalan…[*] – Sibel Özbudun / Temel Demirer

Temel Demirer
13 Mayıs 2023

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor; belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak.” Birçok şeyin parlamentarist abartılarla 14 Mayıs 2023’ seçimlere endekslendiği bir tabloda Ursula K. Le Guin’in, “Çünkü devrimi...

Devamı içinDetails
Toplumsal cinsiyet ve kadın emeğinin tarihi[1] – Sibel Özbudun
Sibel Özbudun

 Türkiye’de kadın mücadelesinin “gayriresmî tarih”i- Osman Tiftikçi’nin kitabı üzerine[*] – Sibel Özbudun 

Sibel Özbudun
8 Nisan 2023

“Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gurunun çiğnenmesine, Sevginin kepaze edilmesine, Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine. Kötülere kul olmasına iyi insanın?” Bu coğrafyanın Marksist söyleminde “Kadın...

Devamı içinDetails
Bir seçim yazısı ya da “bizi tüm kurtaracak olan…”[*] – Sibel Özbudun
Sibel Özbudun

Bir seçim yazısı ya da “bizi tüm kurtaracak olan…”[*] – Sibel Özbudun

Sibel Özbudun
26 Mart 2023

“Sadece parasal enflasyonun değil, kavramlar ve değerlerin de enflasyona uğradığı bir çağda yaşıyoruz.”  Yıl 1973: Ülke 12 Mart faşizminin karanlığından çıkmaya çabalıyor. CHP’nin 1972’de gerçekleşen Olağanüstü Kurultay’ında Bülent Ecevit İsmet...

Devamı içinDetails
Yolun kendisi olmak veya seçim(ler)e dair uyarı(lar)[*] | Sibel Özbudun – Temel Demirer
Sibel Özbudun

Yolun kendisi olmak veya seçim(ler)e dair uyarı(lar)[*] | Sibel Özbudun – Temel Demirer

Temel Demirer
19 Mart 2023

“En düşündürücü olan, Bizim hâlâ düşünmüyor olmamızdır.” “Seçim”e şu kadar gün kaldı, telaşıyla ortalığı tozun dumanın kapladığı duruma tanık/ tarafız bir kez daha… “Beterin daha az beteri”nin “seçenek” ilan edilmek...

Devamı içinDetails

YAZARLAR

Ortaokullarda Başörtüsü Yasağının Kaldırılmasının Düşündürdükleri
Umut Bozkurt

Ortaokullarda Başörtüsü Yasağının Kaldırılmasının Düşündürdükleri

Umut Bozkurt
23 Mart 2025
Sizin Bu Suskunluğunuz Bizi Sağır Ediyor
Konuk Yazar

Sizin Bu Suskunluğunuz Bizi Sağır Ediyor

Konuk Yazar
22 Mart 2025
Kırılgan Ahlaklar, Kamusal Sorumluluklar
Engin Kara

Kırılgan Ahlaklar, Kamusal Sorumluluklar

Engin Kara
22 Mart 2025
Çalıyor

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

KIBRIS
Romanya’da Rusya Yanlısı Aday Yeniden Reddedildi, Aşırı Sağcılar Polisle Çatıştı

Romanya’da Rusya Yanlısı Aday Yeniden Reddedildi, Aşırı Sağcılar Polisle Çatıştı

DÜNYA
“Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz”: Edip Akbayram Hayata Veda Etti

“Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz”: Edip Akbayram Hayata Veda Etti

SANAT
Zelenski’yi Kameralar Önünde Aşağıladılar

Zelenski’yi Kameralar Önünde Aşağıladılar

DÜNYA
“Emekli” Tavuklar Kıbrıs Zeytinliklerinde “Çalışıyor”

“Emekli” Tavuklar Kıbrıs Zeytinliklerinde “Çalışıyor”

İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
Cyprus Mail Yurttaşlara Sordu: Kıbrıs’ı Yabancılara Mı Satıyoruz?

Cyprus Mail Yurttaşlara Sordu: Kıbrıs’ı Yabancılara Mı Satıyoruz?

KIBRIS

İzel Seylani: Birlikte hayal etmeyi başardığımızda… | Video

SANAT
İsrail’in yerle bir ettiği Gazze havadan görüntülendi | Video

İsrail’in yerle bir ettiği Gazze havadan görüntülendi | Video

DÜNYA
Yunanistan’da ABD tanklarına barikat: Katiller evinize dönün

Yunanistan’da ABD tanklarına barikat: Katiller evinize dönün

DÜNYA
Scholz’un konuşması kesildi: “Filistinlilerin kanı sizin ellerinizde” | Video

Scholz’un konuşması kesildi: “Filistinlilerin kanı sizin ellerinizde” | Video

DÜNYA

Instagram

Takip et

  • Bekir Paşa Lisesi öğretmenleri Eğitim Bakanlığı
  • Tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu paylaşımında TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak “Korkunun ecele faydası yok! Öyle de yenileceksin! Böyle de yenileceksin. Haklılığımıza, cesaretimize, tevazumuza, güler yüzümüze yenileceksin!” dedi.

https://gazeddakibris.com/imamoglu-demokrasi-meydanlarinda-sesinizi-yukseltin/
  • Tel Aviv’de toplanan onbinlerce kişi, Netanyahu
  • Güney Kore, Japonya ve Çin dışişleri bakanları, Kore Yarımadası
  • 21 Mart Dünya Irkçılık Karşıtı Gün nedeniyle Kıbrıs
  • "AKP’nin Kuzey Kıbrıs’a yaptığı müdahaleleri beni de herkes gibi rahatsız ediyor. Ancak o rejimin buraya dayattığı politikaların hıncını başını örten orta okul öğrencilerinden çıkarmamalıyız."

https://gazeddakibris.com/ortaokullarda-basortusu-yasaginin-kaldirilmasinin-dusundurdukleri/?utm_source=instagram-business&utm_medium=jetpack_social
  • Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindekiler, CHP
  • Gençlik Federasyonu açıklamasında 22 Mart Cumartesi akşamı, Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) kampüsünde yaşanan ve kamuoyuna yansıyan olayların demokratik değerler ve ifade özgürlüğü açısından endişe verici olduğu belirtildi.

https://gazeddakibris.com/genclik-federasyonundan-polise-daudeki-garabet-tutumdan-donun/?utm_source=instagram-business&utm_medium=jetpack_social

Gazedda Sosyal Medya

SON EKLENENLER

Gençlik Federasyonu’ndan Polise: DAÜ’deki Garabet Tutumdan Dönün

Gençlik Federasyonu’ndan Polise: DAÜ’deki Garabet Tutumdan Dönün

2 ay önce
KTOEÖS: Öğretmenlere Yönelik Sahte Hesaplar Üzerinden Sosyal Medyada İtibarsızlaştırma Kampanyası Ve Provokasyonlar Yapılıyor

KTOEÖS: Öğretmenlere Yönelik Sahte Hesaplar Üzerinden Sosyal Medyada İtibarsızlaştırma Kampanyası Ve Provokasyonlar Yapılıyor

2 ay önce
İmamoğlu: Demokrasi Meydanlarında Sesinizi Yükseltin

İmamoğlu: Demokrasi Meydanlarında Sesinizi Yükseltin

2 ay önce
Siyaset Bilimci Şebnem Oğuz: Erdoğan Muhalefeti Bölmeye ve Uysal Bir Muhalefet Yaratmaya Çalışıyor

Siyaset Bilimci Şebnem Oğuz: Erdoğan Muhalefeti Bölmeye ve Uysal Bir Muhalefet Yaratmaya Çalışıyor

2 ay önce
Barolar Birliği: Yargının Tarafsızlığına Yönelik Bir Darbe

Barolar Birliği: Yargının Tarafsızlığına Yönelik Bir Darbe

2 ay önce

Gazedda Facebook

Gazedda Facebook
Gazedda

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

  • Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

Bulamadık
Tümünü Gör
  • Ana Sayfa
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • DÜNYADAN YAZARLAR
    • RÖPORTAJ

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız. Gizlilik ve Çerezler Politikası sayfamızı ziyaret edin.