Karl Marx’ın yapıtı robot teknolojisinden siyaset bilimine birçok alanı etkiledi. Çığır açan etkiler yaratan Das Kapital emek, ticaret ve küresel pazar kavramlarını geliştirdi.
Gareth Stedman Jones | Nature Dergisi
Çeviri | Serap Şen
Avrupa çapında on dokuzuncu yüzyıl ortasına gelindiğinde Sanayi Devrimi’nin arkasındaki bilimsel ve teknolojik değişimler ağır toplumsal ve siyasal bedellere mal olmaktaydı. Kentlerde yaşayanların yoksulluğu ve kötü sağlık koşulları, aşırı kalabalık, çocuk işçilik ve baskıcı fabrika koşullarına dair haberler yaygınlaşmıştı. Bu ‘toplumsal mesele’ yaygın bir endişe yaratıyordu. Öte yandan sansür, baskı, aristokratların devam eden egemenliği ve işçi sınıflarının seçme ve seçilme hakkından yoksun bırakılması, birikmiş siyasal huzursuzlukların kıvılcımını çaktı.
Bu değişimleri gözlemleyen, analiz eden ve sentezleyen ise Rhineland’li ekonomist Karl Marx (1818-83) idi. Çığır açan etkiler yaratacak olan ve ilk cildi 150 yıl önce yayınlanan Das Kapital kitabında emek, ticaret ve küresel pazar kavramlarını geliştirdi. Kitabın ekonomi, siyaset ve güncel gelişmeler üzerindeki etkisi muazzam oldu. Marx’ın fikirleri robot teknolojisinden evrim teorisine dek birçok farklı bilimsel araştırma alanına nüfuz etti. Marx, sanayi devrimlerinin işçileri makine bekçilerine indirgediğini ve insan emeğine dayanmayan üretimin yolunu açtığını görmüştü.
Marx insan tarihinin gelişim yasasını keşfetti
Das Kapital’in kavramlarının bu denli çok alana yayılması nasıl açıklanabilir? Marx’ın yaşam boyu birlikte çalıştığı, 1845 tarihli çığır açan İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu kitabının yazarı Friedrich Engels, Das Kapital’i, sekiz yıl evvel yayınlanan doğal seleksiyon yoluyla evrim teorisi ile kıyaslamıştır. Şöyle yazmıştır: “Tıpkı Charles Darwin’in organik doğanın gelişim yasasını keşfetmesi gibi, Marx da insan tarihinin gelişim yasasını keşfetmiştir.”
Das Kapital’in olağanüstülüğü, kapitalizmin dinamizmine ve toplumları küresel ölçekte dönüştürmesine dair hala emsalsizliğini koruyan bir tasvir sunmasındadır. Meta ve sermaye gibi kavramları sıkı bir şekilde literatüre soktu. Ve devletlerin ve siyasal sistemlerin hiç durulmayan bozuluş ve parçalanması dahil, kapitalizmin zayıf yönlerinden bazılarını açığa vurdu.
İkili 1844’te buluştu
1840’ların başında Marx Rheinische Zeitung gazetesinin radikal editörü olarak basın özgürlüğü adına Prusya’ya saldıran başyazılar yazıyordu. Gazete 1843’te yasaklandıktan sonra Paris’e gitti ve bir komünist oldu. Fransa’nın 1789’u gibi değil, mevcut toplumun alt tabasındaki sınıf olan ‘proletarya’ tarafından yapılacak ‘insani’ bir devrimi savunmaya başladı.
Sürgünlüğü sırasında, Engels’in ‘Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi’ makalesini aldığında, Marx’ın teorik projesi gelişmeye başladı. İkili 1844’te buluştu. Babasının İngiltere’nin Manchester şehrindeki tekstil fabrikasını idare eden ve “politik ekonomi” ya da “zenginleşmenin bilimini” çalışan Engels, özel mülkiyete dayalı ekonomik sistemi eleştiriyordu. Kapitalizmin köleliği ve feodalizmi sırf köylüleri ve zanaatkarları mülksüz ücretliler haline getirmek için sona erdirdiğini savunuyordu. Bu görüşler Marx’ın sonrasında Das Kapital haline gelecek olan kendi ekonomi politik eleştirisine girişmesine ön ayak oldu.
Benzersiz bir çözümleme
Marx 30 yıl boyunca bu konuyu çalıştı ama ancak ilk cildi bitirebildi; Engels diğer ikisini Marx öldükten sonra, onun notlarından toparladı. Marx görevine bilimsel hassasiyetle yaklaşıyordu ve resmi istatistikleri ve tarihsel kaynakları büyük bir titizlikle kullanıyordu. Das Kapital yayınlandığı dönem açısından tarihi ideolojik veya soyut felsefi terimlerle değil maddi olarak (insan yaşamının sosyal ve ekonomik gerçekleri) çözümlemesi ile benzersizdi.
Marx özel mülkiyetin ‘sınıf mücadelesi’ tarafından dünya pazarının hakimiyeti doğrultusunda yönlendirilen, yabancılaşmaya dayalı bir toplum yarattığını savundu. Kapitalist gelişmenin/kalkınmanın zorunluluklarının yönlendirdiği bir dünyaya dair Marx ve Engels’in 1848 tarihli kitapçıkları Komünist Manifesto’da unutulmaz bir şekilde resmedilen bu tasvir bugün hala geçerliliğini koruyor.
Marx’ın kaynakları
Das Kapital’in ilk cildinde, Marx işçilerin üretim – fiili çalışma süreci – üzerinden nasıl sömürüldüklerini inceledi. Kapitalistin emekçilerin emeğini değil çalışma kapasitesini satın aldığını savundu. İşçilerden kar etmek veya ‘artı değer’ elde etmek için, kapitalistin çalışma saatlerini uzatması veya saat başı üretkenliği artırması gerekiyordu. Britanya’nın Fabrika Teftiş Kurulu’nun kayıtlarından yoğun şekilde yararlanan Marx, artı değeri ‘realize etmek’ etmek için metaların dolaşıma sokulması ve dünya pazarında bir kârla satılması gerektiğini öne sürdü. Ama satış garantisi olmadan, ‘kapitalist kriz’ baş gösterebilirdi; fazla mal üretilebilir veya kârlar düşebilirdi. Marx, buharlı dokuma tezgâhları gibi, işçilerin yerini alarak ‘emek tasarrufu sağlayan’ makinelerin kullanıma girmesinin kâr oranlarının düşmesine neden olduğunu gördü; sadece canlı emeğin kâr üretebileceğine inandı.
Hayal kırıklığı
Yarattığı ilk etki açısından Das Kapital hayal kırıklığıydı. 1867 Alman baskısı 5 yıl içinde sadece 1000 kopya sattı. Cilt, Marx’ın ölümünden sonra 1886’ya kadar İngilizceye tercüme edilmedi. Kitabın ve yazarının daha genel düşüncelerinin gerçek etkisi, Engels’in Marksizm’i yayma çabalarının da etkisiyle bu on yıl içinde (1883-93 arası) hissedilmeye başladı. Özellikle de 1880 tarihli Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm kitapçığı, bir sosyalist partiler ve işçi sendikaları örgütü olan İkinci Enternasyonal’in kurulmasıyla 1889’da Paris’te ortaya çıkan uluslararası sosyalist hareket için kuruluş belgesi haline geldi.
Yirminci yüzyılda, 1917 Rus Devrimi ile ve özellikle de Soğuk Savaş sırasında şimdi anladığımız biçimiyle Marksizm uluslararası ilişkileri domine etmeye başladı. İronik biçimde, birçok Batılı ülkeyi etkili sosyal güvenlik sistemleri ve refah devleti kurmaya cesaretlendiren şey, komünizm korkusu ve özellikle Fransa ve İtalya’da işçi sınıflarına hitap etmesi oldu.
Marx neyi etkiledi?
Marx’ın ekonomik sistemlerin ilerlemesi ve belirli toplumlarla ilişkileri üzerine görüşleri ve önerileri, sosyal bilimleri, özellikle de antropoloji, sosyoloji ve tarihi yoğun şekilde etkiledi.
Engels’in Darwin ve Marx hakkındaki yorumunda olduğu gibi, ikilinin düşünceleri arasında aktüel bir yakınlık var mıydı? Bu zorlama bir yorum gibi görünüyor. Hem Das Kapital hem de Türlerin Kökeni çatışma ve dinamizmi inceliyor ama biri diğeri ile tam örtüşmüyor. Sonrasında Marksist evrimciler olmasına rağmen Marx’ın kendisinin bir Darwin’ci olduğu söylenemez.
Das Kapital bugün artık on dokuzuncu yüzyıl düşünüşünün büyük dönüm noktalarından biri olarak yerleşmiş durumda, bunun sebebi sermayenin ‘hareket yasalarını’ başarıyla belirlemiş olması değil. Marx, ne kapitalist üretim tarzının kökenlerinin ne de varsayılan çöküşünün kesin bir resmini verdi. Yaptığı şey kendi döneminin ekonomisinin eleştirel bir analizini tarihsel kökenleri ile bağlantılandırmaktı. Bunu yaparak, siyasetin ve toplumsal ilişkilerin en iyi nasıl reforme edileceği veya dönüştürüleceği üzerine o zamandan bu yana devam eden bir tartışmayı başlattı.
http://www.nature.com/nature/journal/v547/n7664/full/547401a.html?WT.mc_id=TWT_NatureNews&sf101470574=1&foxtrotcallback=true