Varoluşsal karmaşa içerisindeydi. Her daim sorguda, merakda idi. Aslında içinde bitmeyen, tükenmeyen acının da itici gücüydü bu. Anlamak ve anlamlandırmak istiyordu. Algıdaki acının son bulması için, bulunduğu algı noktasından yükselmeyi başarmalıydı. Bu yükselişle, düşük titreşimde olanın olamayışlarını görebilecekti. Yaşanamamışlıkların algısında sıkışmıştı. Öfke gibi duyguların hakimiyeti yoğundu. Sevgi sırasını bekliyordu. Kendine ördüğü kabukların küfü ve sertliğinde çok canı yanıyordu. Olması gerekenlerin sıkışmışlığında, çırpınıyordu. Kontrol krallığını ilan etmiş, teslimiyet bir köşede bekliyordu. Tüm olanı izleyen, varoluş ise var olmaya devam etmeye çalışıyordu. Olduğu kişiye açtığı savaş dünyada gelmiş geçmiş süregelen en uzun savaş olmuştu.
Varoluş bile yorulmuştu bu savaştan. Ne zaman bu savaşın sonu ilan edilecek diye merak ediyordu. Varoluş bile neredeyse ilk defa varolmak ve varolmamak arasında bir yerde sıkışmış ve bu savaşın sonu ilan edilecek mi hiç diye aksamaya girmişti. Evrenin tüm varlıkları var güçleriyle yardıma koşmuştu. Tıkanıklık o kadar yüklüydü ki, yardım için tüm varlıklar bir birleriyle yarış içine girmişti. Dünya da yorgundu bu savaştan. O da nasibi almıştı çünkü onun kendine açtığı savaştan. Dünya da tahribata uğramıştı, uğramaktaydı onun kişisel savaşından. Gözyaşları döktü dünya; depremlerle, felaketlerle, yıkımlarla. Üzerindeki taşıdığı savaşı taşıyamaz hale gelmişti.
O ise her şeye rağmen, bu savaşı devam ettirmekte ısrarcıydı. Ara ara vazgeçmeyi deniyor ama yine de en iyi bildiğine dönüyordu. Dünyanın gözyaşlarını umursamıyor, varlıkların mücadelesini görmezden geliyordu. Varoluşa yaşattığı aksaklığı umursamıyordu.
Bu savaş onun güvenli alanıydı. Canı çok acımasına rağmen, en tanıdık olan bu savaş hali idi. Bilmiyordu kime dönüşeceğini bu savaş olmadan. Çok korkunçtu bilinmezlik onun için. Bilmemektense, tanıdık olanın içinde diri diri yanmayı seçiyordu.
Yatağında gözünü açtı. Varlığı yataktan kalkamayacak kadar yorgundu. Artık bu savaşın yorgunluğu bedeninde galip gelmişti. Kontrol bir kez daha kahkahalarını attı. Teslimiyet bir kez daha bakakalmıştı ki aniden beklenilmeyen ama umulan gerçekleşti.
“Bitsin artık. Bitsin. Bitsin. Bitsin. Bitsinnnnnn” diye haykırdı hiç bir haykırış olmadan. Göğsündeki kalp atışları duyulacak hale geldi. Kuşlar ötmeye başladı. Bulutlar sonsuza dek terki diyar eyledi. Varlıklar borozanlarını çaldı. Tüm Evren kutlamalara başlarken varoluş, varolmaya devam etmenin heyecanında, kontrol yaslara gömüldü. Yüzyıllar sonra teslimiyet özgürlük çanlarını çaldı. O ise yatağında yatarken, tüm onu oluşturan hücreler yasemin çiçeklerine, gözyaşları şelalelere dönüştü. O varoluşla bütünleşirken, tüm savaş ilk kez sona erdi.