190 ülkenin Birleşmiş Milletler kapsamında Fransa’nın başkenti Paris’te biraraya gelerek iklimin korunması için anlaşmaya varmasının üzerinden sadece 3 yıl geçti. Fakat Paris’teki coşkulu kutlamalar artık çok uzak bir geçmişe aitmiş gibi geliyor.
Paris’te üzerinde uzlaşmaya varılan BM İklim Anlaşması katılımcı ülkelerin yıllar süren yoğun görüşmelerinin sonucunda hayata geçmişti. Tüm ülkeler, ekonomik durumları ne olursa olsun, yerkürenin ortalama sıcaklığının 2 dereceden fazla artmaması için anlaşmada yer almayı kabul etmişti. Zengin ülkeler ise 2020 yılından itibaren her sene yaklaşık 100 milyar dolarlık para yardımını yoksul ülkelere aktarma konusunda anlaşmıştı. Almanya’nın o dönemki Çevre Bakanı SPD’li Barbara Hendricks bu anlaşma sonucunda “İklimin korunması için tarihi bir ana tanıklık ediyoruz. Şu anda dünyada bulunan bütün çocuklar bu yüzyılın sonuna tanıklık edecekler ve o zamana kadar dünyanın 2 dereceden, hatta 1,5 dereceden fazla ısınmamasını sağlamak görevimiz” açıklamasını yapmıştı.
Trump İklim Anlaşması’ndan geri çekildi
Paris’teki iklim zirvesinin üzerinden 3 yıl geçti ve anlaşmaya varan ülkelerin delegeleri şimdi Polonya’da bulunan Katowice kentinde tekrar buluşuyorlar. Fakat Paris’teki coşkulu görüşmelerden artık eser yok. Zira görüşmelerden bir yıl sonra Donald Trump ABD Başkanı seçildi ve seçimlerden kısa bir süre sonra da yerine geçtiği Barack Obama’nın desteklediği anlaşmadan ülkesini geri çekti. Trump 2017 yazında Beyaz Saray’ın bahçesinde düzenlediği basın konferansında yaptığı açıklamada, “Ben ABD Başkanı olarak sadece kendi halkıma karşı sorumluyum. Paris Anlaşması bizim ekonomimizi zayıflatıyor, işçilerimizi etkisiz hale getiriyor ve milli egemenliğimizi ihlal ediyor. Ayrıca kabul edemeyeceğimiz yasal riskleri barındırıyor ve başka ülkelere kalıcı olarak avantaj sağlıyor. Şimdi Paris Anlaşması’nı bırakmanın tam zamanı” dedi. Irak, İran ve Rusya gibi ülkeler de anlaşmayı henüz imzalamadılar. Brezilya ve Avustralya’da iklimin korunmasına fazla önem vermeyen sağ eğilimli, millliyetçi hükümetler iktidara geldi.
Alman çevre örgütleri ise iklimin korunması konusunda iyimserliğini koruyor. Alman Germanwatch örgütünden Lutz Weischer de onlardan biri. Weischer, “İklim hareketi artık geri dönülemez bir yola girdi. Yenilenebilir enerji ve elektrikli araç teknolojilerini geliştirme maliyetlerinin giderek düşmesi de iklim hareketinin daha da ilerleyeceğini gösteriyor. Bu gelişmelerin önündeki en büyük problem ise hareketin yeterince hızlı yayılmaması” şeklinde konuşuyor.
Bilim insanları açıkça uyarıyor
Birkaç ay önce, yaklaşık 900 bilim insanının bir araya gelmesiyle oluşan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) alarm raporu yayınladı. Bu rapora göre buzulların erimesi, deniz seviyelerindeki yükselme, kuraklık ve küresel ısınma artmaya devam ediyor. ABD Başkanı Trump küresel ısınmaya inanmasa bile, ülkesindeki resmi kurumlar küresel ısınmanın çarpıcı belirtilerine dikkat çekiyor. Paris’te belirlenen hedefler henüz bu sorunların çözümü için yeterli değil.
Polonya’da ise katılımcı devletler Paris Anlaşması‘nı hayata geçirmeyi hedefliyor. Zirvenin amacı, her ülkenin uyumlu bir şekilde çalışması ve her şeyin başında bu sürecin şeffaf yürütülmesini sağlamak. Ekonomik durumu iyi olmayan ülkeler ise 3 yıl önce verilen maddi yardım desteği sözünün tutulmasını bekliyor. Çevre aktivisti Lutz Weischer, “Şu anda en fazla faaliyet gösteren ülkeler, küresel ısınmanın etkisini en fazla hissedenler. Küçük ada ülkeleri ve fakir gelişmekte olan ülkeler arasında ortak bir anlayış ve yenilenebilir enerjiye dönme hedefi söz konusu. Fosil enerji kaynaklarına sahip ABD ve Suudi Arabistan gibi ülkeler ise engel yaratıyor” diyor.
AB kendi sorunlarıyla boğuşuyor
ABD’nin görüşmelerden çekilmesinden sonra ise gözler Avrupa Birliği’ne çevrildi. Fakat AB içerisinde de iklimin korunması konusunda farklı görüşler bulunuyor. Özellikle Doğu Avrupa’daki devletler, ekonomileri için oluşabilecek dezavantajlardan korkuyor. Weischer “AB küresel ısınma konusunda her zaman önemli ve yapıcı bir aktör oldu. Özellikle iklim diplomasinde öncü konumunda. Ama maalesef AB şu anda oldukça çekingen ve zayıf bir tavır alıyor. Katowice’deki iklim zirvesi için standartlarını yükseltmeli” yorumunda bulunuyor.
AB ve hatta Almanya 2020 hedeflerini gerçekleştirmekte zorluk çekiyorlar. Zira Almanya’da sera gazı salınımı tekrar arttı. Yine de Almanya’nın şimdiki SPD’li Çevre Bakanı Svenja Schulze yoksul ülkeler için neyin önemli olduğunu biliyor. Bir süre önce Alman Parlamentosu’nda yaptığı açıklamada “Gelişmekte olan ülkeler kendilerine verilen maddi destek sözüne güvenebilmek zorundalar. Dünyadaki tüm ülkelerin küresel ısınmaya karşı daha iyi ve yaratıcı çözümler üretebilmelerini sağlayabilmeliyiz” dedi.
İklimi korumanın da ötesinde, Polonya’da yapılacak bu zirve dünyadaki sağ-popülist yükselişin engellenmesi ve Birleşmiş Milletler’in çok taraflı yapısının korunabilmesi için önem taşıyor. Bu konuda tüm uzmanlar hemfikir. Ya tüm ülkeler bir araya gelerek küresel ısınmaya karşı bir çözüm bulacaklar, ya da bu sorun devam edecek. Ulusal düzeyde alınacak kararların bir işe yaramayacağı ise kesin.
DW