Avustralya’da eylül ayında başlayan yangınlar, büyük felaket boyutlarına ulaştı.
Yeşil Gazete’nin haberine göre, beşinci ay itibariyla 200’den fazla orman yangını halen hız kaybetmeden sürüyor ve ordudan destek istenmesine rağmen henüz herhangi iyi bir haber yok. Yeni Güney Galler’deki (New South Wales) yangınların hiçbir yavaşlama işareti göstermemesi nedeniyle – tehlike seviyesi, en yüksek nokta olan “felaket”e yükseltildi.
Yaz mevsimine yeni giren ülkede, birçok bölgede ortalama sıcaklık 40 derecenin üzerine çıktı. Yaz ilerledikçe ve sıcaklıkların daha da artmasıyla birlikte, yeni yangın dalgalarının başlamasından endişe ediliyor.
Kıtanın dört bir yanını saran yangınlarda, sadece doğu ve kuzeyde, yangının ortasında kalan bölgeler değil, ülkenin en büyük kentlerinden Melbourne ve Sdyney de dahil olmak üzere dış banliyölerdeki evler de zarar gördü. Sadece Yeni Güney Galler’de bin 365 evin yok olduğu belirtiliyor. Eyalet yetkilileri, önceki sabah, turistlerden hafta sonundan önce güney kıyısı boyunca uzanan 250 kilometrelik alanı bir an evvel terk etmelerini istemişti.
Atmosferi kaplayan duman, Sdyney ve başkent Canberra’da hava kalitesinin tehlikeli seviyenin 10 kat üzerine çıkmasına neden oldu. Başkent’te halktan evlerinden çıkmaması istendi. Dumanlar komşu ülke Yeni Zelanda’yı da kapladı, ülke semaları kızıla döndü; buzullar renk değiştirerek, sarıya ve kahverengiye döndü. Yangınlar yüzünden şu ana kadar en az 300 milyon ton karbondioksitin havaya karıştığı tahmin ediliyor.
Kötü hava şartları ve devasa boyutları nedeniyle kontrol altına alınamayan yangınlar, daha önce görülmemiş boyutlarda tahliye operasyonları yapılmasına da neden oldu. Bunlar arasında, Victoria eyaletine bağlı turistik kıyı kasabası Mallacoota’dan donanma yardımıyla kurtarılanların görüntüleri ve anlatımları, şimdiden krizin ikonik bir görüntüsü olarak hafızalara kazındı.
Karadan ulaşımın artık mümkün olmadığı, sadece deniz ve hava yoluyla erişilebilen kasabada, donanma gemileri yardımıyla kurtarılanlardan Nick Ritar, “Avustralya’da hep orman yangınları vardı, ama bir sahil kasabasından binlerce kişiyi tahliye etmek için asla donanma çağırmadık. Bu olmaz” diyor. Çoğunluğu tatilciler olmak üzere, 4000’den fazla kişinin yangın şehre doğru hızla ilerledikçe, kıyıya ve sonrasında da denize sığınmak zorunda kaldığını anlatan Ritar, Bastion Point’teki birkaç kilometrelik plajda, yüzlerce ölü kuşun kumsal boyunca sıralandığını söylüyor: Bir kookaburra, sonra bir saksağan, sonra bir peçeli baykuş, bir kral papağan, ardından bir New Holland balerin kuşu…. Yanmış yaprak parçaları gibi kıyıya vurmuşlardı. Birbiri ardına, ateşle kavrulmuş ya da boğulmuş. Çok yürek parçalayıcıydı.”
Düzinelerce evin yandığı ve kasabaya giden tüm yolların kapandığı bölgede, kasaba tamamen izole edilmiş durumda. Helikopterler ve polis tekneleri yiyecek ve diğer gerekli malzemeleri taşımaya çalışıyor ama bölgeden yiyecek ve oksijen maskesi çağrıları gelmeye devam ediyor.
Yetkililer, önceki gün eyalet genelinde yangınlar nedeniyle 28 kişiden haber alınamadığını bildirmişti. Tahliye edilebilenler ise hafta sonu Melbourne Kongre Merkezi’nde kurulan felaket yardım merkezine nakledildi.
En büyük zararı hayvanlar gördü
Yetkililer, 10 milyon dönümden fazla arazinin küle döndüğü Yeni Güney Galler’deki (NSW) koala kolonisinin yüzde 30’unun, yani 8 binden fazla koalanın yok olmuş olabileceğini söylüyor. Kanguru Adası Vahşi Yaşam Ağı’ndan Kate Welz, “Ne yazık ki yangınların odak noktası, koala nüfusumuzun da ana yaşam alanında. Çok büyük sayılardan bahsediyoruz. Zarar görmüş hayvanlara yardım meselesinin mümkün olduğunca insanca üstesinden gelinmesi gerçekten önemli” diyor.
Adadaki vahşi yaşam bakıcıları, halkı adanın klamidya taşımayan koala popülasyonunu anakaraya taşımamaya da çağırıyor.
Yangınlarda, toplamda 480 milyon memeli, kuş ve sürüngenin öldüğü tahmin ediliyor. Kanguruların sürüler halinde kaçarak alevlerden kurtulmaya çalıştığı görüntüler sosyal medyada viral olurken, kaçı hayatta kaldı bilinmiyor.
Neredeyse çöle dönen, Yeni Güney Galler Ngunya Jargoon Yerli Koruma Alanı’nda koruma altında yaşayan Potoroo sürüsününün ise izine rastlanmadığı bildiriliyor. Avustralya ve Tazmanya’ya özgü, endemik bir hayvan olan Potoroo, Kanguru, Wallaby ve diğer sıçan-kanguru cinsleri ile akraba ve soyu tükenmekte olan hayvanlar listesinde.
Uzmanlar, pek çok değişik türün oluşturduğu kuş sürülerinin de büyük hasar aldığını düşünüyor. Bunlar arasında, Batı Avustralya’ya özgü ve yine nesli tükenmekte olan bir papağan türü olan Western Ground Parrot’ın da (Pezoporus flaviventris) yangınlarda yok olmuş olabileceği belirtiliyor.
Kıta genelinde yangından büyük zarar görmüş hayvanların alevlerden kurtulsalar bile, kavrulmuş devasa alanlarda beslenme ve barınma zorluğu yaşayacaklarını kaydeden yaban hayvan uzmanları, hayatta kalan hayvanların büyük kısmının tedavi görmemeleri ve açlık/bakımsızlık yüzünden ölebileceğini öngörüyor.
Ülkedeki saksağanlar ise, aylardır çalan yangın sirenlerinin sesini taklit etmeyi çoktan öğrendi.
Yangınlar kendi hava sistemini oluşturuyor
Uzmanlar, ülkedeki yangınların “kendi hava sistemini” oluşturmaya başladığı uyarısını yapıyor. Açığa çıkan sıcaklık nedeniyle yangın bulutu ve fırtınaların meydana geldiğini belirten meteoroloji ve iklim uzmanları, bu durumun çok tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini ifade ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde de bir itfaiye aracı yangın bulutlarından oluşan bir fırtınaya kapılmış ve bir itfaiyeci hayatını kaybetmişti.
Victoria’daki Meteoroloji Bürosu’na göre, yangınlar o kadar büyük ki, oluşturduğu dev fırtınalar yeni yangınların başlamasına yol açıyor. Yetkililer ise, binlerce kişinin tahliye edilmezse, yangınların içinde sıkışıp kalacaklarını belirtiyor. Dün, 80 bin kişinin yaşadığı Doğu Gippsland bölgesi için de acil uyarı yapıldı ve 30 bin turistin bulunduğu tahmin edilen bölgenin acilen boşaltılması istendi.
Başbakan hala iklim krizini reddediyor
Koskoca bir kıtayı adeta ölüm adasına çeviren yangınların iklim kriziyle bağlantısı ise ülke yöneticileri tarafından halen görmezden geliniyor. Bilim insanlarının daha sıcak ve daha kurak bir iklimin, kıtadaki olası yangınları daha sık ve daha etkili bir hale getireceği uyarıları, henüz kulaklara ulaşamamış durumda. Oysa ülkede sıcaklığın geçen yılın ortalamalarının iki derece üzerinde kaydedildiği günler, henüz yaz mevsimi ağırlığını hissettirmemişken, şimdiden kayıtlara geçti. İklim uzmanları, küresel ısınma nedeniyle giderek artan sıcaklıkların, havayı ve bitki örtüsünü kuruttuğuna, ısı değişiklikleriyle oluşan daha kuvvetli rüzgarların yangınları daha kolay başlatıp daha hızlı yayılmasına neden olduğunu vurguluyor.
Avustralya’nın Paris Anlaşması kapsamındaki hedefi 2030 yılına kadar karbon emisyonlarında yüzde 26-28’lik bir azalma sağlamaktı. İklim aktivistleri ve bilim insanları bunun bir G20 ülkesi için yeterli olmadığını söylüyorlardı. Madrid’te yapılan COP25’i ‘hayal kırıklığı’ olarak nitelendiren Avustralya Enstitüsü İklim ve Enerji Programı Direktörü Richie Merzian, “Avustralya şu anda ciddiyeti ve süresi açısından iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak yanıyor. Ama daha fazla iklim eylemine ihtiyacımız olduğu konusunda dünyayı bir araya getirmek yerine, Avustralya zirvede mümkün olduğunca az şey yapmak için lobi yaptı” dedi.
New South Wales Üniversitesi’nde iklim uzmanı olan Andy Pitman ise, “Avustralya’da mevsimsel yangınlar doğal olarak gerçekleşir, ancak Sidney’deki iklim değişikliğinden kaynaklanan daha sıcak ve daha kuru koşullar yangın sıklığını ve şiddetini arttırdı” açıklamasını yaptı.
Ancak Başbakan Scott Morrison yangınlar ile ülkenin yüksek karbon emisyonu arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu kabul etmeyi reddediyor. Avustralya dünyada kişi başına düşen en yüksek karbon emisyonlarına sahip ülkelerden biri. Buna rağmen, geçtiğimiz hafta bir radyoda konuşan Morrison, karbon emisyonlarının azaltılmasının yangınların şiddetini azaltabileceğine dair ‘güvenilir bilimsel kanıt’ olmadığını söyledi: “İklim değişikliği konusunda harekete geçmeliyiz, iklim değişikliği konusunda harekete geçiyoruz. Ve bunu ekonomiyi enkaz haline getirmeden ve iş gücünü yok etmeden yapacağız.”
‘Senin iklim krizin benim evimi yaktı’
Yangınlar başladığında Hawaii’ye tatile gittiği için de eleştirilen Morrison’a tepki gösterenler, “senin iklim krizin benim evimi yaktı” derken, Başbakan, hala dünyanın en büyük kömür madenini açma planları yapıyor. Morrison’ın bir türlü kontrol altına alınamayan yangınlara yanıtı, yaklaşık 3 bin askeri personelin görevlendirilmesi oldu.
Başbakan basına yaptığı açıklamada, yangınlar nedeniyle şimdiye kadar 24 kişinin öldüğünün doğrulandığını belirterek, “Son zamanlarda, özellikle bu hafta boyunca, bu felaketin tamamen yeni bir seviyeye yükseldiğini gördük. Önümüzdeki 24 saat boyunca başka bir zorlukla (artan hava sıcaklıkları) karşı karşıyayız” diye konuştu.
Yangınlar nedeniyle ilave yardıma ihtiyaç duyan topluluklar olduğunu vurgulayan Morrison, genel valinin onayıyla, yangından etkilenen bölgelerdeki topluluklara yardım için askeri birlikler konuşlandırılacağının altını çizdi. Morrison, bu ay Hindistan ve Japonya’ya planlanan ziyaretlerinin ertelendiğini de kaydetti.
Ülke tarihinde ilk defa rezerv askerler zorunlu göreve çağrılıyor. Söz konusu askerler, çevresiyle irtibatı kesilen topluluklara insani yardım götürerek, tahliyelerde ve yolların açılmasında rol alacak.
İklim krizini reddederek kömür endüstrisinin yanında yer alan tek kişi Başbakan da değil. Yangınların başladığı aralık ayında İşçi Partisi lideri Bill Shorten de kömür ihracatına desteğini göstermek için ülkedeki kömür madenlerini kapsayan bir tura çıkmıştı. Ülkedeki kömür lobisinin her iki partiye de büyük bağışlar yaptığı biliniyor.
Geçtiğimiz ayın başında Sdyney’de binlerce kişi iklim krizi konusunda acil eylem planı yapılması için gösteri yapmıştı. Hükümeti eylemsizlikle suçlayan göstericiler, “İklim değişikliğini bir iklim kültürü savaşına dönüştürmeyi bırakmanın, enerji maliyetlerini düşürecek ve en verimli, düşük emisyonlu teknolojiyi kullanmamızı sağlayacak iyi bir politika izlemeye başlamamızın zamanı geldi. Geleceğimiz buna bağlı” demişti.