Behice Boran Türkiye’nin ilk kadın sosyalist milletvekili, ilk kadın siyasal parti genel başkanı ve ilk kadın sosyoloğuydu.
Yaşamını kadın, işçi, çocuk, insan hakkı, hayvan hakkı mücadelesine toplumsal meşruiyet kazandırmaya adamıştı. “Toplumsal meşruiyet yasal meşruiyetten daha önemlidir. Çünkü yasal meşruiyet iktidarın keyfine göre yitirilebilir. Ama toplumsal meşruiyet kazanılmışsa o kalır”, derdi.
Bir kadın olarak mücadeleciydi. 71’de muhtırasıyla tutuklandı, partisi TİP kapatıldı, Behice Boran’a 15 yıl hapis cezası verdiler. Yılmadı. Cezaevinden eşine yazdığı ilk mektupta şunları yazmıştı:
“(Trende) gece iyi uyuduk ve sabah güzel bir kahvaltı ettik. Bu tafsilatı yazışım rahatımızın ve sıhhatimizin yerinde olduğunu sizi ikna etmek için. Çünkü siz kim bilir orada bizi ne üzgün tasavvur ediyorsunuzdur ve benim zaten bozuk olan sıhhatimin buna dayanamayacağını sanıyorsunuzdur. Halbuki ben sıhhat bakımından da, haleti ruhiye bakımından da gayet iyiyim (…) Annem bu satırları okusun ve benim için üzülmekten vazgeçsin”
Üç yıl yattıktan sonra aftan yararlanarak tahliye olmuştu. Yılmadı. Kendi sesinden Yılmaz mücadelesini dinleyelim.
Behice Boran'ın 1974 yılında cezaevinden çıktıktan sonraki konuşması https://t.co/VBcNJo4HD2 pic.twitter.com/SujabVYTxd
— Yurtsever (@YurtseverHaber) April 27, 2017
Sonra Türkiye İşçi Partisi’ni tekrardan kurdu ve Başkanı seçildi.
1980’de önce ev hapsi verdiler sonra vatandaşlıktan atılmıştı. Uğur Mumcu’ya şöyle diyecekti:
“Her şeyi düşünmüştüm bu işlere girerken, hapis yatmayı, baskıları şunu bunu. Ama yetmiş altı yaşında, bir yabancı ülkede sürgün yaşamak hiç aklıma gelmemişti.”
Boran için sosyoloji toplumu dönüştürmenin bilimidir; böyle bir bilim de bütüncül ve tarihsel bir perspektifle, toplumsal değişme ekseninde somut yapılara yönelmekle mümkün olur.
En sevdiği cezaevi anısı, mücadeleci bir kadının çocuğundan gelmişti.
“En yaşlı bendim,tutuklu kadınların çocukları bana ‘anneanne’ derlerdi.Bir gün havalandırma da güneşlenirken, küçük bir çocuk yanıma geldi.’Anneanne gel,sana birşey göstereceğim’ dedi. Duvarın dibinde küçücük bir ot bitmiş.’Anneanne, ağaç bu mu?’ dedi.”