İklim değişikliği ve dünyanın çeşitli yerlerindeki kötü yansımalarının temsil ettiği devam eden çevre krizi, ardından viral salgın felaketi ve tüm düzeyler, sektörler üzerindeki yıkıcı etkileri, hemen ardından -Ukrayna’daki savaş ve uluslararası barış üzerindeki tehlikeli yansımalarının temsil ettiği- yaşananlar yeterli değilmiş gibi, işte Avrupa, bir kez daha, kendisini aşırı sağ virajdan başka bir tarihsel aşamaya girerken buldu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupalı sağcı siyasi partilerin ve hareketlerin ortaya çıkmasına ve yayılmasına yol açan tarihsel döneme benzer şekilde, Avrupa tarihinin şu anda bir geriye dönüşe tanık olduğunu düşünenler olabilir.
Bu parti ve hareketler iktidarı ele geçirmiş, dünyayı kanlı, feci ve unutulmaz bir döneme sokmuşlardı.
Nazizm ve faşizmin İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisi, siyasi arenadan dışlanmaları ve siyasi ağırlığı olmayan küçük ceplerde tecrit edilmeleriyle sonuçlandı.
Her zaman siyasi metnin dipnotlarında kaldılar, ihmal ve görmezden gelmeyle karşılaştılar. Ancak üçüncü milenyumun başlamasıyla birlikte aşırı sağın çeşitli şekillerde hapsedildiği sınırlardan çıkışına, eski görünümünde küçük değişiklikler yaparak ana siyasi arenaya sızma yolculuğuna başladığına tanık olduk.
Daha sonra, oy sandıkları aracılığıyla beklenmedik bir başarı kaydederek, Fransız parlamentosu (Marine Le Pen’in partisi) gibi birkaç köklü Avrupa parlamentosunun çatısı altındaki koltuklara yerleşti.
İtalya’da sağcı popülist Matteo Salvini’nin liderliğinde olduğu gibi hükümetlerin yönetimine katıldı.
Liberalizmin kalelerinden biri olarak kabul edilen İsveç, sağın son günlerdeki ilerleyişi karşısında çöktü.
İsveç Demokratları Partisi, parlamento seçimlerinde daha önce benzeri görülmemiş bir başarı kaydetti ve oyların yüzde 20’sini alarak ikinci oldu.
Bu da partinin İsveç tarihinde ilk kez iktidara gelmesiyle sonuçlanacak. İsveç siyasi arenasına sağın nüfuz etmesi belki de beklendikti, ancak bu kadar hızlı ve ciddi bir halk desteğiyle nüfuz etmesi beklenmiyordu.
Bu da doğal olarak liberalizmin köklerinin İsveç topraklarında ne kadar derin olduğunu sorgulamaya sevk ediyor.
Avrupa aşırı sağ dalgası birçok faktörün yardımıyla bir ülkeden diğerine bulaşarak ilerliyor. Bu faktörlerin başında Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden gelen göç dalgaları karşıtı pozisyon geliyor.
Dalga, İsveç’te durmadı, aksine emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyor. Zira 25 Eylül 2022 Pazar günü yapılacak genel seçimlerde, İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin lideri Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağ koalisyonun kazanması bekleniyor.
İtalyan faşist hareketinin Benito Mussolini liderliğinde iktidara gelişinin ilk 100. yılının yaklaştığı bir zamanda böyle bir gelişme, endişe verici olmasa da şüpheli bir tesadüf olacak!
Yazar: Cuma Bukleyb –
Kaynak: Indyturk
Çeviri: Sema Sevil