1- Güçlü devlet imajı yerle bir:
Depreme ilişkin göstermelik tatbikatlardan başka bir şey yapmayan iktidar, facianın ardından çözüldü. En kritik saatlerde enkazlara ulaşamadı, halka yardım götüremedi. Güçlü olduğunu göstermeye çalışan iktidarın aslında ‘kağıttan kaplan’ olduğu bir kez daha açığa çıktı. Yardım isteyen halkın gözleri, çoktan çözülmüş ‘devlet’i aradı.
Binlerce yurttaş enkaz altında kurtarılmayı beklerken devlet afet bölgelerine ulaşamadı. AFAD ekipleri yetersiz kaldı, iktidarın övündüğü yollar çöktü, iş makinaları bölgeye ulaşamadı. Şam’da Cuma namazı kılma hayali kuran iktidar üç günde afetin en çok vurduğu bölgelerden olan Hatay’a gidemedi.
Sosyal medya deprem için seferber oldu. Pek çok yardım kuruluşu ve on binlerce yurttaş acil yardım talebiyle paylaşımlarda bulundu. Enkaz altında kalanlar yerlerini sosyal medyadan duyurmaya çalıştı. Ancak buna da engel olan hükümet, sosyal medyaya bant kısıtlaması getirerek Twitter’ı yavaşlattı. Yoğun tepki ve twitter yöneticileriyle yapılan toplantının ardından kısıtlama kaldırıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ilk saatlerinde Maraş, Antep, Adıyaman, Malatya, Osmaniye belediye başkanlarını ararken CHP’li Adana, Mersin ve Hatay belediye başkanlarını aramadı. Telefon görüşmesi ancak tepkilerin ardından gerçekleştirildi. CHP’li belediyelerin yardımlarına da engeller konulduğu iddia edildi.
Sosyal medyadan, hükümete eleştirilerde bulunan yurttaşlara jet hızıyla soruşturmalar başlatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, sosyal medya platformlarında depreme ilişkin ‘provokatif’ paylaşımlarda bulunduğu iddia edilen 475 hesap yöneticisi olduğunu ve gözaltına alınan 56 kişiden 14’ünün tutuklandığını duyurdu.
Depremin hemen ardından tüm kontrolün ellerinde olduğunu iddia eden iktidar, felaketin boyutları açığa çıkmaya başladığında bu kez ‘yüzyılın felaketi’ söylemine sarıldı. Yandaş medya başta olmak üzere gerçekleri saklamak için elinden geleni yapsa da halkın öfkesi her geçen saat daha da arttı.
Hükümet çareyi bölgesel OHAL ilan etmekte ararken iktidarın tüm çırpınışlarına rağmen ‘güçlü devlet’ imajı enkazın altında kaldı. Müteahhitler göstermelik tutuklandı, devlet kanadından hiç kimse istifa etmedi. Öte yandan Erdoğan, KYK yurtlarına depremzedeleri yerleştirmek üzere üniversiteleri tatil etti. KYK yurtlarından apar topar gönderilen öğrenciler de büyük mağduriyet yaşadı.
2- ‘İç düşman’ algısı tutmadı:
İktidar kendisine yandaş olmayan her meslek örgütünü, odaları, baroları, sendikaları, siyasi partileri hatta yardım ve dayanışma derneklerini de ‘düşman’ ilan etti. Türk Tabipler Birliği’nden (TTB) ‘Türk’ ibaresinin çıkarılması için kampanyalar başlattı. TTB’nin Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı cezaevine konulup serbest bırakıldı.
Baroları bölme planı uygulayan iktidar paralel barolar kurdu. Türk Mühendis ve Mimarlar Odası Birliği (TMMOB) her fırsatta hedef tahtasına konuldu. Yöneticilerine defalarca soruşturma açıldı. HDP’ye kapatma davası açıldı, sol ve sosyalist partiler ‘hain’ ilan edildi. Bununla da yetinmeyen iktidar ve yandaşları Haluk Levent’in kurduğu AHBAP Derneği’ni bile hedef aldı.
İktidar felaket bölgesine ulaşamazken iktidarın düşman göstermeye çalıştığı söz konusu kurumlar ilk saatlerden itibaren bölgeye ulaştı. Yardım kampanyaları düzenlendi. Afet koordinasyon merkezleri kuruldu. Halkı yalnız bırakmayan onlarca kurum afet bölgelerinde yemek dağıtımından depremzedelerin acil ihtiyaçlarına kadar tüm imkanlarını seferber etti. TTB üyesi doktorlar binlerce yurttaşa müdahale etti. TMMOB’ye bağlı mühendis ve mimarlar hükümetin yanlış imar politikalarını ifşa etti. CHP’li belediyeler kapanan havalimanları, çöken yollar ve yanan İskenderun Limanı için harekete geçti. Belediyelerden yüzlerce TIR’lık yardım afetzedelere ulaştı.
SOL Parti, HDP, TİP, EMEP, TKP ve pek çok sosyalist parti yardım kampanyaları düzenledi. İktidarın yardım eli uzatamadığı halk ile bütünleşen sosyalistler birçok kent meydanında dayanışma merkezleri kurdu. Sosyalistlerden yapılan çağrılarda iktidarın yıkımdaki payı hatırlatılarak, “Halkımızın yaralarını birlikte saracağız” denildi. Yurttaşların AFAD ve Kızılay gibi devletin kurumları yerine AHBAP Derneğine yönelik bağış kampanyalarına katılması iktidarda öfke ve tedirginlik yarattı. Halk ile düşman ilan edilen kurumların dayanışması iktidarın algı yönetimine ket vurdu.
3- ‘Kader, fıtrat’ edebiyatı bitti:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği maden faciasının ardından ‘kader’ ve ‘fıtrat’ dedi. Aynı açıklama, yüzlerce insanın hayatını kaybettiği Karadeniz bölgesindeki sel felaketlerinde, Güney illerindeki orman yangınlarında, Elazığ ve İzmir depremlerinde de dillerden düşmedi.
İktidarın yönetemediği her kriz anında diline doladığı ‘kader’ ve ‘fıtrat’ söylemi bir kez daha boşa düştü. İmar affı, denetimsizlik, müteahhitlere çekilen peşkeşler, deprem için toplanan paraların akıbetinin belirsizliği, uzmanların gün be gün uyarılarına rağmen alınmayan önlemler felaketin göz göre göre geldiğini gösterdi.
Erdoğan yine bildiğinden şaşmadı. Maraş’a giden Erdoğan, “Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içinde olan şeyler” ifadelerini kullandı. Yükselen tepkiler karşısında kimi yandaşlar bile kader demekten çekindi. Depremlere ilişkin konuşan ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu, “Geçmişte dinlemediğimiz için başımıza felaket gelmişse bunu kaderle ifade etmeyeceğiz. Kader bu değil, kader akıllı düşünmektir, tedbir almaktır” dedi.
Depremin bilimsel bir gerçek olduğunu belirten meslek odaları ve bilim insanları hükümeti eleştirdi. Yeni binaların dahi yıkıldığını hatırlatan uzamanlar “Kader değil ihmal” vurgusu yaptı. “Tek neden depremin şiddeti değil” diyen uzmanlar zeminden, malzemeye, uygulamadan denetime kadar birçok noktada hatalara dikkat çekti.
Depremin en fazla etkisini gösterdiği yerlerin başında gelen Maraş’ta birçok bina yerle bir olurken İnşaat Mühendisleri Odası’nın İl Temsilciliği binası, çevresindeki binaların enkaza dönüşmesine rağmen yıkılmadı. Binanın fotoğrafı, sosyal medyada “Kader değil, istenince yapılabiliyormuş” yorumlarıyla birlikte binlerce yurttaş tarafından paylaşıldı.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahir Ulutaş, böylesine büyük depremlerde bile ‘mühendislik’ ve ‘bilimle’ ayakta kalabilecek binalar yapılabileceğine vurgu yaparak “Yeter ki halk yararına uygulansın” dedi.
4- ‘Dış düşman’ aparatı çöktü:
Dış politikadaki hamlelerini çoğu zaman iç politikayı konsolide etmek için kullanan iktidar İsrail’den Yunanistan’a, Ermenistan’dan Avrupa’ya birçok devleti ‘düşman’ kategorisine koydu. İçeride sıkıştığı her durumda Kuzey ülkelerinden Ege’ye, Doğu Akdeniz’den Kafkaslar’a kadar krizlerin içinde yer aldı. Suriye ve Kuzey Irak’a operasyonlar düzenledi. Dışarıdaki gerilimler ve ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ söylemi 21 yıllık AKP iktidarının milliyetçi oyları kazanma formülü olarak görüldü.
Deprem faciasının ardından Ermenistan’dan Yunanistan’a, İsrail’den Fransa’ya pek çok ülke arama kurtarma ekipleriyle birlikte yardıma koştu. Türkiye’yi ilk arayan ülkeler arasında olan Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye’yi sarsan depremlerin ardından her türlü yardıma hazır olduklarını belirterek, “Türkiye ile görüş ayrıklarımız olsa bile Türk ve Yunan halkları dosttur” ifadelerini kullandı. Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Düşüncelerimiz depremin kurbanları ve aileleriyle. Finlandiya yardıma hazırdır.” ifadesi yer aldı. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström da “Türkiye ve Suriye’de çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan depremden derin üzüntü duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, paylaşımında, “Fransa mahalli halka acil yardım sağlamaya hazırdır” ifadesini kullandı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise “İsrail halkı adına, dün gece Türkiye’de yaşanan deprem felaketi nedeniyle derin üzüntülerimi bildiririm” dedi.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Vaagn Haçaturyan da, “Yıkıcı depremin trajik sonuçları ve can kayıpları nedeniyle Türkiye ve Suriye’ye en kalbi taziyelerimi sunuyorum” ifadesini kullandı.