Bugün 29 Mayıs. 1958’de AKEL üyesi Panayotis Stilyanu’nun Aheritu’da Grivasçı maskeli katiller tarafından katledilmesinin yıldönümü.
Panayotis, Mağusa’ya bağlı Aheritu köyünde çeşitli işler yaparak geçinmeye çalışıyordu. Süpürge yaparak bunları Maraş’ta satıyor, kuyu kazıyor, evlerinin etrafına duvar örmek isteyenler için taş kırıyordu. 1958’de öldürüldüğünde birkaç koyun almayı başarmış ve çobanlık yapmaya başlamıştı.
Mihalis Pumpuris’in “İmtihan Günleri” kitabında yer alan tanıklıklara göre, 6 çocuk babası Panayotis Stilyanu’nun katledilmesi önceden planlanmış bir cinayetti. Nitekim Menikos, Sakkas ve Matsukos’un öldürülmelerinden bir kaç gün sonrasında işlenen bu cinayet öncesinde köyde aşırı sağcı unsurların hareketleri gözlemlenmişti.
29 Mayıs 1958 sabahı Panayotis Stilyanu karısı, kızı ve oğluyla birlikte komşusu Tandis’in evinde bulunuyordu. Bir ara evin bahçesine ellerinde çivili sopalarla bir grup maskeli girdi. Tek “suçu” AKEL üyesi olmak olan Stilyanu saldırganların ilk darbesini başına yiyerek yere düştü. Bir yandan onu eve taşımaya çalışırken, diğer yandan da maskeli saldırganların eve girmesini engellemeye çalışan karısını ve kızını yaralayan katiller ellerindeki çivili sopalarla Panayotis Stilyanu’nun kafasını ve vücudunu parçaladılar. Panayotis Stilyanu’nun karısı 9 ay hastanede kaldı. Babasının gözleri önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadığını söyleyen kızı Petru, hastanede babasının çizmelerini çıkardıklarında içinden et ve kemik parçalarının döküldüğünü, onu sopalarla parçaladıklarını belirtiyordu.
SUNDAY MAIL gazetesinden Poli Pandelidis’e yaşadıklarını anlatan Petru “yoksul ve masum bir aile insanına karşı işlenen en büyük suçtu bu. Babam 38 yaşındaydı ve her gün gün doğumundan gecelere kadar çalışarak bize ekmek getirmeye çalışıyordu” dedikten sonra cinayet gününü şöyle anlatıyordu: “Birden evin dış kapısında yedi tane maskeli adam belirdi, tümü de sopalar taşıyorlardı, bir o kadar sayıda insan da kenarda bekliyordu. Babam kucağında tuttuğu bebeğimi bana uzattı, adamlar sopalarını kaldırıp alnına vurdular. Ona vurmaya devam ettiler, yere düştükten sonra da boynuna vuruyorlardı. Ben dışarıya koştum, bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Bebeğimi ne yaptığımın bile farkında değildim, onu yatağa atmıştım ve onu düşünmüyordum.”
Petru’nun eşi Dimitris ise SUNDAY MAIL gazetesine, “Sopalarda altışar inç uzunluğunda çiviler vardı, onun başına bunlarla vuranlar, her defasında durup başına saplanmış çivili sopaları çıkarmak zorunda kalıyordu. Kaynatamın parçalarını topladık yerlerden… Barbarca bir öldürme biçimiydi bu ve karımın bunları görmüş olması çok üzücü…” diyordu.
Panayotis Stilyanu’nun katledilmesi ve cenaze töreni haberini 1 Haziran 1958’de “Bahtı Kara Kıbrıs’ımızın Trajedisi” manşetiyle duyuran HARAVGİ Gazetesi, halkın nehir gibi akan gözyaşlarıyla ve katillere lanet okuyarak Stilyanu’nun cenazesinin kaldırıldığını yazıyordu.
O dönemde, halktan Solcu insanları öldüren EOKA’cı fanatiklerin hedefi halkı yanlış yönlere yöneltip, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemekti. Ülkenin Sol ve Sağ arasında bir iç savaşa sürüklenmemesi büyük oranda Sol Hareket’in olgunluğunun, yurtsever ve sorumlu duruşunun sonucudur. Provokasyonlara, estirilen teröre ve işlenen cinayetlere aynı yöntemlerle cevap vermedik, bunlara kitlesel siyasi eylemlerle karşı çıktık. Bugün de siyasi mesaj ve tutumlarımızla, kararlı eylemlerimizle bu cinayetleri kınıyoruz.
AKEL olarak biz üyelerimize ve kadrolarımıza hiçbir zaman bu cinayetlerin intikamının alınması çağrısında bulunmadık. Bu cinayetlerin azmettiricisinin Grivas ve yandaşları olduğu çok iyi bilinmektedir. Onlar daha sonraları Yunan faşist cuntasıyla birlikte aşırı sağcı milliyetçi ve anti-komünist EOKA-B örgütünü kurup, 15 Temmuz 1974’te emperyalist planlara hizmet ederek faşist darbeyi gerçekleştiren ve Türkiye ordusuna Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının neredeyse %40’ını işgal etmesinin yolunu açanlardır. Faşistlerin halkımıza ve yurdumuza karşı işledikleri suç ve cinayetlerin açtıkları derin yaraları hepimiz biliyoruz ve hala daha korkunç sonuçlarını yaşıyoruz.