Ben – Öteki ilişkisi, ilk bakışta basit ve sıradan gibi gelir insana.
Ötekinin aynasında kendini tanımak, duygulara kulak vermek, kötülüğün şafağında ötekine bakmak, bazen de ötekinin trajedisinden beslenmek, ötekinin gölgesinde yüzünü başkasına döndüğünde insan, ötekinin yarası kendi yarasına öyle benziyor ki, insanın kendi başkalığı, ezikliği çıkıveriyor bir anda ortaya.
Haberimize soruların ruhu üzerinden, depremzedelerin göçüne bu sefer İstanbul’dan Atina’ya göçenlerin ve kalanların trajikomik hikayesi üzerinden bakacağız.
Herkül Millas’ın yazdığı Aile Mezarı’nın bize sağladığı geniş bir zamanın içinde birlikte gezerek, bu merak edilecek hikâyenin içinden hep beraber zarar görmeden çıkıp, kendi başkalığımızın ötesinde kalan bütün bu acılara içimizde eşdeğerlik yaratarak, vakitsiz ölümler, göçler üzerinden yozlaşmamak için, insanlık değerlerini korumak adına, bilinç altımızdan akıtıp, romanın başkişileri ve Ajda, Ada, Paris üzerinden bugünümüze, insana bakacağız.
Gazedda Kıbrıs, cevaplar yerine soralar bularak, ihtimallerle yüzleşerek, insan ruhunu kitleler halinde parçalayan ölümler, göçler, siyasi krizlerle baş etmeye, bütün bunlarla yüzleşmeye çalışan edebi metinlere bakıyor.
“Ölümlere alışmıştı. Gömülmelere, mezardan çıkarıp yeniden başka bir mezara gömmelere de. Bunlara artık şaşırmıyordu. Aile mezarını ziyaret etmek gerektiğinde hissettikleri ne üzüntü ne de acıydı.”
“Mezarı aklına geldiğinde sarsılırdı. Mezarı kurtarmıştı. Mezarın sahipliği kendilerine, aileye geçmişti. Mermerlerin üzerine içinde bulunanların isimlerini de yazdırmıştı.”
“Artık insanların neden yoksullar ve zenginler diye iki gruba ayrıldığını biliyordu. Ve daha önemlisi, artık neden kendisinin ekonomik sıkıntılarının üstesinden gelemediğini ve bir sıradanlığın içinde kaldığını da açıklayabiliyordu.”
“Her ne alırsan beş kuruş.
Rumca: her şey beş – ola apo pente
İspanyolca, Rumca: iflas mal – profitez de I’occassion / Grande liqudation
Fransızca : Fırsattan istifade, büyük elden çıkarma. Her ne alırsan beş kuruş.
Rumca : beş kuruş beş – pente grosia pende”
“Aile mezarını önermem ne kadar doğru bir hareketti. Hepimiz buraya geliyoruz. Son evimizde bir arada olacağız, bir aile halinde. Ben senin yaptığını yapamıyorum. Sen bir yabancıyı mezarımıza buyur etmek istedin. Hem de yalnız Türkçe konuşan birini.”
“Herkes aile mezarının ailenin itibarına uygun olması gerektiğinde hemfikirdi. Ekonomik sorun da yoktu. Kat karşılığı inşa edilen apartman tamamlanmış ve göreceli bir refah düzeyi elde etmişlerdi.”
“Zehirli dili çarptı ona. Önce kendi eşi mezarından çıkarılıp kemikleri aile mezarına konmadan kimsenin o mezara girmesine izin vermeyeceğini ilan etmişti.”