Siyasi tıkanmışlık, çözümsüzlük ve kamusal dilin giderek sertleştiği dönemlerde, sanatın ne işe yaradığı sorusu yeniden gündeme gelir. Toplumsal sorunların bu denli ağır olduğu bir bağlamda, sanatsal üretim kimi zaman “ikincil” ya da “lüks” olarak görülür. Oysa tam da bu dönemler, sanatın toplumsal hayattaki yerinin ve işlevinin en görünür hâle geldiği anlardır.
Bu adada son yıllarda dikkat çekici bir sanatsal hareketlilik yaşanıyor. Kitaplar yayımlanıyor, konserler düzenleniyor, tiyatro oyunları sahneleniyor, şiir dinletileri ve söyleşiler yapılıyor, sergiler açılıyor, şarkılar besteleniyor, öyküler ve şiirler yazılıyor. Siyasi kirliliğin ve çözümsüzlük duygusunun yarattığı daralmaya rağmen, farklı alanlarda üretmeye devam eden geniş bir kültürel çevre var. Kıbrıs sorununun yarattığı sıkışmışlıktan çıkma arayışı, çoğu zaman doğrudan politik söylemlerle değil, sanatın açtığı dolaylı ve daha esnek alanlar üzerinden ilerliyor.
Kıbrıslı Rum sanatçı George Gavriel’in uğradığı faşist saldırı sonrasında ortaya çıkan bireysel de olsa dayanışma gösterilmesi, sanatın yalnızca estetik bir faaliyet olmadığını bir kez daha gösterdi. Sanatçının hedef alındığı anlarda verilen bu kolektif tepki, kültürel üretimin aynı zamanda kamusal bir duruş ve etik bir pozisyon olduğunu hatırlattı.
Bu memlekette sıkça dile getirilen cümlelerden biri “yapacak hiçbir şey yok” ifadesidir. Ancak bu söylem, çoğu zaman gerçek bir yokluğu değil, yaygın bir yorgunluk hâlini yansıtır. Çünkü gerçekte yapacak, gidecek, görecek çok şey vardır; yalnızca bunlar her zaman görünür, merkezi ya da yüksek sesli değildir.
Küçük bir salonda verilen bir konsere gitmek, sınırlı sayıda kişinin bildiği bir tiyatro oyununu izlemek, duyurusu zor yapılan bir sergiye rastlamak, bir şiir dinletisinde beklenmedik bir metinle karşılaşmak bu görünmez kültürel dolaşımın parçalarıdır. Büyük ölçekli organizasyonlar az olabilir; ancak bu durum, kültürel hayatın olmadığı anlamına gelmez. Aksine, bu adada sanat çoğu zaman küçük sahnelerde, dar çevrelerde ve doğrudan temaslarla varlığını sürdürür.
Yakın zamanda gerçekleşen bir konser, bu durumu somut biçimde ortaya koydu. Türkçe konuşan Kıbrıslı Soprano Laden İnce ile Rumca konuşan Kıbrıslı Piyanist Manolis Neophytou küçük bir dinleyici grubuna Puccini’den Rachmaninoff’a uzanan bir repertuvar sundu. Gösterişten uzak, sessiz sedasız gerçekleşen bu konser, iki ayrı dilin ve iki ayrı kimliğin estetik bir bütünlük içinde yan yana durabileceğini gösterdi.
Bu tür karşılaşmalar, resmi barış söylemlerinin çoğu zaman kuramadığı bir alan açar. Ne bir çözüm metni sunulur ne de doğrudan politik bir çağrı yapılır. Buna rağmen, birlikte olmanın mümkün olduğuna dair güçlü bir deneyim ortaya çıkar. Sanatın etkisi tam da burada belirginleşir: ikna etmeye çalışmadan, zorlamadan, yalnızca göstererek.
Sanat tarihçisi Gombrich’e göre sanatın en temel gücü, dünyayı başka bir gözle görmeyi mümkün kılmasıdır. Hannah Arendt ise totaliter eğilimlerin en güçlü silahının insanları yalnızlaştırmak olduğunu vurgular. Sanat, bu yalnızlaştırmaya karşı, ortak deneyimler yaratır; insanları kısa süreliğine de olsa aynı mekânda, aynı duygu alanında buluşturur.
Bu düşünce, çok sevdiğim Joseph Beuys’un “toplumsal heykel” kavramında da karşılığını bulur. Beuys’a göre sanat, yalnızca müzelerde ya da galerilerde var olan bir estetik alan değil; toplumu biçimlendiren, dönüştüren ve birlikte düşünmeyi mümkün kılan bir süreçtir. Sanat, dünyayı tek başına kurtarmayabilir; ancak toplumsal dönüşüm için gerekli hayal gücünü ve ortak zemini yaratır.
Bu adada süren sanatsal üretimler büyük çözümler vaat etmiyor olabilir. Ancak toplumsal kopuşu derinleştiren dilin karşısına, başka bir ifade biçimi koyuyor. Sessiz, gösterişsiz ama ısrarlı bir biçimde.
Bir piyano ve bir insan sesi, kısa bir süreliğine de olsa, başka türlü bir ihtimalin mümkün olduğunu hatırlatabiliyor. Sanatın toplumsal değeri tam olarak burada ortaya çıkıyor: çözümsüzlüğün içinde, birlikte olmanın hâlâ mümkün olduğunu gösterebildiği yerde.
Ve bazen, bu hatırlatma, bir toplum için sanıldığından çok daha hayati bir anlam taşıyor.

Lavin İnce, Soprano, Manolis Neophytou, Piyano, Naci Talat Vakfı, 17 Aralık 2025, Lefkoşa.
Laden İnce, Soprano
Laden İnce, müzik eğitimini İngiltere Kraliyet Müzik Koleji (Royal Northern College of Music, RNCM, UK), İtalya Verona Konservatuvarı, İsviçre Lugano Konservatuvarı ve Almanya’da Leipzig ile Bad Schwalbach Opera Akademisi’nde almıştır. 2008 yılında RNCM tarafından “Olağanüstü Yetenek ve Potansiyel Ödülü” ile onurlandırılmıştır.
Sanatçı, Avrupa ve dünya çapında çok sayıda konser sahnesinde yer almıştır. Almanya’da Würmer, Karlsruhe, Stuttgart, Rudolstadt, Leipzig, Torgau, Bad Schwalbach, Avusturya’da Viyana, Fransa’da Strazburg, İngiltere’de Manchester, İsviçre’de Zürih, Bellinzona, Lugano, Chur, İtalya’da Verona, Brescia, Vicenza, Viterbo, Parma, Rovigo, Bari, Sicilya, Letonya’da Riga, Türkiye’de İstanbul ve Ankara, ayrıca Kıbrıs’ta sahne almıştır.
Laden İnce, Avrupa’da sahnelediği önemli başroller arasında şunlar yer almaktadır:
Frau Fluth – Die lustigen Weiber von Windsor, Otto Nicolai, Weimar, Almanya, 2014
Gece Kraliçesi – Die Zauberflöte, W.A. Mozart, Almanya 2016, İtalya 2016
Fiordiligi – Così fan tutte, W.A. Mozart, Viyana, Avusturya, 2022
Lucia – Lucia di Lammermoor, G. Donizetti, Sicilya, 2023
Sanatçı, ulusal ve uluslararası birçok orkestrayla sahne almıştır. Bunlar arasında Viyana Opera Festivali Orkestrası, Collegium Musicum Karlsruhe, RheinMan Philarmoniker, Smetana Symphoniker, Thüringer Symphoniker, Wuhan Philharmonic, Capriccio Fridericiana Oda Orkestrası, Mediterranean Opera Studio and Festival Orkestrası, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve Kıbrıs Senfoni Orkestrası bulunmaktadır.
Manolis Neophytou – Piyanist
Manolis Neophytou, ilk konserini 11 yaşında veren, uluslararası alanda tanınan bir piyanisttir. Eski SSCB’de Moskova’daki Central Special State Music School’da eğitim almış ve burada Prof. Rudolf Kehrer ile çalışmıştır. 1996-2002 yıllarında, Nikolas Economou Kurumu bursu ile Moskova’daki State Tchaikovsky Conservatory’de öğrenim görmüş; ayrıca Albert Russel Kurumu bursu ile Paris’te École Normale de Musique’de de eğitim almıştır. Yüksek lisansını Yunanistan devlet bursu desteği ile University of London’da tamamlamıştır.
Sanatçı, Eurovision Klasik Müzik Yarışmalarında Kıbrıs’ı temsil etmiş; 1992’de Brüksel, 1994’te Varşova ve 1996’da Lizbon’da sahne almıştır. Uluslararası piyano yarışmalarında birçok derecesi bulunmakta olup, Inter-Mediterranean Müzik Festivali (Palermo, 1995) birincilik ve Thimis Piyano Yarışması (Megaron Mousikis, Selanik, 2002) ikincilik ödüllerini kazanmıştır.
Sahnedeki kariyerini solo resitaller ve konserler ile sürdüren Neophytou, Almanya, Yunanistan, İsviçre, Rusya, Polonya, İtalya, Macaristan, Fransa, İrlanda, Birleşik Krallık, Kore, Güney Afrika ve Kıbrıs gibi pek çok ülkede sahne almıştır. Solist olarak State Orchestra Kıbrıs, State Orchestra Selanik, Symphonic State Orchestra Rostov ve Rusya’daki diğer orkestralarla performanslar sergilemiştir. Ayrıca Kıbrıs ve Güney Afrika’da masterclass çalışmaları yürütmüştür.
Eğitim alanında da aktif olan Neophytou, Arte Academy of Music, European University of Cyprus, Limasol’da ve Baf’ta Devlet Müzik Okulu’nda piyano dersleri vermektedir. Son konserlerini Amerika’daki Maine Üniversitesi, Londra ve Zürih’te gerçekleştirmiş; yakın dönem konserleri ise Atina, Prag ve Zürih’te planlanmaktadır.
Görsel, Gazedda tarafından yapay zeka ile üretilmiştir
